Blogda istatistiklere bakıyorum her gün. Kimin Google’da ne arayarak geldiğini görebiliyorum. Dikkatimi çeken, sanırım da beni üzen iki arama var.
- İkinci çocuğu yapmalı mı?
- Anne çalışmalı mı, çalışmamalı mı?
Bu ikisi de kendimizin karar vermesi gereken konular değil mi? Google neden? Başkalarının düşünceleri neden bizim için önemli? Tabii ki çoğu şeyi danışıyoruz, danışmak iyidir ancak bu iki konu sadece bizi ilgilendirmiyor mu? İlişki dinamiğimiz değil mi karar verme nedeni? Ya da maddi durum değil mi? Çok ihtiyacım varsa, biri çalışma diyorsa onu mu dinlemem lazım, çocuk istiyorsam ve biri “aman sakın” diyorsa ona göre mi karar vereceğim?
Çünkü bence biz, kendi kararlarımızı verecek gibi büyütülmedik. Öyle değildi hiçbir şey. Şimdi bizim çocuklarımıza yaptıklarımızın ne kadarı bize yapıldı? Başarı odaklı büyümedik mi?
Okula git, ders çalış, üniversiteyi kazan, zamanında bitir, iş bul, evlen, çocuk yap, çalış, bir çocuk daha yap, hep para biriktir ki emeklilikte rahat et… Kim çocuğuna “gez dünyayı” gör” dedi. Hep “çalış, kazan, para biriktir” öncelik oldu. Para tabii ki önemli ancak bu kadar da önemli olmamalı. Ön planda olmamalı. Yani bizim yaşlarımızda biriktir, yaşama ki ileride rahat et. Rahatlık kime göre, neye göre? Ben neden mesela gençken gezmedim dünyayı? Neden fırsatım varken görmedim yeni yerleri? Neden şimdi birçok şeye cesaret edemiyorum?
Çok kızıyorum kendime geçmişte yaptığım hatalar için. Sonra bakıyorum, aslında herkes aynı durumda. İkini çocuğu, çalışıp çalışmamayı Google’a sorar olmuşuz.
Çünkü çalışsan da sorun, çalışmasan da. İkisini de denedim. Önce çalışmadım, sonra tam zamanlı çalışmayı denedim. İkisi de olmadı. Ama mecbur olsam, tabii ki çalışacaktım. Baktığımda, kazandığımın yarısından fazlasının bakıcı ve yol parasına gittiğini görünce bıraktım her şeyi. Zaten o iş yerinde mutlu da değildim. Ancak buna rağmen bırakmayanlar da var. Kimi çalışmayı sever, sosyalleşmeyi, kimi de evde olmak ister. Buna da ancak kişi kendisi karar verir. Bir başkasının söylediği ya da yazdığı şeye göre karar verilmez. En az 1000 kere “boşuna mı okudun” lafını duydum. Ağladım, sinirlendim, sindirdim, mide ağrısı çektim. Bunları çeke çeke de şimdi iyi kötü kendim bir şeyler başardım. (Bu da ayrı yazı konusu. Hani “kendin başarmak” bir yandan harikayken diğer yandan da “neden hep kendim başarmalıyım” sorusu da kafamı kurcalıyor. Bu hafta bolca yazdım zaten moralimin bozuk olduğunu.)
İkinci çocuk meselesi de aynı… Şu an ben “tek çocuk olmak”la ilgili 1000 tane kötü makale okusam ne değişecek? Düşünmedik, düşünmüyoruz. Bazen ben düşünsem de koca kişisi düşünmüyor. Nedenleri var, nedenlerimiz var. Bolca yazdım zaten bu konu hakkında. Arkadaşlarım iki çocuk yaptı diye, başkaları öyle diyor diye mi yapacağım.
Bu aramalar beni gerçekten düşündürüyor. İşin sonucunda işte ben de bu sonuca varıyorum: Yoksa biz gerçekten “başkaları ne der” diye mi yaşıyoruz. Ona göre mi şekillendiriyoruz hayatımızı.
Ay onu giyme bak ne derler.
Öyle yapma ayıp derler.
Of otur oturduğun yerde, el alem ne der.
Ağlama, güçsüz derler.
Şikayet etme, şükret nankör derler.
Hep başkaları için. Bizim ne düşündüğümüz geri planda. Her ne kadar birçok konuda “başkaları ne der” cümlesi benim için tarih olsa da bazen ben de kötü takılıyorum. Manyakanne hesabımı Şebnem Seçkiner’e çevirdim ya, acaba diyorum kendimi mi kandırdım, yoksa çok mu takıldım tepkilere? Hâlâ bunu düşünüyorum mesela.
Hayat bizim. Doğrularımız da bizim, yanlışlarımız da. Birine doğru gelen bir şey benim için kabus olabilir, bana doğru gelen de başkasının kabusu… Ve hayallerimiz. Hayallerimizin suçu ne? Onların geri planda kalma nedeni ne? Hayal kuruyor musunuz? Ben çok kuruyorum. Başka türlü yapamıyorum. Ve bu hayaller de beni yönlendiriyor. Her şeyi sormak, her şeyi danışmak, hayatımla, sadece beni ilgilendiren kararları başkalarına danışmak, sadece kafa karıştırmaya yetiyor.
Bu iki soru bir zamanlar kafasını çok meşgul etmiş, aylarca uykularını kaçırmış, midesine kramp sokmuş, karar verene kadar çok zorlanmış biri olarak şunu söylemek istiyorum. Siz verin çalışıp çalışmama kararını. Siz verin ikinci çocuk kararını. Başkalarına sorsaydım, başkalarının “bu çocuğu yalnız bırakmaya hakkın yok” suçlamalarını dikkate alsaydım, şimdi 5 çocuk annesiydim! Karar verme süreci zor, fakat sonunda da çok rahatlıyor insan.
Bir de başkasına sormak, ileride sonuç kötü olursa suçlayacak biri olmasının rahatlığı gibi mesela… Google’a sorulup bloga gelinmesini geçtim, bana da Facebook üzerinden çok soruluyor. Kimseyi kırmadan, kırmaktan çekinerek “bunu söylemeye haddim yok” diyorum. E yok çünkü haddim!
Şimdi kızım sana diyorum gelinim sen anla misali, “başkaları ne der”in aklımı kurcaladığı birkaç konuyu çözmek istiyorum. Psikologum da bir yıllığına Amerika’ya gitmese iyiydi. Bazen onu çok özlüyorum…
Bazı yazilarinizda kendime dair hiç bir şey bulamıyor fakat sizin fikriniz oldugu için okuyor ve saygi duyuyordum. Ama bu yazınız beni çok etkiledi, elinize – emeğinize – yureginize – kaleminize sağlık 🙂
Cok teşekkür ederim ❤️❤️❤️
Manyak Anne olmalıydı o hesabın adı ya ben hala öyle aratıyorum seni 🙂
Ama öyle arayınca da çıkıyor 🙂