Hazır mıyız?
7 yaştan bildiriyorum.
Kolik sancıları, diş krizleri yaşadığımda bana “bunlar iyi zamanlar” diyen herkese selamım var. Her yaşın iyi zamanı da var zor zamanı da… Ama öyle söylemek zorunda mıydınız canım?
Şimdi azıcık 7 yaşı anlatayım. 🙂
Bir yandan arkadaş gibiyiz. Canım sıkkınken paylaşıyorum. Anlatıyorum. Dinliyor. O anlatıyor ben dinliyorum. Beraber uzun yol yapıyoruz, saatlerce zaman geçiriyoruz. Resmen arkadaş gibi hissettiğim anlarda “ay ne güzel” derken bir anda bir kriz çıkıyor ne kendimi tanıyorum ne doğurduğum çocuğumu.
Sanırım anneliğimin en çok çuvalladığım dönemindeyim. Hani “ne yapsam yaranamıyorum” lafı var ya işte cuk diye oturuyor. Hep bir adım sonrasını düşünüp sorup “evet” cevabı alamayınca suratını astığında o aslında harika geçen dakikalar resmen çöp oluyor.
- Neden bu anın tadını çıkarmak varken surat asıyorsun?
- Ama sen neden mutlu olmuyorsun?
- Ama ben neden seni mutlu edemiyorum?
Diyorum. Yanlış olduğunu bile bile bu cümleleri kuruyorum çünkü o sırada gerçekten mutlu olmasını istiyorum. Anın tadını çıkarmasını, bir adım sonrasını düşünerek surat asmamasını istiyorum.
İstiyorum, çünkü anneyim.
O da sonraki adımları bilmek istiyor çünkü çocuk.
Bazen sesim yükseldiğinde ya da ben de surat astığımda içimden sürekli “o bir çocuk, haklı” desem de hislerime yenik düşebiliyorum. Benim yaptığım yanlış bir hareketi – misal kızıp kapıyı çarpmak- tekrarladığında “Biliyorum, benden gördün bunu. Fakat biliyor musun hata yaptım, sen yapma bunu” diyorum.
Diğer yandan sorgulaması çok hoşuma gidiyor.
- Neden bunu yapacakmışım?
- Uykum yok ki uyuyayım…
- Şimdi bana neden “bunu yap” dedin…?
- Canım istemiyorsa oturmayacağım, zorunda mıyım ki?
Sorgulaması şahane, üstüme gelmesi de bana bahane! Her gece o günü düşünerek yatıyorum. Artılarıyla, eksileriyle bakıyorum kendime o acımasız eleştiriler yapan aynamda. Sonuç aynı: “Ben bir anneyim ve her şeyi onun iyiliği için yapıyorum. Arada arıza vermek benim de hakkım. Onu ne kadar sevdiğimi göstermem yapabileceğim en iyi şey.”
Bir de baba kız çatışmaları oluyor. Araya girsen bir dert girmesen başka dert. Çünkü ikisinde de ben suçlu çıkıyorum. Evde ani çıkışlar yapıp yine aynı hızla yumuşayan benim çünkü. Karışmıyorum. Oysa o sırada içimdeki kadın kalkıyor, Arkın’a “sus” derken Irmak’a yanlışını anlatıyor. Sus pus izliyorum içimdeki kadınla beraber. Başka şansım yok.
Ya da bazen şunu istiyorum. Bir kez bir şeyi söylediğimde bir kez daha tekrar etmemeyi. Haksız bir istek farkındayım. Karşımdaki yedi yaşında bir çocuk. Kendimi “ama daha önce anlatmıştım” diye söylenirken bulup anında toparlıyorum. “Sen de haklısın tabii çocuksun” diyerek.
Zaten ilkokul 1’de. Hayatının önemli adımlarından birini atıyor. Bu sırada da sorguluyor haliyle. Kendi doğrusunda ilerlemesini isterken söz dinlemesini beklemek büyük haksızlık olsa da insanım işte.
Korkuyorum, korkma nedenim ona haksızlık yapmak. Aklım çıkıyor güvenini zedeleyeceğim diye. Çatışmalarımız sonrası “seni çok seviyorum, sana değil yaptığın şeye bozuldum- kızdım” desem de işte hep böyle bir yanlış yapıyormuş gibi hissediyorum.
Diğer yandan bu öyle bir yaş ki… Kirliler kirli sepetine giderken, eşyalar katlanıp dolabına konuyor, bana yardım etmek için evde elinden geleni yapıyor. Evde her şeyin nerede olduğunu bazen benden daha iyi biliyor. İşte zaten ben de bu hareketlere kanıp karşımda koca bir çocuk var sanıyorum.
Oysa o daha yedi yaşında. Yazıyla yedi, rakamla 7. Hayatının en güzel dönemlerinden birinde.
Bendeki endişenin nedeni belli. Kendimi görüyorum. Benim yaptığım hatalara düşmesini istemiyorum, bir diğer yandan da bu huyu bana benzediği için yaşamadan hata olduğunu anlamayacağının farkındayım.
Anne kız çatışmalarının başladığı bu dönemde her gece, uyuturken “seni çok seviyorum” diyorum. Tam uykuya dalarken bunu kulağına fısıldıyorum.
Ve bir gelişme. Kendimi eskisi kadar çok da yerden yere vurmuyorum. Yukarıda da yazdığım gibi ona anlatmak istedim şey belli: “Ne kadar çok sevdiğim.” Bazen bana “kötüsün” dese de, imkansızı istese de onun da bu çabanın farkında olduğunu biliyorum. Bakışlarını görüyorum çünkü. Benim gözlerimdeki sevgiyi anladığını da görüyorum.
Sorgulasın. Aklına yatmayan hiçbir şeyi yapmasın. Başkalarına zarar vermediği sürece kendi doğrusunda ilerlesin. Sağlıklı ve mutlu olsun. Beni de hep “bana destek oldu” diye hatırlasın. Tıpkı benim annem için hissettiğim gibi.
Yedi yaş, ergenliğin adım adım yaklaştığını hatırlatırken diğer yandan da “o aslında küçük” mesajının geldiği yaşlardan biri.
Annelerimiz bize günlük bıraktılar ben de sana kocaman bir site bırakıyorum cimcirik. Büyüdüğünde tek tek okursun. Bil ki, tüm mücadelem mutlu olman için. Seni çok seviyorum. ÇOK.