Harika bir eğitime katılma fırsatı buldum. Anneyi sorgulamayan, mutlak kuralları göstermeyen, “iç güdülerini dinlemeye yardımcı” yöntemler anlatan.
Katıldığım eğitim, Avusturyalı Ebeveyn Eğitimi Derneği Elternwerkstatt’ın Avrupa’da Aile Bakanlığı’nın desteğiyle 14 yıldan beri sunduğu ABC Ebeveyn Ehliyeti programı Pedagog Andreas Keckeis’ı dinledik üç gün boyunca. Zaten uzun uzun yazmıştım bu yazıda.
İşte 9 Nisan’da ilk eğitim vardı. Bu hafta sonu da devamı. Ben yine yazdım da yazdım. Ancak en anlaşılır haliyle ve bu kez çok uzatmadan, örneklerle aktarmaya çalışacağım. Geçen yazıda ne diyorduk? Etkin dinlemek, çocukların duygularını karşılamak, aslında ne söylediklerini anlatmak, üç ebeveynlik yaklaşımı…
- Etkin dinlemenin teknikleri nelerdi? Sessiz dinleme, dikkat, kapı aralayıcı, tekrar etme, yansıtma, özetleme, geri bildirim… İlk kural neydi? Yargısız olmak. İçten olmak. Empati yapmak. Bir şey söyleyeceksek de bunu uzatmadan aktarmak. Mümkünse tek cümleyle. Çocuk yanlış bir şey yaptığını anlattığında “ama biz böyle yapmıyoruz” gibi. Uzatınca bütün etkin dinleme boşa gidiyor.
- Tehdit? Hangi anne “Ben hiç yapmıyorum?” der. “Yemeğini bitirmezsen dondurma yiyemezsin” de bir tehdit. Peki tehdit işe yarıyor mu? Anlık çözüm sunuyor evet ancak kalıcı bir etkisi olmuyor, çocuğa yapması gerekeni anlatmıyor. Tehdit gelince cesareti kırılıyor. Neyi nasıl söyleyeceğimiz çok önemli. (Tabii Cumartesi günü bunları dinledim, “tamam yapmam” dedim, sahile gittim baba kızın yanına. Öyle rüzgar esti ki, babasının polarını giydirmemiz gerekti Irmak’a. Giymek istemeyince “ama eve döneriz” cümlesi çıktı ağzımızdan. İkimizin de. Oysa daha bir saat önce dinlemiştim. O nedenle teori başka, pratik başka. Hemen ertesi gün anlattım Andreas’a. Benim orada kurmam gereken cümle buymuş: “Üşümeni istemiyorum, hasta olabilme ihtimalin beni endileşendiriyor. Lütfen bu poları giyer misin?” Ben bunları söylemiştim tabii, “hayır” gelince “eve gideriz” demiştik Arkın’la beraber. Oysa, biraz daha sabretmemiz gerekiyormuş. Kendime söz veriyorum, yok artık öyle konuşmak.)
- İlk çağlardan bu yana saldırı ile karşılaşınca beyin 3 farklı tepki veriyor. Kaçmak. Saldırmak. Donup kalmak. Diyelim ki çocuğun odasında bir vazo var. Düşüyor. Baba içeri giriyor. “Kim yaptı?” diyor. Çocuk odada yalnız olsa dahi ağzından çıkan cümle “ben yapmadım” oluyor. Çünkü o sırada savunmaya geçiyor. Bu bir tek anne baba çocuk ilişkisinde geçerli değil. Patron çalışanda da böyle, karı koca ilişkisinde de…
- Hata yapıldığında suçlamadan davranamaz mıyım? Tabii ki davranabilirim durup düşünürsem. Kızgınlığımı belli ederken her zaman olayla kişi ayırımı yapmam lazım. Ona değer verdiğimi gösterirken aslında kızdığım şeyin eylem olduğunu anlatmam gerek. Mesela: “Kızım seni çok seviyorum, ama bu yaptığından hoşlanmadım” gibi…
Genişletilmiş ben dili
İşte böyle zamanlarda da “genişletilmiş ben dili” devreye giriyor.
Peki bu nedir? Örnekle anlatacağım. Çocuğunuz pijamalarını salonda çıkardı. Yapması gereken odasına götürmek, ancak yapmıyor.
- Önce gözlem yapıyorum. Yargısız, nesnel biçimde tasvir ederek.
“Görüyorum ki pijamaların salonda.” Bu cümle çocuğu kaçırmıyor, savaşma isteğini ortaya çıkarmıyor.
- Olayın benim üzerimdeki etkisini, bende uyandırdığı duyguları anlatıyorum.
“Bu benim için kabul edilebilir bir durum değil, pijamanın yeri odan.” Ya da “Pijamayı orada görmek beni sinirlendiriyor.”
- Bunların ardından bir mola veriyorum. Amacım, çocuğa cevap vermek istiyorsa gereken süreyi tanımak. Konuşacağı ortam yaratmam gerekiyor. Tabii bu dakikalarca sürmüyor.
- Son aşamada “çağrı” yapıyorum. Dilek, beklenti, sonuç, talebimi dile getiriyorum.
Dilek: Bir kez olduysa “Lütfen kaldırıp odana götürür müsün?”
Beklenti: “Şu anda pijamanı odana götürmeni bekliyorum.”
Talep: üç gündür aynı şey yaşanıyorsa. “Şimdi pijamayı alıp odana götürüyorsun, sonra da bana söylüyorsun.”
Sonuç: Eğer 5 gündür devam ediyorsa. “Eğer yapmazsan o zaman buna beraber bir çözüm bulalım.”
Bu çözüm ceza değil, tehdit de değil. Sabah o gerginlikle konuşmak yerine, okul sonrası bu konuyu konuşmayı teklif edebiliriz. Bu süreçte ona duyduğumuz saygıyı çocuk hissediyor. “Ben bunun her sabah işlemesini istiyorum. Yarın kaldıramadığında ne yapacaksın?”
- Saygı her zaman işe yarıyor. En etkili yol. Bu yöntem basit olduğu kadar etkisi de bir o kadar büyük.
- Çocuklara tutarlı davranmazsak, evde de okulda da sınırlarını bilemezler. Sınırları beraber belirleyebiliriz yukarıdaki örnekte olduğu gibi. O zaman çocuk karar sürecine dahil olduğu için neden karşı çıksın ki?
- Evde, direncin var olduğunu kabul etmemiz ve çocuğa direncini gördüğümüzü belli etmemiz gerekiyor. Yani direncin üstüne gitmek yapmamamız gerekenler arasında. Bu şekilde çocuk zaten saygı gördüğünü fark edecek. Cümlelerimizde “ama” kullanmamaya gayret etmeliyiz.
- Ergenlik çağında ebeveynlerle çatışmaya ihtiyaç duyuyorlar. Bu dönemde çocukların ihtiyacı olan şey: “Tutarlı ebeveynler.” Sürekli “hayır” demek, işlemiyor. Kurmamız gereken cümlelerden biri: “Ben olsam böyle yapmazdım.”
- Ne arkadaşlarla ne de diğer kardeşlerle kıyaslama yapılmamalı.
Aile toplantıları
Biz bunu hiç yapmıyoruz. Ancak eğitimden sonra haftada bir akşam, yarım saati buna ayırmaya karar verdim. Bu toplantılarda sadece sorun konuşmayın, tatile gideceğiniz yer de gündem olsun, evde duvarın ne renk olabileceği de… Önce günü belirleyin.
- Herkes o hafta ne konuşmak istediğini not alsın.
- Toplantıya başlamadan önce herkes, diğer bireyler hakkında olumlu bir şeyler söylesin.
- Her hafta farklı bir kişi toplantıyı yönetsin.
- Her hafta bir kişi yazman olsun.
- Tüm fikirler yazılsın.
- Uygun olmayanlar elensin.
- Herkese uygun çözüm seçilsin.
- Bitiminde ailece ortak sevilen bir şey yapılsın, eğlenceli faaliyetle bitirilsin.
Tabii, herkesin konuyu anlayıp anlamadığı çok önemli. Dikkat edilmesi gerekenler:
- Aile toplantıları anne babanın nutuk çektiği bir şeye dönüşmesin.
- Toplantıyı çocuklar da ele geçirmemeli. Karşılıklı saygı sağlanmalı.
- Toplantı öncelikli olmalı ve atlanmamalı.
- 30 dakikadan uzun tutulmamalı.
- Eğlenceli geçmeli.
- Herkes söz hakkında sahip olmalı.
- Dört yaşından küçük çocuklar toplantıya katılmamalı.
Bu aile toplantılarının çok faydası var. İletişim becerileri gelişiyor. Dinleme, kendin ifade etme, empati kurma, sakinleşerek problemin ne olduğunu görmek gibi. Problem çözme becerileri gelişiyor. Aile ile olan bağ kuvvetleniyor. Özgüven duygusu gelişiyor: “Bana da söz hakkı tanınıyor, önemliyim.” İşbirliği yapılıyor. Yani, ebeveynler güç kullanmadığı için çocuk da karşı koyma ihtiyacı hissetmiyor, işbirliğine varıyor. Sorumluluk duygusu gelişiyor. Hataların aslında harika fırsatlar olduğunu anlamamızı sağlıyor.
Sadece teşekkür etmek, hep övgü beklememek
İşte şimdi farklı bir konudayız. Bu, çok ilgimi çekti. Çünkü hepimizin yaptığı bir şeyi getirdi aklıma. Diyelim ki, siz dışarı çıktınız. Çocuğunuz babasıyla birlikte evde. Uyku saatinden önce geldiniz. Kapıyı açtığını duyar duymaz yanınıza koştu yaptığı resimle. Orada aslında verdiğimiz tepki “A çok güzel olmuş.” Ancak öğrendim ki çocuğun aslında beklediği bu değil. Beklentisi “Teşekkür ederim. Benim için mi yaptın”ı duymak. Ne kadar basit değil mi aslında? Eğer biz “Harika olmuş, şahane, hayatımda gördüğüm en güzel resim” dersek ne olur? İşte o zaman çocuk hayatı boyunca yaptığı tüm işlerde övgü bekler. Evde bize yardım ettiklerinde de teşekkür etmeli, zaten yapabileceği bir şey gerçekleştiği için beklemediği şekilde övmemeliyiz. Çocuklar bunları duymaktan bıkıyor. Yaptığı eyleme duyduğumuz ilgi onlar için çok daha önemli.
Andreas diyor ki: “Çocuklar zaten bizim yaptığımız işlere dahil olmayı çok seviyor. Mutfakta çalışmak da buna dahil, bir şeyin tamir edilmesine yardım etmek de…”
Kardeş kavgaları
Ve gelelim en çok merak edilen, en çok sorulan konuya. Ben tek çocuk annesi olduğum için konuya uzağım. Sadece vakti zamanında abimle yaptığım kavgaları hatırlıyorum.
Kardeşler kavga ettiğinde ne yapmak gerekir? Bunu da bir örnekle açıklamak istiyorum.
Diyelim ki, Irmak ve Ayşe kardeş. Aralarında iki yaş var. Siz içeridesiniz. Odadan gelen sesler giderek yükseliyor. İçeri gittiğinizde gördüğünüz manzara, Irmak masada oturuyor, Ayşe elinde Irmak’ın boya kalemleri ayakta duruyor. İlk akılınıza gelen ne olur? “Irmak resim yapmak istedi fakat Ayşe elinden kalemlerini aldı.” O zaman aklınıza ilk geleni unutun. Burada sizin göreviniz “arabulucu olmak”.
- Objektif
- Yargısız
- Empatik
- Aktif dinleyen
- Tüm taraflı (Tarafsız olmak, dikkate almamaktır. Tüm taraflı olmak da iki tarafı da anlamaktır.)
- Süreçten sorumlu
- Ben dili ile konuşan
İşte bunlar, sizin sahip olmanız gerekenler. Peki sonra? Anlamaya çalıştığınız şey, çocukların orta tartışma konusunu bulmak. Kişisel meselelerinizi konuya dahil etmemek. Gördüğünüz manzaraya göre davranmamak. Eğer siz bu şekilde davranırsanız çocuklar arabuluculuğu kabul eder.
Olaya nasıl dahil olacaksınız?
“Bana ihtiyacınız olduğunu düşünüyorum” sakin, anlayacakları bir cümle. İkisi de bir durum yaşıyor. “Ne oldu” deseniz, herkes başka bir şey anlatacak. Çünkü ikisi de kendine göre haklı. Burada da doğru soru, tek tek “ne yaşadın” diye sormak. İkisini de yanınıza alıp ne yaşadıklarını size anlatmalarını isteyebilirsiniz. Biri konuşurken, diğerinin de dinlemesini sağlamak sizin işiniz. Büyük kardeş sabredebileceği için yaşı küçük olandan başlayabilirsiniz. Dinlediğinizde olayın farklı olduğunu göreceksiniz. Siz mesela Ayşe’yi elinde kalemlerle gördüğünüzde ne sanmıştınız? “Kalemleri aldı vermiyor.” Oysa onları dinledikten sonra, aslında önce Ayşe’nin resim yapmak istediğini ama masayı Irmak’ın kaptığını anlayabilirsiniz. Onlar anlatırken tavrınız, beden diliniz çok önemli. Ayrıca tarafları ben dilinde konuşmaya teşvik etmelisiniz. “O yaramazlık yaptı” demelerine izin vermeden. Ve gördüklerinizi yansıtmamanız. “Kim suçlu, kim başlattı” diye sormamanız. İkisini de dinledikten sonra ne yapacaksınız? O zaman bu örnekteki cümle şu olmalı: “Yani ikinizin de aynı anda aynı şeyi yapmak istediğini anlıyorum. Bu durumda ne yapacağız?” İşte bu soru, onları müthiş rahatlatır. Çözüm sunmuyor, çözümü beraber buluyorsunuz. Az önceki kavgayı değiştiremezsiniz fakat şu anda neye ihtiyaçları olduğunu görüyorsunuz. Bu tavrınız, bir dahaki tartışmada ne yapacaklarını da belirleyebilir. “Ne yapacağız” diye sorduktan sonra bekleyin, fikirlerini söylesinler. Eğer bunlar ortak bir payda da buluşmuyorsa, şimdiki cümleniz de “Peki başka ne olabilir” olsun. Zaten göreceksiniz, onlar kendi çözümlerini bulacaklar. Ya paylaşacaklar, ya süreli oynayacaklar ya da beraber başka bir aktivite yapacaklar. Bu çözüm sürecine dahil olmaları onları çok rahatlatacak.
Örneği canlandırdık, yapamadım…
Yine ne kadar basit geliyor değil mi? Zaten güzelliği de basit ve etkili olması değil mi? Ancak itiraf edeyim, o kadar da kolay değil. Pijama örneğinin benzerini canlandırdık Andreas’la. O 12 yaşında, o gün ders çalışacağına söz vermiş bir öğrenciydi. Ancak okuldan arkadaşıyla beraber gelmişti ve başka bir dersle ilgileniyordu. Ben de annesi olarak gittim. Gözlemimi de söyledim, mola da verdim, sonuca da geldim. Yapamadım. Bana öyle bakıyordu ki J dileklerimi resmen anlatamadım. Hani bu kadar kolay göründüğüne bakmayın diye anlatmak istedim bunu da.
Şimdi aslında ben bu kez kısa tutacağım anlatacaklarımı. Ancak “ben dili”, “etkin dinleme” ile ilgili, sizinle bize verilen ktapçıktaki sayfaları paylaşacağım. Yerinizde olsam onları kaydederim. Çok faydalılar.
Bir de, kısa süre sonra yine eğitimde dinlediğimiz “Şiddetsiz İletişim” ile ilgili bilgiler vereceğim. Şimdi hem uzun tutmak istemedim hem de onun ayrı bir yazı olarak ele alınmasını daha doğru buldum. Gizem’e sorularımı gönderdim bile. Cevaplar geldiği an konuyu burada görebileceksiniz.
Şimdilik benden bu kadar. Görsellere bakmayı unutmayın lütfen.
Ve bu harika eğitimi bizimle buluşturan Renkli Akademi’ye, “iyi ki tanımışım” dediğim Gülce’ye, çevirileri yapan, çalışmalarını takdirle izlediğim, kariyerine başka bir yön verip kendini bu konuya ve “Şiddetsiz İletişim”e adayan çoook eski arkadaşım Gizem’e, Avusturya’dan bu eğitim için gelen Andreas Keckeis’a bir kez daha çok teşekkür ediyorum. Öğrendiğim her şeyi uygulayacağım.
Yazının başında eklemiştim, bir de buraya olsun. Eğitiminin ilk gününün notları bu sayfada…
Sahici olmak, mükemmel olmaktan önemlidir!
Merhabalar, cok tesekkur ederim kendi adıma yazınız için, çok faydalı oldu.. Bir sorum var: “Üşümeni istemiyorum, hasta olabilme ihtimalin beni endileşendiriyor. Lütfen bu poları giyer misin?” Ben bunları söylemiştim tabii, “hayır” gelince “eve gideriz” demiştik Arkın’la beraber. Oysa, biraz daha sabretmemiz gerekiyormuş.) demişsiniz yukarda, sabırdan kastınız nedir? sabah benzer bir durum yasadık oglumla, hava ılık ama kalın polar giyicem diye tutturdu.. anlattım hasta olmandan endise ediyorum lutfen sana sundugum seceneklerden birini secer misin dedim (bir kac ince sweat shirt sunmustum secenek olarak.) hayır diye tutturdu, ise gec kaldıgım onu okula bırakmam gerektigi icin 10 dk sonunda tehdit vs. bir sekilde sweat shirtlerden birini giydirdim ve kızgınlıkla butun bir yol agladı.. sabah sabah ikimiz de mutsuz olduk 🙁 ne yapmalıydım, onu ikna edene kadar konusmalı mıydım? andreas sabretmeniz gerektigini soylemis ya size, bunu mu kast etti acaba?
Tehdit etmeden çözün diyor. Cümleleri değiştirerek. Çocukların işbirliğine hazır olduğunu anlatıyor…
Şöyle denebilir: üzerindeki kalın, çantana biraz daha incesini koydum. Terleyen bunu giyebilirsin ( küçükse öğretmeninden yardım İsteyebilirsin) tersine soğukta ince giymek isterse de o tişörtü giymeyi çok istiyorsun fakat öyle üşüyebilirsin. İster altına bunu giy ( uzun kollu veya kalın başka tişört) yada üzerine şu gömleği veya yeleği giyebilirsin. Ben bunları deniyorum işe yarıyor
Bu faydali bilgileriniz icin cok tesekkur ederim paylasimlarinizi ilgiyle bekliyorum.3yasindaki oglumu ikna etmekte cumlelerimi kriz esnasinda aktarmaktan zorlanan bir anne olarak….