Bugün, yaz başından beri Irmak’la yaptıklarımızı düşünüyordum. Ama düşüncelerimi yazmadan önce söylemek istediğim bir şey var: Benim az sonra yazacaklarımı “ay ne pis kadınsın” diye algılayacaksanız, okumayın. Zaten hâlâ “anneler kutsaldır, bize ne diye manyak diyorsun” mesajlarıyla boğuşan biri olarak sanırım “anlamak istemeyip de yorum yapanlara” kapalı bünyem.
Bu yorumları yapanların kesinlikle iyi insanlar olmadıklarını düşünüyorum. Onları ancak bu şekilde kabul edebiliyorum. Evet onlar, her mesajın altında art niyet arayanlar, karşısındaki insanın fikirlerine saygı duymayanlar, empati yapamayanlar iyi olamazlar. Bu kadar net!
Şimdi anlatabilirim. Yaz başından beri beraber uyuduk cimcirikle. 40 gün Amerika (yaz okulu vardı ancak o zaten gündüz), 15 gün Çanakkale’de aynı yatakta yattık. Gündüz ise… Kimi aman çok eğlendik kimi zaman da resmen anne kız gerginliği yaşadık.
– Ne yaparsam yapayım yüzün gülmüyor.
– Of anne beni anlamıyorsun…
Yukarıdaki diyalog bile yaşandı. Aralarında 26 ay olan iki çocuğu anaokuluna göndermeden büyüten annemi ellerinden öpmek istiyorum. Ben ki, kariyerini en güzel noktasında “çocuğumu kendim büyüteceğim, kimseye emanet etmem” diyerek bırakan, bence çocuk büyütme konusunda gayet sabırlı, en bozuk olduğu zamanlarda bile parkı-eğlenceyi eksik etmeyen biriyim, “ah” dedim “neler oluyor.” (Hayır, kendimi övmüyorum. Yaptığım, artık sadece hatalarımı değil, iyi yanlarımı da görmek. Yaşasın terapi Vol 1) Her yaz böyleydik de sanırım bu yaşsal bir durum. Yaz okuluna hiçbir zaman sıcak bakmadım. Bu yaz burada kalsak yine gitmeyecekti. (E orada neden gittiği de belli, İngilizce.) Hayat boyu okula gidecek, yazın ne gerek var diyordum. Hâlâ düşüncelerim aynı. Fakat sabır değişmiş bendeki. Tepkilerim değişmiş. Eskiden kızdığım bir şeye şimdi tepki vermezken, alakasız durumlarda da tam tersi olabiliyor. Şubat ayında 6 yaştan bildirmişim. Şimdi de 6.5 yaş versiyonunu yazayım o halde. 🙂
Evet, arkadaşız. Şahane. Onca yol gittik çok eğlendik. Zaten böyle olmasa nasıl cesaret ederim onca saat uçağa ya da koltuğuna oturtup saatlerce araba kullanmaya? Evet, “hayır” demiyor. Ancak yine de kafasına koyduğunu yapıyor. Yani ben ne dersem diyeyim, bildiğini okuma durumu. (Ben de böyleymişim. Hem bu davranışı bir yandan ileride daha iyi olacağını gösterse de, zorluyor.)
Bugün havuzdaydık. “Kenarda koşma kayarsın” cümlesi ağzımdan kaç kez çıktı, sayamadım. Eve geldik, “Sen bakmadığın zamanlar hızlı hızlı koşuyordum” dedi. Ah bir de itiraf ediyor. 🙂 “Seni korumak için söylüyordum, yoksa koş ya da koşma, beni ilgilendirmez ki, karışamam ki. Ama annen olarak seni korumalıyım, korumak istiyorum” dedim. Etkili oldu mu? Göreceğiz…
“Offf bu da ne ki” tavırları tavanda. Mesela, ilkokula başlayacak iki hafta sonra. Ben heyecandan uyuyamıyorum, hanımefendi çaktırmıyor. Hem de hiç. Kırtasiye alışverişini yaptık, ben inceledim tek tek her şeyi, kendisinde tık yok.
Benim cümlelerimi tam da en doğru yerlerde aynen bana satıyor. Ağzım açık izliyorum. Kendimi olumlu ya da olumsuz eleştirmek için iyi oluyor.
Kendi kendine çok güzel oynuyor. Minişler (Littlest Pet Shop) favorisi. Ne zaman ki ben çok oynamadım ve sıkılmasına izin verdim, öyle güzel oyunlar kurmaya başladı ki. Bazen bir saatten fazla tek başına oynuyor, konuşturuyor.
Haberleri yanında açmamama rağmen konuştuklarımızdan ne olup bittiğinin gayet farkında. Öyle cümleler söylüyor ki, hayret ediyorum.
Eskisinden daha çok sorguluyor, soruyor. Bu kez cevabı beğenmezse tekrarlıyor. İstediği cevabı alana kadar her gördüğüne sormaya devam ediyor.
Daha duyarlı. Daha fazla empati kuruyor. Tanımadıklarına “siz” demeye başladı. Daha çok “teyze, amca” diyor. Özgüveni daha da oturdu. Tek başına bir şey istemeye gidebiliyor bir restoranda, kafede…
Gibi gibi gibi…
Annelerimiz ne yapıyordu?
Peki benim merak ettiğim, annelerimiz ne yapıyordu? Benim annem, gerçekten gördüğüm en iyi annelerden biri olmasına rağmen, arada gerçekten çooook sinirleniyordu. Sesi yükseliyordu. Tamam. Benim de yükseliyor. İnsanım nihayetinde. Peki onlar gerçekten ne yapıyordu? Bence bizim kadar “ne öğretmeliyim” kaygısı yoktu bizim ebeveynlerimizde. Bizim gibi ellerinde kitaplarla gezmiyorlardı. Bizim gibi “aman travma olmasın” demiyorlardı. Misal, ben hep önden yürürmüşüm. Koşturarak. Annem bin kere uyarmış, dinlememişim. Ve saklanmış bir gün. Yaklaşık iki dakika panik olmuşum, sonra bir daha önden yürümemişim. (Belki bende izleri vardır bu durumun, yaptığı doğru demiyorum, çözüme ulaşmış mı, ulaşmış işte.) Ben bunu yapmayı düşünsem de yapamam mesela. Daha kızdığım zaman kendimi suçlamayı yeni bıraktım. (Yaşasın terapi Vol 2) Sürekli ve sürekli oynadım, bir şeyler öğrettim, kağıt oyunlarından evciliğe kadar saatlerce oynadım. Bir gece önceden ertesi günü planlardım, öyle uyurdum. Her öğrettiğim şeyde çok mutlu olurdum. Ki hâlâ öyle.
Ne oldu? Yine aynı sürtüşmeleri yaşamıyor muyuz? Sorsun. Sorgulasın. Her söyleneni koşulsuz yapmasın zaten. Kendi kararlarını veren birey olsun. Peki k halde neden “tamam” demesini bekliyoruz? Benim merak ettiğim, değişen biz miyiz? Bunca kötü haber mi bizi her şeye, herkese karşı sabırsız yapan? Bir iyi haber almayınca insan düşüyor, düşüyor, gelecek korkusu yaşarken kendini eleştirmeye başlıyor, mutsuz oluyor, işin içinden çıkamıyor. Bir o yana, bir bu yana savrulduğumu düşünüyorum. Arkın’la da bu aralar öyle çok tartıştık ki, “gündüzleri konuşmayalım da bari günü kurtaralım” diyoruz.
Çocuklar aynı ama biz farklıyız değil mi? Benim vardığım son nokta bu. Aslında onlar şımarık da değil, bilmiş de değil. Onlar çocuk. Dağınık olan biziz. Sürekli anneliğimi sorgulayan, kendime dışarıdan eskisinden daha iyi bakabilen (Yaşasın terapi Vol 3- Sık sık yazdım ki bunu siz de yapın diye) biri olarak aynen böyle düşünüyorum. Biz mutsuzuz. Kaygılıyız. Kararsızız. Bu yüzden de bazen ufacık çocuklardan çok şey bekliyoruz.
Derken içimdeki kadın devreye giriyor. “Yok canım, sen 8 kere elin yağlı saçına sürme diyorsan ve hâlâ yapıyorsa, sende kabahat yok ki” diyor. Böyle böyle kendimi yiyorum işte. Sonra gittiğim seminer yazılarını okuyorum. Bu ve bunu mutlaka okuyun. Uyguluyorum, elimden geleni yapıyorum. Hepimize iyi geliyor. Fakat bazen, ne seminer notu kalıyor aklımda ne kitaplarda altını çizdiğim cümleler. Hoooop bir başka kadın oluveriyorum. Hiçbir şeyi toparlayamayacakmış gibi hissediyorum. Arkadaşlarıma soruyorum, onlar da aynı.
Merak ediyorum. Siz nasılsınız? Eşinizle nasılsınız? Çocuğunuzla nasılsınız? Bir gün kızdığınız bir şeye ertesi gün gülebiliyor musunuz? Kendinizi tanımadığınız oluyor mu? Siz de her açıdan yorgun hissediyor musunuz? Sürekli vicdan muhasebesi yapıyor musunuz? Kötü yorumlardan, kötü bakan insanlardan siz de sıkıldınız mı? Bazen benim gibi çocuğunuzu alıp dağlara bayırlara, kimsenin olmadığı yerlere kaçmak istiyor musunuz?
Çok yazdım. Karışık yazdım. Ama anladınız siz beni. 🙂
Ay yukarıdakinin cevabını da yazayım. Canım. Bana “Anneler kutsaldır, bize manyak diyemezsin” yazıyorsunuz ya, ben size manyak demiyorum, bu bir. İkincisi, bu kutsal olma durumunu yazacaktım, kaynadı arada. Bir anlatmak istiyorum düşüncelerimi bir ara… Fırsat olursa… Hakaret yemeye hazır hissettiğimde…
Ve… Evet. Gündem dışı yazmak istedim. Başka şeyler düşünmek istedim. Tek derdimiz, bunlar olsun değil mi? Düzelsin artık her şey. Ufacık çocuklara-bebeklere tecavüz eden insanlarla (Hoş, onlar insansa biz neyiz?) aynı havayı solumak da, her gün onlarca şehit haberi almak da, elimiz yüreğimizde yaşamak da yeteri kadar bitirmedi mi bizi? Bakmayın böyle arada yazdığıma. Hem ben uzaklaşmış oluyorum birkaç dakika, hem siz. Çocuklar sağlıklı, mutlu olsun, geri kalan her şey zaten düzelir…
Bende 6.5 yaşında bir erkek çocuğu sahibiyim. Aşağı yukarı durumlar aynı. Düşüncelerine harfiyen katılıyorum. Sadece bir noktada anlayamadım seni. Annem önden gittiğim için saklanmış dedin ya, bizim oğlanda sürekli ona anlatmama rağmen özellikle AVM tarzı yerlerde yanımdan ayrılıyor. Bizde babası ile bir gün saklandık. Tam 7 dakika bizim olmadığımızı farketmedi. Sonra etrafına bakınmaya başladı. Bulunduğu yerden ayrılmadan bakındı. Tam ağlıyordu ki biz o an onu arıyormuş gibi yapıp çıktık. Belli çok korkmuştu. Ona sarıldım ve bende çok korktum dedim. Sonra durum değerlendirmesi yaptık. Birincisi bizden uzaklaşmasının bir hata olduğunu söyledim. İkinci olarak bulunduğu yerden ayrılmamasının doğru davranış olduğu. Üçüncü olarak böyle bir durumda üniformalı görevlilerden yardım istemesi idi. Sonra ne oldu? Bir gün yine markette bizi kaybetti. Aslında biz onu görüyorduk. Bakalım ne yapacak dedik. Aynı şekilde olduğu yerde bakındı. Sonra bizi gördü tabi biz normal alışveriş modundayız. Ama bu sefer daha rahattı ve dediki ben sizi değil üniforma giymiş görevli arıyordum Tecrübe en iyi ders oluyor bazen.
Ben bizim sokakta kosuyormusum…
benim de 4,5 yaşında bir kızım ve de 1,5 yaşında bir oğlum var. Bekar bir anne olarak, .ocuk gelişimi ve eğitimi okumuş olsam da, birebir dediklerinizi yaşıyorum ve de siz anlattıkça bilmiş kızımın geleceğini sizin cimcirikte görüyorum. Çatışıyoruz, dost oluyoruz, küsüyoruz, kanka oluyoruz derken, bi günümüz diğer günümüzü tutmayabiliyor. ve evet bi gün önce kızdığım şeye ertesi gün izin verebiliyor olmam hayrete düşürüyor beni. Atlattığımız zor süreçler ve bir taraftan da çalışıyor olmam oldukça yoruyor beni. akşam işten sonra evde olduğum 2-3 saat içinde onlar yatana kadar elimden geldiğince gönüllerini hoş tutmaya çalışıyorum. Biliyorum ki iyi yapmıyorum ama hep bir yetememe durumu beni boğuyor. Hafta sonları da deikleri olsun diye keyifli kaliteli iki gün geçirelim diye çırpınıyorum. Mantığımla,duygularım kavga ediyo resmen ama elimde değil. Allah yardımcımız olsun 🙂
kaleminize, ,yüreğinize sağlık.
Annelik manyaklık yahu, delilik, devamlı oturtmaya çalışsan da başaramadığın dengesizlik.. Takılma yorumlara, mükemmel anne havasında olan anneleri evde görsen kendine en beter sandığın anda bile kucak dolusu sarılırsın çünkü sen samimisin en azından (daha çoğu da olmasın boşver).
Gelelim sorularına. Bizim evde bir 3.2 yaş bir de -1 aylık var (olacak inşallah yani.. doğuramayacakmışım hissi tavanda tabii) ve bizim ev şimdiden deliler evi. Ben normalde çok ani parlayan sonra unutuveren biriydim, 2 yaş krizlerinde nasıl eğitildim nasıl törpülendim anlatamam ama çok çalışmam gerekti gerçekten. Çünkü çocuk senin dediklerinden değil, davranışlarından öğreniyor ve o kendini kaybettiğinde sen de ona katılıp kendini kaybedersen bu kriz uzuyor da uzuyor ama sen sakin kalırsan güvenli ada olursan şak diye olmasa da yavaştan geçiyor bitiyor, bunu öğrenince bende ampül yandı, her alana uygulamaya başladım.. Şimdi nasıl kuzuyum nasıl şekerim ve arkamı dönüp nasıl görmeyeceği şekilde hareket çekiyorum, içimden bağırıyorum 😀 Güzel bir katarsis.. Ama delirtmiyor mu evet, dediğin gibi çünkü yüzyılın annesi olarak derdimiz “aman travma yaşamasın aman başkasından göremese de bari ailesinden en mükemmel davranışı görsün” saçmalık! Doğal değil ki.. Doğal olan bağırmak da değil ama duyguları öğretmek, neye sinirlendiğini, sınırlarını hiç usanmadan belletmek, bi şekilde öğrenecek, bugün yarın.. Ebeveynlik ömür boyu..
Kocayla geçen aylarda çok takışıyorduk, çocuğun yanında “aşkım tuzu uzatır mısın” devam ediyordu ama çocuk uyudu mu sanki eskrim kursundayız.. Nasıl değişti; ben kendime zaman yarattım, “çocuğunu da al git ne haliniz varsa görün” taktiğini uyguladım ve koltukta yan gelip yattım, çok işime yaradı.. BEN demeyi öğrenmek diyorum komşu.. Özetle tek önemli olan budur. BEN diyeceksin, bencillik değil, hakkın. Masaj yaptır mesela, kokoş hatunların ekmek somonu gibi yoğrulma azminde bi bildiği varmış! Ruhunu okşatmak..
Bu sıra düşüncelerimi yeniden yapılandırmaya, olumsuz paternleri hızlı fark edip olumluya çevirmeye odaklanıyorum, en çok da bunu önereceğim. Dert totona gelip gerçek olmadan, olasılığın anksiyetesini yaşamak kadar insanı yoran başka bir şey yok (bırak koşsun havuz kenarında, bunlar bizim gibi ham değil lastik gibiler devamlı koşmaktan, bişicik olmuyor, olmayacak, olumsuzu çağırma yok yere, korkma..) Hadi öptüm deli deli bakan gözlerinden 😀
ben de iki buçuk yaştan bildiriyorum 🙂
neden tamam demesini istiyoruz çünkü işimize geliyor. bilirsiniz iki yaş sendromu malum. bi gün o pamuk prenses kız,ertesi gün cadı oluyor. o pamuk prenses hallerinde tamam annecim dediğinde ay bi rahatlıyorum bi keyifle çaymı yuduluyorum işim varsa yapıyorum o güzel güzel oynarken. tabi insan rahata cabuk alışıyo, ne güzel diyosun galiba büyüyo yavaş yavaş. nerdee ertesi gün en ufak bişeyden cıngar çıkıyor. geçen gün arabada camları sıkı sıkı kapattım yoksa dışarıdan duyan biri çocuğu kaçırdığımı falan sanabilirdi çığlıklarından. sebebi de saçma sapan,inat. böyle olunca insan ne yapacağını şaşırıyor. yorgun ve gerginiz,ve çocukla daha çok haşır neşiriz o yuzden tahammül az. annelerimizin sokak avantajı vardı, çocuk zaten negatif enerjiyi sokakta atıyodu,onlara bal börek yanı kalıyodu çoğunlukla,ama şimdi öyle değil. bağırdığım zamanlar oldu,sabahlara kadar uyuyamadım.beni çok eleştiren olsa da kreşe başlattım. bu sayede kendime de vakit ayırabiliyorum ve tahammülüm artıyor,daha kaliteli vakit geçiriyoruz. iki ay oldu başlayalı. iki ay önce herhngi bir restorana gittiğimizde yemek yerken üçüncü dünya savaşını çıkaran çocuk, su an kendi tabağından yardımsız ve ilgisini dağıtmadan keyifle yemek yiyor. bilmiyorum bence evde sürekli sinir harbi yaşamaktansa böyle daha iyi oldu.o da artık inatlaşacak konu azaldığı için çok daha az ağlıyor öfke krizine az giriyor. eş konusuna gelince, bugüne kadar eşiyle çocuk konusunda mükemmel uyum içinde olan çift görmedim ben,takmayın :)) insanı çocuktan daha çok delirtiyorlar.eleştiren , her şeyi çok bilenlerden de yavaşca uzaklaştım çok samimi olduklarımdan bile. annelik zaten zor,kösteğe değil desteğe ihtiyaç var
Şimdi on iki yaştan, sekiz yaştan ve dört yaştan bildirirsem ben, çok ama çoookkk uzun bir hikaye olur. Sadece şu kadarını söyleyeyim. Annelik serüvenimde ben de kendimle çelişiyorum çoğu zaman ve çocuklar cin gibiler gerçekten. Herşeyi yakalıyor, farkediyorlar. Hatta bazen tiye alıyorlar. Ama bu da gayet normal bir durum. İnsanız sonuçta. 🙂 Belki biz yeni nesil annelerin en çok ihtiyacı olan şey birazcık rahatlamak.
4bucuk yas ve 2yaşa iki ay kala’dan bildiriyorum. Burası cok guzel gelsenize:)) yok yok gelemeyin, ben ettim siz etmeyin.
Araları iki yas iki cocukla hic bilmediği İstanbul’da, cepte para yok araba yok ulaşım yok telefon yok televizyon yok, komşu yok akraba yok,; annem bizi Nasıl büyüttü? Kendisi hayatta degil ama ona en cok bunu sormak istiyorum. Onun yerine 4cocuk büyütmüş anneanneme soruyorum, Nasıl yaptin diye. Ustelik sonuncu çocuğu ikiz! Bilmiyorlarmış. Cevap cok basit. Cocuk uzerinde bizim şimdiki gibi bu kadar düşünülmüyormuş. Ki anneannem cok akıllı zamaninin ilerisinde bir kadındır. Evet cok zorlanmış haftalarca sokaga çıkamadığı olurmuş, cocuklar küçükken hic gezmedim der sık sık. Biz cocuk gorsun öğrensin tanısın diye diyar diyar cocukla tatillere çıkıyoruz, yoruluyoruz canimiz çıkıyor. Eh ama cok guzel
seyler ogrendi diyoruz. Önceliğimize cocuklari koyuyoruz, kendimizden fedakarlık ediyoruz. Şimdiki cocuklar cok bilmiş degil efendim, biz cok fazla sey öğretiyoruz onlara. Kendi kendime yemek yemeyi öğlensin doye önüne biseyler koyuyoruz, elleriyle yemesine musade ediyoruz sonra da yağlı elini kafana sürme. ( biz bu yuzden bitlendik. Evet biz hepimiz, ailece:)) kendi deneyimleyerek öğrensin diye bazen tehlikeli isler yapmasına bile izin verdik ama sonra yanimda yürü elimi tut.
Dışarıdan bakarak beni eleştiren teyzem; cok fazla Özgür yetiştiriyorsun sonra da toparlayamiyorsun, dedi bana.
Evet Özgür olsunlar kendileri öğrenip baş ermeyi öğrensin istiyorum ama evet ipin ucu kaciyor. Cunku cok okuyorum cok biliyorum, yapamadıklarım icin vicdan sızlatıyorum. Sonra gelsin çığlık kiyamet evin icinde.
Ben kendime eleştiri yazdim bu arada baya baya:))
Katılıyorum size. Değişen cocuklar degil, biziz.
Terapilerle ilgili detay alabilir miyim ?
Blogda var hepsi. Yazmıştım 🙂