Yazmıştım daha önce okula alışma sürecini Irmak’ın. 3 yaşında haftada 3 gün iki saat ile başlayıp birkaç ay sonra her gün iki saat, sonra 3 saate çıkarmıştık. Dört yaşında yarım gün sonra uzun tam gün derken, 5 yaşında tam güne geçtik Mavi Gazegen Anaokulu‘nda.
Sabahları ben ya da babam bırakırken ağlıyordu, ağlamasa surat asıyordu, hatta duygu sömürüsü yapıyordu. Annem ve Arkın bırakırken de gıkı çıkmıyordu çünkü onlar güçlü duruyorlardı. Babamla ben zayıf halka gibiydik resmen. Son birkaç ay kadar da bu devam etti. Ne zamanki ben zaten psikoloğa gitmeye başladım işte bu durum da değişti. Çünkü değişmesi gereken bendim. Endişesini yüzüne yansıtmaması hatta endişelenmemesi gereken. Dimdik durması gereken. Kötü bir şey yaptığını düşünmemesi gereken…
Buraya, Amerika’ya gelmeden önce ona kuzeniyle beraber sadece 10 gün yaz kampna gideceğini anlattık. Kamp dediğim, kalmalı değil. Uzun yarım gün, eve yakın anaokuluna gidiyor 3 gündür. Hem evde sıkılmaması için, hem de İngilizcesi için. Gidiyor da nasıl gidiyor? 🙂
Sabahları binbir duygu sömürüsü ile. Hem o hem de kuzeni çift taralı vuruyorlar bizi. 🙂 Şaşırdım mı, hayır. İlk gün 4 kez aradık okulu, dün 3 kez. Her seferinde sorun yok yanıtını aldık. Bugün de sabah nazlanınca ben o güçlü duruşumu kaybettim. Yüzümün şekli değişti. Hatta ‘acaba gitmese mi’ derken buldum kendimi. Arkın’ı aradım. ‘Yine koyveriyorsun kendini, güçlü dursana’ öğütlerinin ardından kendime geldim. Ha bir de bana ‘alman gibi olsana’ diyor. Tabii canım hemen de Alman olma özelliğim var zaten benim. Basıyorsun düğmeye, içimdeki Alman çıkıyor ortaya. 🙂 İkisini konuşturdum da odadan çıkıp. Fakat yine de içimde bir ‘acaba mı’ hissi yok değildi. Bıraktıktan iki saat sonra aradık okulu, ‘sorun yok, çok mutluluar, lütfen endişelenmeyin, aramanıza da gerek yok’ cevabını aldık. Aramadık da.
14.30 gibi almaya gittiğimizde öğretmenleri çok tatlı karşıladı bizi. Hatta idari yetkili ‘sınıfa girmeden önce izleyin’ dedi. Bir baktım bizimki diğer çocuklarla oynuyor. Çok da mutluydu. Tam sek sek benzeri bir oyun oynayacakken beni gördü ve durdu. Oynamıyormuş gibi yapacaktı ki yanıma geldi. Yüzü iyiydi. Mutlu görünüyordu. Bütün endişelerim uçtu gitti de sabah yediğim dayak neydi o zaman? Bütün gün neler yaptıklarını keyifle anlattı, öğretmenlerle de konuştum, yemek yememesi dışında (ki hak veriyorum damak tadı farkı nedeniyle) bir sorun yoktu. Yine de akşam birkaç kez ‘yarın gitmesem mi’ dedi. Peki ben yarın (yani aslında size göre bugün, hatta tam yazıyı okuduğunuz saatler) kararlı duracak mıyım? Evet. Yani umuyorum. Yani öyle olmalı… Kararlı olmalıyım!
Anlatıyorum, bunun onun için harika bir fırsat olduğunu, orada gördüklerini evde ona, onlara sağlayamayacağımızı, nasıl olsa her şeyi anladığını ve kendini anlatabildiğini, kuzeniyle birlikte olduğu için yalnız olmadığını, çocukken bizim böyle bir şansımız olmadığını, bu yaşta İngilizce bile bilmediğimizi, 12 yaşımdayken Almancam için bir ay Almanya’da ilk kez gördüğüm bir ailenin yanında kaldığımı… Tabii hepsini anlayıp hak verecek yaşta değil fakat bir umut anlatıyorum işte.
Evde dursalar ne olacak? Biz bütün gün oynayamayacağız ki. O zaman da kendi kendilerine sıkılıp iPad isteyecekler, televizyon isteyecekler, havuza girmek isteyecekler ki hem bu sıcakta güneşin altında kalamazlar hem de biz başlarında durmadan olmaz. Sıkılacaklar. Hava sıcak, bütün gün geziyoruz sanıyorlar herhalde. Bugün evden hiç çıkmadık mesela…
Bunu neden mi yazıyorum? Aslında sanırım bencillikten. Yazdıkça rahatlıyorum. Yazdıkça aslında onun için iyi bir şey yaptığımızı anlıyorum. Hani yer gök inlese, gerçekten sorun olsa o zaman tabii ki göndermem.
Biz ilkokula başladığımızda (Göztepe’deki İlhami Ahmed Örnekal İlkokulu) sınıftan birkaç kişi çok ağlamıştı.
Sınıfımız giriş katındaydı, anneleri camın kenarında otururdu dışarıda. Şimdi o çocukları da anneleri de çok iyi anlıyorum ve iyi ki erken yaşta başlamış okula diyorum. Diğer yandan da aklımda bir soru işareti. Şimdi ilkokula başladığında ne olacak? Servise binerken aynı şeyler olacak mı, yoksa keyif mi alacak? İzleyip göreceğiz… Aslında ne kadar basit şeyler, dert edilmeyecek şeyler ancak insan nasıl da takıyor kafasına değil mi?
Legacy Academy’de gördüklerim
Buradaki okula gelince… Normal düzeni bilmiyorum, ‘yaz kampı’ halinden bahsedeceğim.
Tek katlı bir bina. Adı Legacy Academy. Amerika’da birçok eyalette de şubesi olan bir okul. İki yeğenimiz de buraya gitmiş, şimdi diğeri gidiyor. Hatta onun da son ayları, ilkokula hazırlık için başka okula geçecek. Kapısı şifreli. Şifre girdikten sonra içerideki bilgisayara bir de parmak izinizi giriyorsunuz, kim olduğunuz ortaya çıkıyor ve çocuğunuzu almaya geldiğinizi belirtiyorsunuz. Ardından da sınıfa kadar gidebiliyorsunuz. Yani kimse getirmiyor çocuğu… Sınıflar çok renkli ve büyük. Farklı bölümleri var. Bahçe de dikkatimi çekecek kadar büyüktü. Tuvaletler sınıfların içinde. Çocukların ayrı bir yere gitmelerine gerek kalmıyor. Yemek salonu sınıfların tam ortasında. Sınıflarda oyuncak da var bilgisayar da. (Bilgisayar tabii ki öğretmen gözetiminde.) Yani hem çok serbest görünüyorlar hem de sürekli gözetim altındalar. Okulun tek katlı olmasını da sevdim öğretmenleri de. Okul gezisine gittiklerinde herkes aynı tişörtü giyiyor. Tişörtlerin içinde de isimleri yazıyor. Biz de yazdık Irmak’ın adını. Tabii ben yine ondan daha çok heyecanlandım.
Artı, içerisi bizim alışkın olmadığımız kadar serin. Hatta burada tüm kapalı mekanlar öyle. Ben ki üşümem, 35 derece havada bile bir yere giderken yanıma uzun kollu alıyorum her girdiğim mekanda üşümemek için. Irmak’ın çantasında da uzun kollu bir şeyler mutlaka oluyor. Tek uzun kollu giyen şu anda biziz sanırım. 🙂
Unutmadan… Tamam itiraf ediyorum, kuzeniyle beraber olmasa göndermeme ihtimalim yüzde 90’lardaydı. Ne yapalım, huyum kurusun. 🙂
Neyse. Yine benim çene düştü. Öyle yazdım, yazarken de kendi kendime düşünmüş oldum. Başınızı şişirdiysem affedin. Buradan kocaman sevgiler.
ben sanirim bu okul konusunda tam bir Alman anneyim genlerimden olsa gerek :))) eger cok cok hasta degilse o okula mutlaka gidilir…odevler yapilmadan asla okula gidemeyecegini bilir eger giderse de odev sorumlulugunun , esyalarinin cantasinin hazirlanma sorumlulugunun kendinde olur. anne sunu unuttum getirir misin olayi bizde butun okul hayati boyunca 1 kez ilk ve son oldu…eger kizimin boyle bir firsati olsa su an oraya kendi basina bile gidip kalir o derece seviyor yeni kulturleri yabanci arkadaslari….
Bence çok güzel bir tecrübe Irmak için.Kendini ne kadar çok sorguluyorsun Şebnem? Burada kaç çocuğun bu yaşta böyle bir deneyimi olabiliyor ki? Çocuklar farklı ortamlara mümkün olduğu kadar girmeli. Gelişimleri açısından harika bir şey bu.
Aslında onun için benzersiz bir fırsat olmuş, ben ağlasa bile gönderirdim
Sizin yelkenleri indirmenizin bir sebebi var,iyi yada kötü bir alternatifinizin olması. Alternatifiniz yoksa ve tek seçenek varsa baya baya içinizden bir Alman çıkıyor
merhaba, tecrubenizi paylastiginiz icin tesekkurler. bende kuzenimi yaz okukuna amerikaya getirmek istiyorum. fakat vize konusunu nasil oldugunu anlamaya calisiyorum. yaz okulundan bir evrak ile mi basvuru yaptiniz? tesekkurler…
biz gitmeden okula gideceği belli değildi
misafir öğrenci katıldı
zaten vizemiz vardı
amcası da orada yaşadığı bizim de vizemiz olduğu ve daha önce gittiğimiz için çok kolay çıktı vize
Tesekkurler Sebnem. Bizimde dayimiz missouride yasiyor. bizim ufaklik 5 yasinda.
biz ilk defa ziyarete gitmeyi planliyoruz.
Anne/babaya 10 yillik turist vizesi verdiler, onlar gidip geldiler. Fakat evli kardes ve ailesi icin (toplam 3 kisi) yine 10 yillik vize veriyorlar mi bilemiyoruz. Size ve ufak uzun sureli turist vizesi mi almistiniz?