Biz Cimcirik & Ben

Bir durun desem ayıp olur mu?

Hey sen.

Sosyal medyada herkesi “acımasızca” eleştiren kişi.

Sana söylüyorum.

Klavye kahramanı olmak kolay, şimdi bir de yüz yüze söylemeyi denemeye ne dersin? İğnelerini sanal ortamda batırmak hoşuna gidiyor sanırım.  Gerçek hayatta da bu kadar acımasız olabilir misin?

Paten kayarken çektiğim videoyu koydum, biri tutmuş “hayatınız boş tabii ne yapacaksınız ki” demiş, bira içerken fotoğraf koydum “ne biçim anneyim” yorumunu yedim, arabada Irmak’la bir pozumu koydum “hava atıyor” oldum. Miti etek giydim, anneliğime yakışmadı. Cimcirik annemde kaldı, “ne biçim anne babasınız çocuğunuzu bırakıp çıkıyorsunuz” dediler.

Kimileri, hayat tarzlarına uymayan, bakış açılarına ters olan her şeye karşıdakini üzerek yorum yapmaktan zevk alıyor. Hele ki başkasının anneliğini eleştirmek söz konusu olunca, sinirlenmeden duramıyorum. Bir de söz dönüp dolaşıp “inanç” meselesine gelince, o zaman haddini aşıyor herkes. Kimsenin, kimsenin inancını sorgulamaya hakkı yok. Olamaz da! Aylar önce kızımı özel okula vereceğimi, çünkü İmam Hatip’te okumasını istemediğimi yazdım. Hâlâ gelen bir yorumu düşündükçe, sinirden gözlerim doluyor. O kişi, “seni o çok sevdiğin kolejlerdeki öğretmenler değil, bizim okullarımızdan mezun imamlar gömecek” yazmıştı. Ne kadar kolay değil mi birine bunu söylemek? Hem de sırf çocuğu o okula gitsin istemiyor diye. Hem üzülüyorum hem de mutsuzluğuna acıyorum o kişinin.

Kabul ediyorum. Biz özelimizi yazarken eleştirilere açık olmalıyız, ancak eleştirenlerin de dilinin kemiği olmalı. Ya da elinin bir sınırı. Her ne kadar “takmayacağım artık” desem de canımı sıkıyor bu durum.

Bir de bu aralar en çok şu konuyla ilgili mesaj alıyorum. Neymiş? Hayatımda dert tasa yokmuş, Facebook sayfamda annelik dış şeyler anlatıyormuşum. Evet ben bir anneyim. Ama aynı zamanda bir kadınım, birinin evladı, birinin karısı, birinin kız kardeşi, birinin halası, birinin yeğeni, birinin torunuyum… Kalabalık bir ailem var, her gün büyüğünden küçüğe nelerle mücadele ediyoruz. Yazsam, “ah canım vah canım” olur. Neden? Çünkü üzücü şeylerden beslenmeyi seven bir toplum olduk. Gülmek yerine ağlamayı tercih ediyor herkes. Sırf daha çok yorum gelsin diye ajitasyon mu yapmalıyım? Yazmalı mıyım her gün yaşananları, ailemizdeki irili-ufaklı sorunları?

Hiçbirimizin hayatı kolay değil. Önce sağlık olsun, gerisi zaten gelir modunda yaşıyoruz. Herkes ayrı bir mücadelede. Ama hep saldırı hep saldırı. Tanıdıkların, tanımadıkların, bir zamanlar arkadaş sandıkların… Sanki herkes birbirini sırtından vurmaya hazır. Sanki herkes bir basamak yukarı çıkmak için senin tepene binmek için gün sayıyor. Bir yerde suratına gülen, ertesi gün yanında  kafasını çevirerek geçebiliyor. Abuk sabuk bir pozisyonda herkes “küçük dağları ben yarattım” moduna girebiliyor. Senin iyi niyetle yaklaştığın, yardım etmeye çalıştığın birinin tek amacının seni kullanmak olduğunu öğreniyorsun.

Bu aralar, gemileri yakasım, hobi olarak başladığım, sonra severek devam ettiğim, blogumdan da FB sayfamdan da kaçasım var.  Çünkü bir baktım ki gelen yorumlar, pozitif olmaya çalışan bana yaramıyor. O kadar şey öğrendim şu yaşıma kadar, “her insanın iyi niyetli olmadığı” gerçeğini bir türlü kabullenemedim.

36’dan sonra pozitif oldum zaten. Kendimi “bardağın dolu tarafını görebilmek” konusunda eğitiyorum. Elimden geleni yapıyorum. Bunu da başarıyorum. Çok şükür, bunun becerebildiğimden bu yana da huzurluyum. Hiçbir şeyin fazlasını istemiyorum. Eski hırsım da yok hiçbir konuda. Etliye sütlüye dokunmadan, kendi çapımda, kenti yetilerimi- bilgimi kullanarak bir şey yapıyorum. Ne mutlu bana diyorum her sabah uyandığımda. Ancak…

Ancak bu kötü niyetli insanları gördükçe “hayatta boşa mı kürek çekiyoruz” diye düşünmüyor değilim.

Nefret dolu herkes. Neden peki? Neden bu kadar zevk alıyoruz birbirimizi kırmaktan? Hem kadın isterse her şeyi başarabilir diyoruz, hem de bir bakıyoruz kadınlar bekliyor birbirlerinin gözlerini oymak için.

Kaçarım diyorum fakat kaçmak işin kolayı. Her şeye rağmen pozitif olmaya devam etmek, kötü niyetlileri de görmezden gelmek gerek. Eskiden bu kadar farkında değildik onların. Gerçek hayatta karşılaşmadığımız sürece varlıklarından haberdar olmuyorduk. Şimdi sosyal medya sayesinde her yerdeler, her an karşımıza çıkıyorlar. “Ruh vampirleri” gibi mutsuzluklarını yayıyorlar. İşin kötüsü, bu insanlar da çocuk yetiştiriyor. Hem de yüksek ihtimal kendileri gibi “ön yargılı” çocuklar. Dilerim, vazgeçerler. Dilerim… Neyse sustum!

8 Yorum
  1. Aylin Demir 9 sene ago
    Reply

    “Ruh Vampirleri”
    Kaleminize sağlık Şebnem hanım, sevgiler

    • ManyakAnne 9 sene ago
      Reply

      Teşekkürler, sevgiler…

  2. Ada'nın Annesi 9 sene ago
    Reply

    Agziniza saglik duygularima tercüman olmussunuz resmen. Yazilarinizi cok beyenerek takip ediyorum ve anneliginize enerjinize ciddi anlamda hayranim. Insanlar her zaman her seye yorum yaparlar yeterki sizi yormalarina izin vermeyin

    • ManyakAnne 9 sene ago
      Reply

      Çok teşekkür ederim…

  3. Esma 9 sene ago
    Reply

    Sallayın gitsin. Herkes o kadar iyi, o kadar muhteşem, o kadar kusursuz anne ki kimse onlardan daha iyi olamaz.

  4. derya uygun akkus 9 sene ago
    Reply

    Dunyalilar.org da yaziyi okudum sonra sizinkini.. yazik gercekten yasanmaz kiliyorlar dunyayi, uretmeyi paylasmayi bilmeyen suruler..

  5. firuze 9 sene ago
    Reply

    bazi hemcinslerimiz tirnaklarini geçirecek yer ariyorlar galiba…bosvermeye calisin…sizin isiniz de zor bence…

  6. Hava Adar 9 sene ago
    Reply

    Neden bırakasınız ki, kendi adıma söylüyorum ben pozitifliğinizle mutlu oluyorum, bunu herkes yapamaz . Yapamadıkları için bulaşıyor ve kelimelerle can yakmaya çalışıyorlar.. Siz bildiğiniz gibi devam edin sizi sevenler için..

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Devamı

post-image
Biz

Çok içimden geldi…

Yıl 1999, 21 yaşındayım. Sabah Gazetesi’nin Bayan Sabah ekinde köşe yazıyorum. Sunulan fırsata bakar mısınız? (Gerçi herkese sunulmuyordu, kendimi de ezmeyeyim şimdi burada…) Aylarca...
devamı