Biz Cimcirik & Ben

Ara vermişim yine…

Bir baktım, yine ne zamandır yazmamışım.
Tam yazmaya başlayacaktım, hatta Ankara’ya gidiyoruz diye heyecanımı yazacaktım ki yüzlerce insanımız Soma’da, göz göre göre canından oldu. Her VİCDAN sahibi insan gibi, benim de tadım tuzum kaçtı. Her pazar yeni yazımın yayınlandığı benimgibi.com için yazdığım bu köşe, hislerime tercüman olur sanırım…

Geçen Perşembe sabahı (6’da çıktık yola) gittik Ankara’ya anneannemlerin yanına, Pazartesi öğlen de döndük. Hem Irmak, hem benim hem annemler hem de anneannemler için güzel geçti. Irmak Hanımcımı pek eğlendirdim. Gezdirmesem de bahçede çok mutlu olurdu ama dayanamadım, dolaştırdım. Anıtkabir’e götürmeyi başardığım için çok mutlu oldum. 

Hava harikaydı. Ancak bir Ankara klasiği, gündüz askılı tişörtle dolaşıp gece bahçede kazakla oturuyorduk.

Kaç gün oldu, etkisinden çıkamadı cücem. Her gördüğüne anlatıyor. Ben de her seferinde ilk kez dinliyormuş gibi dikkat kesiliyorum. Bu kez mutlu ayrıldı Ankara’dan. Hatta dönmemek için epey direndi.  Fakat benim yöntem hazırdı: 
Ben: Kocamı özledim, İstanbul’a gitmek istiyorum
Irmak: hayır, ben babamı daha çok özledim. Hemen gidelim…
Bak cimcim, sen akıllısın evet ama hâlâ bazı taktiklerim işe yarıyor, kabul et 🙂

Bu mini seyahat sırasında yemek ve uyku konusunda dünyanın en uslu çocuklarından biri olan Irmak, bahçedeki kediyle arkadaşlık kurunca açıkçası çok şaşırdım. Hatta bir ara bana kediye yemek vermediğim için kızıp kediye döndü ve: “Annem böyle işte kedicim, napalım” bile dedi. Çok güldüm, aklıma geldikçe de gülüyorum. Daha önce beni kimse bir kediye şikayet etmemişti. Bu arada kediye yemek vermedim değik, çok güzel besledik kendisini. Irmak’a kalsa 5 dakikada bir kanat verecektik. Her istediğinde vermedim diye kızdı bana. Yemek konusunda beni şaşırttı, gözlerimde dolma yediğini gördüm. Açık hava iştah açıyorsa, bu yaz rahat geçecek diye umuyorum. Uyku konusunda düzenli olmasına pek şaşırmadım. Giderken kendi kendime söz vermiştim, uyumak istemezse gıkımı çıkarmayacaktım. Fakat sabahları her zamankinden erken kalkan ve öğlen uyumayan cimcirik, evde kim olursa olsun, ne kadar eğlenirse eğlensin uykusu geldiği an “beni uyut” diye yanıma koşuyordu…

Şehir merkezinin biraz uzağında (gerçi artık Ankara’da da öyle siteler yapılıyor ki, eskiden uzak kalan site şimdi şehrin içinde gibi), minik bahçeli bu ev, bana çocukluğumu hatırlatıyor. Ve kızım da orada oynadığı için öyle mutlu oluyorum ki, anlatamam. Sevdiklerimle bir arada olmak, kızımın anneannem ve dedemle bol bol zaman geçirmesi benim için en kral arabadan, en lüks evden de daha kıymetli…

Ankara ile ilgili daha yazacaklarım var fakat şimdilik fotoğrafları koysam olur mu? Belki gezimizin kalan detaylarını başka konular altında yazarım. Nedense cümle kuramadım bugün.  Aklım anneannemlerde kaldığı için de olabilir, yine beynimde 500 soru işareti olduğu için de.  

Bir leğene su, oyun hamuru koyulur ve çocuk serbest bırakılır 🙂
Geçen sene kendime aldığım tişörtün aynısını bu yaz arkadaşım Irmak’a alınca ne kadar sevindiğimizi söylememe gerek yok sanırım 🙂

Bana poz vermeden önce bahçedeki kediyle arkadaş olmaya çalışıyordu…
İşte bu fotoğrafı çok seviyorum. Dört nesil bir arada…
Anıtkabir’i elindeki Barbie ile gezdi. Hatta en sonunda “evet, Atatürk bize bayram hediye etti ama keşke Barbie alsaydı” demeden de duramadı…  

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Devamı

post-image
Biz

Çok içimden geldi…

Yıl 1999, 21 yaşındayım. Sabah Gazetesi’nin Bayan Sabah ekinde köşe yazıyorum. Sunulan fırsata bakar mısınız? (Gerçi herkese sunulmuyordu, kendimi de ezmeyeyim şimdi burada…) Aylarca...
devamı