Nasıl yönetilmek istiyorsak öyle çocuklar yetiştirmeliyiz
Bundan iki sene önce Irmak için okul ararken, seçim yapmaya çalışırken çok zorlanmıştım. Hatta okullardan beklentilerimi, gittiğim okulları yazmıştım tek tek. Karar verdiğim gece nasıl rahat uyuduğumu anlatamam. Karar verdim vermesine de okul konusu hep benimle. O kadar çok soru geliyor ki bana, dedim o zaman dolaşmaya devam. Daha önce görmediğim, geçen soruları cevapsız bırakmak zorunda kaldığım Acıbadem Avrupa Koleji İnovasyon İlkokulu’na gittim.
Hatta artık geride bıraktığımız anaokulu bölümüne gittim. Bizim için geride kaldı ama arayan, soran o kadar çok kişi var ki… Girişte ayakkabıları görünce bir şaşırdım. İnsan unutuyor tabii anında geçmişi. Ayakkabıyla girmiyorlar ki minnaklar okula. 🙂 Anaokulu Müdür Yardımcısı Zeynep Atak ve Rehberlik Öğretmeni Ayten Keçeli ile görüştük. Hatta canlı yayın yaptık. Buradan izleyebilirsiniz. 93 öğrenci varmış. 3 yaş, 4 yaş ve 5 yaş gruplarından ikişer sınıf var. İlk sorduğum, bana da en çok sorulan, İngilizce eğitimi. Bilangual imiş. Yani yarım gün hem İngilizce Türkçe, öğleden sonra Türkçe ve branş dersleri var. Her an da İngilizce öğretmenleri onlarla. Günlük hayatta sohbet ederek öğreniyorlar. Çocuklar 8 gibi gelmeye başlıyorlarmış, 4’te de servisler hareket ediyorlarmış. Ayrıca 6’ya kadar da kalabiliyor çocuklar. Ki bu çalışan anneler için güzel bir şey. İlkokul ve ana okul yemekhaneleri farklı. Yemekleri sordum, orada pişmiyor, Çekmeköy’deki merkezden geliyormuş. Yemek listesi okul aile birliği tarafından da denetleniyormuş. Sonra döndüm Ayten Hanım’a, dedim “siz bütün gün buradasınız, gözlemliyorsunuz.” “Evet, gelişmelerine destek olan aktiviteler yapıyoruz, yaratıcı drama yapıyoruz. Velilerle sürekli iletişim halindeyiz. Birbirimize karşılıklı geri bildirimde bulunuyoruz. Örneğin çocuk kardeş kıskançlığı sorunu mu yaşıyor, onu çözüyoruz. Süreci atlatmasına yardımcı oluyoruz.” Ayrıca tabii ki çeşitli gelişim testleri de yapıyormuş. Ayten Hanım diyor ki: “Çocuk gece bir konuyla ilgili kriz yaşıyor diyelim. Annesi sabah öğretmenini arıyor, anlatıyor, bana geliyor ona göre çözüm buluyoruz. Evde yapıyorum öğretmenim bilmiyor, okulda yapıyorum annem bilmiyor gibi bir durum söz konusu değil yani.”
Ve en çok merak ettiğim oryantasyon kısmını sordum. E sordum çünkü Irmak’ın alışması çok uzun sürmüştü kreşe. Hatta ben bırakınca ağlıyor, babası bırakınca sakin sakin okula giriyordu. (Biliyorum, benim kararsız duruşum yüzündendi.) Neyse… Süreci böyle anlatıyor Ayten Hanım: “Aslında ana okulundan önce bireyselleştirme başlamalı. Çocuğa bağımsız hareket etme alanı sağlanması gerek. Ayrıca kendi kendine oynamaya yönlendirilmeli. 2 yaşından itibaren güvenli bağlanması gerekiyor ki, ayrılma aşamasında zorluk yaşamasın. Yoksa çocuk terk edilme sendromu yaşıyor. Hatta anne de yaşıyor. Oryantasyon çok önemli. Bazı çocukta kısa sürüyor, bazı çocukta uzun.” Zeynep Atak devam ediyor: “Biz aslında ağlamayan çocuktan daha çok korkarız. Çünkü daha sonra ağlarsa alışma süreci çok uzun sürer. Çocuk anneden hemen kopartılmamalı. Okul açılmadan önce tanışma partisi yapıyoruz. Herkes annelerle sınıfa toplanıyor. Zaman geçiriyoruz. Okulun ilk günü de annelerle sınıfta oluyoruz. Daha sonraki gün anneleri sınıfın içinde kapıya yönlendiriyor, orada bekletiyoruz. Çocuklara müdahale etmeden tabii. Sonraki gün anneler dışarıda bekliyor. Çocuklar istedikleri zaman gidip görebiliyorlar. Bir sonraki gün bahçede bekliyorlar. Böyle böyle alışıyorlar. Zaten ilk oryantasyonda herkes ağlıyor. Biri başlayınca diğeri de ağlıyor. Hatta onlar ağlayınca biz bile kötü oluyoruz.”
Bir anda gittim kaç sene önceye fena oldum. O ağlamalar, benim dışarıda ağlamalarım. Çok isterdim 3,5 yaşında oyun grubu olarak başladığı okulda bana sürecin iyi anlatılmasını, kucağımdan alıp götürmemelerini. Sınıfta beklememe izin vermelerini… Neyse. Daha sonra gittim ilkokul bölümüne. Okul kurucusu Nesli Güven ve Eğitim Koordinatörü Aynur İmre ile beraberdik. Yine canlı yayın yaptık. Onu da buradan izleyebilirsiniz.
İlk sorum, “inovasyon ne demek?” Nesli Güven: “Bütün anne babalar çocuğum için ne yapabilirim, nasıl iyi eğitim veririm diye düşünüyor. Nasıl eğitim vereyim ne demek, çocuğum nasıl yaşayacak demek. İnsanlık tarihi boyunca eğitim ihtiyaçlara göre şekillenmiş. Dünyada 1970 yılından beri eğitimle ilgili arayışlar var. Şu an var olan tüm dünyadaki eğitim sistemi sanayi devrimi için formatlanmış ve o dönemin ihtiyaçlarına cevap vermiş. Veri transferi yok, teknoloji sınırlı şekildeydi. O ihtiyaca göre aynı şekilde formatlanmış insanlar çalışmıyor artık. Çocuklar daha girişimci olmak zorundalar. Amaç, bir şeyler yapan kesim büyütmek. Geleceğin liderleri, öğrencilerimizi nasıl yetiştireceğimize bağlı. Nasıl yönetilmek istiyorsak öyle çocuklar yetiştirmeliyiz. İnovasoyon, disiplinler arası bir çalışma. Çocuklarla farklı çalışmalar yapıyoruz, robotik kodlamadan mimarlığa kadar… Aynur İmre: “Ders programında bir saat görünüyor, ancak 3 saat. Belirli bir ders olarak da bahsedilmez aslında. Düşünen bireyler yetiştirmek istiyoruz. Türkiye’de bütün okullarda müfredat aynı. MEB veriyor ve bunu okutacaksın diyor. Sonra okul içeriği zenginleştiriyor, farklılaştırıyor. Biz, 21’inci yüzyılın tasarlayan, üreten bireylerini yetiştireceğiz. Hangi becerileri hedef alarak ders işliyorsunuz? Hangi etkinlikleri yapıyorsunuz? Etkinliklerdeki hedef nedir? İşte hepsini birbiriyle entegre ediyorsanız, başarılı oluyorsunuz. Bırakmak istediğimiz en kalıcı iz, yaratıcılığı, düşünce becerileri gelişmiş tasarlayan çocuklar yetiştirmek.”
Dil eğitiminde de anaokulu ile aynı cevabı aldım: Önemli olan saat sayısı değil, nasıl olduğu. Yaşayarak öğrenmeleri, günlük konuşma diline alışmaları. Tıpkı bebekken de çevremizden anadilimizi öğrendiğimiz gibi. Ancak merak ediyorsanız, yazayım. 10 saat imiş.
Hatta Finlandiya’da dil eğitimi haftada dört saat imiş. Ancak çocuklar harika konuşuyorlarmış. Saat sayısı değil, yöntemin farkını anlatıyor. Gerçi orada da tüm okullar 13.00 gibi bitiyor. Bizde süre uzun.
Avrupa Koleji İnovasyon İlkokulu’nda da 15.40’ta bitiyor dersler, sonra etüt başlıyor. Sabahları da okuma saati ile güne başlıyorlarmış. Nasıl biz işe gidince önce bir çay-kahve içer, bir şeyler yerken gazete okuruz işte aynen öyle. (Benim ofis, bizim yemek masası. 🙂 İş başına oturmadan önce ben de çay-kahve eşliğinde internetten gazete okuyorum. O alışkanlık aynen devam…)
Ve ödevi sordum. Dayanamadım. Aynur Hanım şöyle anlattı: “Ödev, okuldan sonra evde bir okul daha yaratmamalı. Sorumluluk kazandırmalı, araştırma becerilerini geliştirmek amaçlı olmalı. Oyun hamurlarıyla toplama yapmak da bir ödev, resim yapmak da. Ve doğru-yanlış-iyi yaptı- kötü yaptı diye bir şey yok ödevde.”
Canlı yayın sırasında okula başlama yaşı ile ilgili soru geldi. Aynur İmre: “İşte bu her çocuğa göre farklılık gösterebiliyor. Bizim için çocuğun doğası önemli. Çocuğun hazır olup olmadığına bakmak gerekli. Okullarda çalışmalar yapılıyor, buna göre gelişimsel testler yapılıyor. Ana okulu öğretmeninin gözlemi çok önemli.”
Bu arada şu anda ortaokul yok. Ancak bir sonraki sene açmayı ve öğrencilerle beraber büyümeyi planlıyorlar. İlkokulda her sınıftan ikişer şube var. Sınıflar da en fazla 24 kişilikmiş.
Peki okul seçerken nelere dikkat etmeliyiz?
Aynur İmre anlatıyor… “İlk bakılması gereken, ‘Benim çocuğuma ne uygun?’ Gelecekte benim çocuğumun yetenek ve becerilerine göre onu nasıl besleyecek ve onu önümüzdeki yıllara nasıl taşıyacak? Yani eğitim programı çok önemli, o eğitim programı sonucunda çocukta gelişecek olan tutum davranış beceriler ne olacak? Şunu asla unutmamalı: Bizim elimizdeki çocuk. Sevgi dolu bir ortam olsun. Güven dolu bir ortam olsun. Akademik süreç de iyi yapılandırılmış olsun. Zaman zaman sunu görüyorum. Yok aslında birbirimizden farkımız. Herkes güzel şeyler söylüyor. Ancak sadece yazılanlara bakmayın. Okulun web sitesini inceleyin, yaptıkları etkinliklere bakın.”
Ve Aynur Hanım olması gerekeni Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi Piramidi gibi çizdi.
Konu geldi Finlandiya’ya. Nesli Güven: “Orada biliyorsunuz örgü , marangozluk dersleri var. Yani dersler sadece Türkçe’den, İngilizce’den, matematikten ibaret değil. Diğer alanlar da ön planda ve hepsi de en az matematik kadar kıymetli. El göz koordinasyonu önemli. Bilgi birbirinin üzerine inşa olan bir şey. Her çocuğa tablet vermek doğru değil ki. Teknolojiyi nasıl sınırlandırırız diyorlar. Elbette teknoloji olacak. Diğer alanlar gözden kaçmasın diye bir arayış var. Kimse okullarını tamamen teknolojiyle donatmıyor. Biz zaten dijital göçmenleriz, çocuklar dijital yerliler. Zaten öyle çok biliyor ve kolay öğreniyorlar ki…”
Ben şimdi yazdıkça yazarım da okurken yorulursunuz. Lütfen yukarıda verdiğim bağlantılardan videoları izleyin. Hem belki aktarmadıklarım olmuştur.
Ah bu arada fiyat sorulmuştu. Şu an için ilkokul 24 bin TL (yemek dahil), ana okulu ise 18 bin TL imiş. Ancak bunlar erken kayıt fiyatları olabilir. Küçük sınıflar da değişiyormuş. Siz yine de sorun. Umarım yardımcı olabilmiş, soru işaretlerinize biraz da olsa cevap verebilmişimdir. Bir de 13 Mayıs Cumartesi saat 12.00’da önceden kayıt olmuş öğrenciler için iki bölümden oluşan Yaratıcılık ve Yetenek Keşif Testi uygulanacakmış. Detaylı bilgileri okuldan ve hatta internet sitesinden alabilirsiniz.
Sizlere kolay gelsin. İki sene önce bu süreci yaşamış bir anne olarak diyorum ki, karar verdiğiniz gün çok rahatlayacaksınız. Ve unutmayın, önce onların mutluluğu…
Bir de ekleme yapayım. Okul FII Jr. Robotik Yarışması’nda En İyi Sunum Ödülü’nü de almış. Tebrikler 🙂