Arkadaşımla evde yalnızdık, yarım saat önce gelmiştik işten. Number One FM’de çalışıyorduk. Annemler bir haftadır yoklardı. Beraber kalıyorduk.
Yattık. Ben annemlerin odasındaydım, o benim odamda. İçeri bağırdım. “Elif kuşları duyuyor musun?” “Evet” dedi. Sonra o sıcakta rüzgar esmesinin ne kadar iyi olduğunu konuştuk odadan odaya. Ayaklarımız serinliyordu. Ardından dalmışız. Birden… Gümbürtü. Sallantı. Neye uğradığımızı şaşırdık. Evde çığlık çığlığa koşuyorduk. İndik herkes gibi bahçeye geceliklerle. Deprem olduğunu anlamamıştık ki!
17 saat annemlerden haber alamadım.
Annem, babam, abim otobüsle Kemer’den geliyorlardı. “Üçü birden gitmesin” diye söylendiğimi hatırlıyorum.
Otobüs terminalinde gergin bekleyiş… Hiç haber olmaması. Ben artık avazım çıktığı kadar bağırırken babamın ağzımı kapatan eli. Gelmişler meğer, ama daha yetkililer bile görmemiş…
42 gün arabada uyudum…
Annemlere depremi yaşamadıkları için korkumu anlatamadım. Olmadı. Her artçıda fırlıyordum, annem arkamdan sabahlık, ayakkabı ile aşağı iniyordu.
Üniversitem Avcılar’da idi. Gidemedim. Gittiğimde gördüklerimi hafızamdan silemedim. Silmemeliyim de. Kimse silmemeli!
Aslında deprem bölgesine çevirmen olarak gitmek istedim Almanca-İngilizce. Yapamadım. İyi değildim ki… Güçlü değildim ki..
Bunlar, kayıpların yanında hiçbir şey değil, biliyorum. Allah rahmet eylesin, binlerce canı kaybettik, binlerce, onbinlerce… Bazı fotoğraflar gözümün önünden gitmiyor hiç… “Aman ben de ne kötü yaşadım” demiyorum zaten.
Bendeki etkileri de sonradan çıktı ortaya. Uçağa binemedim, metroya binemedim. İş için mecburi bir uçak yolculuğu öncesi korkularım nedeniyle gittiğim psikolog bana 3 soru sordu.
1. Evde yalnızken yıkanabiliyor musun? Cevabım, hayır idi…
2. Peki evde biri varken yıkandığında saçlarını şampuanlarken gözlerini kapatabiliyor musun? Yine “hayır” dedim. Tavşan gibi kırmızı gözlerle çıkıyordum banyodan.
Sonra “Anlat bakalım depremde neredeydin?” diye son soru geldi. Meğer depremden sonra bölgece görev yapmış gittiğim doktor.
Kontrolüm dışında böyle bir şey olması beni benden almış, kaba adıyla bir çeşit kontrol delisi olmuşum. (Başka bir adı var ancak unuttum. Bazı durumlarda sürekli kontrollü olmak, teslim olamamak… Zaten sonra ihmal ederek eşeklik yaptım. Ara sıra çıkıyor yine gün yüzüne bu korkum.) Uğraştım, uçtum, metroya bindim. Ama geçmedi. Geçmiyor temelli. ihmal ettim çünkü yukarıda yazdığım gibi.
Irmak annemlerde kaldığında “ya deprem olursa, ya benden ayrıyken deprem olursa” diye kıvranıyorum. Okuldayken aklıma geliyor, evde aklıma geliyor. Sürekli bir şey olacak korkusuyka yaşıyorum. Ay sonu uçağa bineceğiz, bende bir panik… Uzun süre Irmak bizim odada uyusun istedim. Hâlâ da gece yatağımıza geldiğinde istemem odasına göndermeyi. Ne zaman kuşlar ötse kalbim deli gibi çarpıyor. Ayaklarım yaz akşamında esen rüzgar ile serinlese huzursuz oluyorum.
Hani “herkes neler yaşadı, sen bir sus” diyenler olacaktır. Dedim zaten, ailemdem, arkadaşlarımdan kimseyi kaybetmedim. Onların yaşadıklarının yanında benim sızlanmaya hakkım yok. Sızlanmıyorum da zaten. Ancak beni tanıyorsunuz işte. İçimden gelenleri paylaşmak istedim.
Fazla etkilenmişim. Bugün yaşadığım çoğu korkunun, kaygının deprem kaynaklı olmasını aklım almıyor mesela…
Hani her sene sosyal medyada da sıkça görüyoruz bu lafı: “Ağustos güzeldir, bir de 17’si olmasa” Aynen öyle işte. Durdu çünkü 16 yıl önce bugün 03.02’de onbinlerce kalp! Ben de bekledim bu gece o saatin geçmesini. Hiçbir 17 Ağustos gecesi 03,02’den önce uyuyamam ki, tıpkı binlerce insan gibi. Nur içinde uyusunlar… Keşke hiç olmasaydı.
Keşke bundan sonra olduğunda da güvende olduğumuzı bilseydik…
Bu fotoğraf da hepimizin hafızalarında yer eden onlarcasından biri… Unutmak mümkün mü?
kilometrelerce uzak olmamıza rağmen daha 10 yaşında küçük bir kız olmama rağmen ve derin ,yerlebir eden sarsıntıyı hissetmiş olmamama rağmen bende sizinle aynı düşüncelerdeyim bırakın ayrı evleri, kızım kendi odasında yatarken bile her zaman aklıma gelir ya olursa ve ben onun odasına yetişemezssem diye ALLAHIMMMM SEN KORU o yüzden acınızı korkunuzu küçümsemek ne haddimize rabbim bir daha yaşatmasın inşallah ….
Yıl 1999, 21 yaşındayım. Sabah Gazetesi’nin Bayan Sabah ekinde köşe yazıyorum. Sunulan fırsata bakar mısınız? (Gerçi herkese sunulmuyordu, kendimi de ezmeyeyim şimdi burada…) Aylarca...
Eğitime bakış açımı, verdiğim önemi hepinizi biliyorsunuz. Çok eskiden beri takip edenler, blogumu okuyanlar beraber büyüttük çocukları. Birbirimizin deneyimlerinden faydalandık. Şu bir gerçek ki...
Bu o kadar soruluyor ki, ben de böyle yazarak anlatmak istedim. Zaman ayırıp okursanız çok sevinirim. Benim için değil, çocuğunuz – çocuklarınız için. Yine...
Komik yazmaya alışkınım , böylesine değil… Ben yazarken gülerdim, siz okurken. Yeniden eskisi gibi olacak. Ama şimdilik içimden de başkası gelmiyor. Az önce koltukta...
kilometrelerce uzak olmamıza rağmen daha 10 yaşında küçük bir kız olmama rağmen ve derin ,yerlebir eden sarsıntıyı hissetmiş olmamama rağmen bende sizinle aynı düşüncelerdeyim bırakın ayrı evleri, kızım kendi odasında yatarken bile her zaman aklıma gelir ya olursa ve ben onun odasına yetişemezssem diye ALLAHIMMMM SEN KORU o yüzden acınızı korkunuzu küçümsemek ne haddimize rabbim bir daha yaşatmasın inşallah ….