Hamileyken çok kitap okudum. Irmak bebekken de… Şimdi de okumaya devam ediyorum.
Fakat artık “her çocuk bir değildir”i bilerek okuyorum. Annem hep söylerdi zaten: “Her çocuk kendi kitabını yazar” derdi. Önceleri itiraz ediyordum, sonra kabullendim. Okuduklarımın dışında içgüdülerim de bana yol gösteriyor, tecrübeler de, annemin anlattıkları da. Bazen çok mantıklı gelse de söyledikleri, bazen fena kapışabiliyoruz annemle… Örneğin “ölümü” anlatmak konusunda tartıştık. Babam, 8 yaşında kaybetmiş babasını. Hatta söylememişler, bir sene kapıya en yakın koltukta oturmuş babası her an gelecek diye. Bu aklıma her geldiğinde gözümden yaş fışkırıyor resmen. Tutamıyorum. Yazarken de aynen öyle oldu.
Irmak bana dedemi çok sorduğu için öldüğünü söyledim. Annemin babası hayatta, görüyor, bu nedenle babamın da babasını sordu çocuk haklı olarak. Anlatınca da “Ne zaman” dedi, deden çocukken cevabını verdim. Bu konuyu Çocuk Gelişim Uzmanı arkadaşım Tuğçe Acaröz Oğuz’a sormuştum. O da bana anlatırken endişelenmememi, panik olsam da çaktırmamamı, realist olmamı söylemişti. Buraya tıklayarak görebilirsiniz.
O günden bu yana içim acısa da anlatıyorum. Annem dün Ankara’ya gitti, bugün dönüyor. Yengemin babası vefat etti. Cumartesi gecesi orada kalacaktı Irmak. İptal oldu haliyle. Nedenini sorduğunda söyledim. Tabii yaşlandığını ve hasta olduğunu da anlatarak. “A tamam cennettedir o zaman” dedi. Gerisini kurcalamadı.
Tabii annemlere göre öyle mi? Vay efendim neden söylemişim… Vay efendim çocuk üzülürmüş…
Annem, canım annem. Çocuk üzülür ama bak ne var biliyor musun? Psikologa gitmeye başladığımdan bu yan, ne dedi doktorum biliyor musun? “Ailenizden çok sevgi görmüşsünüz. Hatta çok çok çok. Ancak olumsuz olaylar size çok yansıtılmamış. Bu nedenle aklınıza kötü bir düşünce geldiğinde, başınıza bir şey geldiğinde, regüle edemiyor, panik oluyorsunuz.” Ama yanlış anlama. Asla ve asla sizinle ilgili değil yazdığım. Hatta tam tersi, çok teşekkür ederim gösterdiğiniz sonsuz sevgi için. Bu konuda çok şanslı olduğumu biliyorum. Koruma içgüdüsünü anlayabiliyorum artık. İnan bana ben de anlatmak istemiyorum. Fakat söylemem gerek. Yoldaki evsizleri de anlatmam gerek, hasta olan birini de, kirlenen çevreyi de, kazaları da…
Aile büyüklerinin rahatsızlıklarını hatırlıyorum da, büyüktüm o zaman Irmak’tan. Ben şimdi çocuğuma her şeyi normal anlatmalıyım ki, ileride bocalamasın. (Tabii ki de her detayı vermiyorum.) Bana kızma artık olur mu? Siz bizim için elinizden gelenin en iyisini yaptınız, şimdi sıra bizde…
Beni yanlış anlamadın değil mi? Her uzmanı dinledikçe, her seminere gittiğimde, ne kadar harika bir çocukluk geçirdiğimi görüyorum. O gün Üstün Dökmen‘i dinlerken, hatalarla ilgili verdiği örneklerin hiçbirini yaşamadığımı görünce gülümsedim, ne kadar şanslı olduğumu düşündüm. Bir kez daha teşekkür ediyorum. Lütfen neden yazdığımı yanlış anlama…
Bana da artık Irmak’a bu kadar rahat bu konudan bahsedince kızma. Göründüğüm kadar rahat olmadığımı sen de biliyorsun. Söz mü? Ben de en az senin kadar söz etmek istemiyorum, ancak işte yapmam gerek.
Her ne kadar aklımızı kurcalayanları bir kenara bırakamasak da bazen kaçarak beynimizi kandırabiliriz. Ekim zorladı, Eylül sonu zorladı; kendimi arkadaşımın yanında buldum. Bakmayın arkadaş...
Offf cidden bazen kadın olmak yoruyor beni. Keşke Arkın gibi olsam. En ufak bir sorunda 10 sene önceyi hatırlatmaya başladım. Anneme söylüyordum, ben yapıyorum...
Gecenin bir yarısı, zaten zor uykuya dalıyorum; hoooppp “uyan”… Biliyorsunuz, geceleri uyumakla ilgili sıkıntılarım var. Ne kadar yorgun olsam da o gözleri kapatamıyorum. Sürekli...
Yıl 1999, 21 yaşındayım. Sabah Gazetesi’nin Bayan Sabah ekinde köşe yazıyorum. Sunulan fırsata bakar mısınız? (Gerçi herkese sunulmuyordu, kendimi de ezmeyeyim şimdi burada…) Aylarca...