Psikolog Damla Doğru bu kez babalar için yazdı. Bu kez hiç yorum yapmıyorum. Söz onda…
“Erkekler için; babalık yaşantısı eşlerinin hamile olduğunu duyar duymaz başlamalı. Baba adayı eşiyle birlikte bebeğin anne karnındakini gelişimini izlemeli, eşini gerginleştirebilecek ortamlardan uzak tutmak için çaba göstermeli.”
Genel yargı bu şekilde, tıpkı yukarıda yazdığım gibi, fakat durum beklenenden çok farklı. Annede salgılanan prolaktin hormonu, annenin bebek haberini alır almaz, içinin muhteşem bir sevgiyle dolmasını ve annelik sorumluluğunu gökten inmişcesine o an kabul etmesini sağlar. Fakat babalık sorumluluğu maalesef böyle başlamaz. Bu nedenle çoğu kadın eşinin hamilelik döneminde ona hiç destek olmadığından yakınıyor.
Babanın çocukla duygusal ilişki kurabilmesi için fiziksel temasa ihtiyacı var. Kadın, karnındaki bebeğin tekmeleri ile daha bebek doğmadan bu duyguyu yaşayabilir. Fakat erkeğin böyle bir şansı yok. Bebek doğar ve artık çiçeği burnunda anne eşinin bebek bakımı konusundaki desteğini bekler. Fakat maalesef ki bu konuda da eşi onu hayal kırıklığına uğratmaya devam edecektir. Babalık duygusunu tam olarak hissetmesi için çocuğun beslenmesine, tuvaletine, oyun faaliyetlerine katılması gereken babamız bu sefer de bu tür işlerin ‘erkek işi’ olmadığını savunarak, bu işleri yapmayı reddedecektir.
Baba kimi zaman bu işlerin kendisine göre olmadığından, kimi zaman anne kadar başarılı olamayacağından, kimi zaman da anne çocuk arasındaki güçlü bağa dahil olamayacağından bebekten bir süre uzak kalır. Doğumdan 1 yaşa kadar geçen sürede anne ve çocuk arasında kimsenin kabul edilmediği çok sıkı bir bağ vardır. Fakat ikinci yıldan itibaren babanın önemi artar. Çocuğun ikinci yaşına kadar babaya düşen en temel görevler anneye olabildiğince yardımcı olmak, anneyi mutlu etmek, annenin kurduğu düzenin sürdürülmesini sağlamak ve aile ile toplum arasında bağ kurmak.
Babanın ikinci yıldan itibaren anne çocuk ilişkisine dahil olmasıyla birlikte önce çocuk kısa çaplı bir şok yaşar. Bu zamana kadar sadece kendisinin olan annesini, bir başkasıyla mı paylaşacaktır? Bu durum onda bir iç çatışmaya ve huzursuzluğa neden olabilir. Fakat bu yaşın ilerlemesiyle geçici bir süreç.
Ülkemizde baba genellikle korku duyulması gereken, cezalandırıcı kişi olarak tanımlanır. Anneler çocuklarına sınır koyamadıkları konularda genellikle babaya başvururlar. Yani evdeki “kötü polis” genellikle babadır. Fakat bu tutum baba çocuk ilişkisini baltalayacağından son derece yanlış.
Okul öncesi dönemde çocuk kendine model olarak anne ve babasını alır. Anne babasının değer yargılarını, tutumlarını, hareketlerini benimser ve onları taklit etmeye çalışır. Çocuğun güçlü bir baba ile özdeşim kurması onun için çok önemli bir güç kaynağı olacaktır. Babanın ilgisizliği ise çocuğun ruhsal ve bedensel sağlığını büyük ölçüde etkiler. Bunun sonucunda çocukta davranış ve uyum problemleri görülmesi kaçınılmaz. Baba çocuk ilişkisi çocuğun akademik başarısını ve bilişsel gelişimini ciddi ölçüde etkiler. Babasıyla yakın ilişkiler kurabilen çocuklar okul hayatlarında daha başarılı olur.
Şimdi bu yazıyı okuyan babalardan istediğim tek şey çocuklarının büyüme sorumluğunda eşleriyle eşit hisseye sahip olduklarının farkına varmaları. Lütfen uygun olduğunuz fırsatları bahanelerin arkasına sığınmadan çocuklarınızla kaliteli zaman geçirmek adına kullanın ve böylece çocuklarınıza güven verin. Çünkü çocukların babalarıyla geçirecekleri anlara, onlardan öğreneceklerine, ileride anlatabilecekleri güzel anılara ve bu güven duygusuna ihtiyaçları var!
Damla Doğru’ya ulaşmak için…
Instagram: https://www.instagram.com/psikologdamladogru/
Facebook: https://www.facebook.com/psikologdamladogru/
Görsel Google’dan alınmştır…