Biz Cimcirik & Ben

Bekar anne olmak

bekar anne foto

Sorunsuz evlilik yok, sorunsuz ilişki yok. Hepimiz elimizden geleni yapıyoruz. Devam eden evlilikler de var, biten de. Kimsenin hayatı bir diğeriyle bir değil.

İnternet sayesinde tanıştığım “bekar anne” ile henüz hiç karşılaşamadk. Birkaç görüşme planımız son dakika golleriyle bozuldu. Ama nasıl anlatsam bilmiyorum, onu öyle çok seviyorum ki… Dedim, “Görüşene kadar beklemeyelim. Gel hadi bir röportaj yapalım.” Reddetmedi beni. Sordum,  her şeyin nasıl ilerlediğini sordum. Paylaşalım, öğrenelim, “kendini yalnız hisseden” varsa, yalnız olmadığını görsün istedim. Onun amacı da bu zaten. Blogundan kendisine ulaşabilirsiniz.

Kaç yaşında evlendin?

2000 yılında henüz üniversiteden yeni bir mezunken 20 yaşında evlendim. Kocamla üniversitede tanışmıştım, üniversite aşıkları, bildiğin Rock’n’ Roll gençliğiydik… Çok büyük bir aşk yaşadık. Sonunda da ailem istememesine rağmen, çok hippi bir düğün ile kaçarak evlendik. Bildiğin başkaldırı. Yaş küçük olunca, insan pek mantıklı düşünemiyor. Pişman değilim ama, yaşamam gerekiyormuş.

Ne zamandan  beri bekarsın?

2011 yılında 11 yıllık evliliğim resmi olarak bitti. İlk 3 senesi çok güzel, sonrası ise tam bir karmaşa ile geçen 11 yıl. Aldatıldım ve buna rağmen sürdürmeye çalıştım… Beceremedik. 3 senelik bir çabalama sonunda o noktaya kadarki tüm kavgalarımız göz önünde bulundurulursa; ideal olmasa da dostça diyebileceğimiz şartlarla ayrıldık. Oğlum zarar görmedi, önemli olan da bu.

Bu süreç nasıldı? Çok zorlandın mı?

Benim için boşanmak değil, boşanma kararına varmak, bunu oğlumun babasına anlatmak ve harekete geçirmek zordu. Yani, kararı verdikten sonra her şey çok hızlı gelişti. Eski eşim avukatı buldu, zaten anlaşmalı ayrılacaktık, velayeti başta bana vermek istememesine rağmen ikna olduğu için sorunsuz ayrıldık. Ancak o noktaya gelinceye kadar çok acı çektim, çok kavga ettik. Tek başıma yaşayamayacağıma ikna etmişti beni, maddi durumum da kötüydü. Çok sık kavga ediyorduk ve sadece mutsuz değil, çok da güçsüzdüm. Beni aldattığı için beni suçluyor, onsuz bir hiç olduğumu söylüyordu. İkna olduğu günü asla unutmayacağım. Onu işe bırakırken yine bir kavgaya tutuşmuştuk. “Yapamıyorum, böyle yaşamak ikimiz için de, çocuğumuz için de zararlı” diyor, ağlıyordum. Bana bağırıyordu. En son arabadan inip “tamam boşanalım” demiş, kapıyı çarpmıştı.

O anda tam bir boşluk içinde olduğumu hatırlıyorum… Sessizlikten kulakların uğuldaması gibi. Sonrası da dediğim gibi hızlı gelişti. 1 ay içinde resmi olarak bekar bir anneydim.

Oğlun nasıl karşıladı? Nasıl anlattın? Şimdi ne diyor?

Hayatımda çok zor 3 an yaşadım. Bunlardan biri oğlumu karşımıza oturtup annesi ve babasının artık birbirlerini sevgili olarak sevmediğini, dost olarak seveceklerini ve ne olursa olsun üçümüzün hep bir aile olacağını söylediğim an oldu. Oğlum anladı durumu. Hiç unutmuyorum bana dönüp; “Anne peki babam uzakta mı yaşayacak?” diye sormuştu, babasına bakmamıştı bile. “Hayır” cevabını alır almaz, odasına gidip oyuncakları ile oynamak istemişti.

Ebeveynler olarak, çocuklarımızın hiçbir şeyi fark etmediğini düşünürüz ama gerçekten de sünger gibi oluyor, ortamda ne varsa çekiyorlar. Oğlum da, her ne kadar çaktırmadığımızı düşünsem de, olan bitenin farkındaydı. Bana sıkça “anne gel seninle buradan gidelim” derdi. 7 yaşındaydı.

Boşandıktan sonra ilk yıllarda sıkça bu konudaki hisleri, yeni hayatı ile ilgili düşüncelerini sordum. Asla “neden boşandınız” demedi. Hep “biliyorum anne, iyiyim anne” dedi. Bana çok bağlıdır, babası ile ilişkisi hep daha mesafeli oldu. Aslında, bir açıdan, boşandıktan sonra baba-oğul ilişkileri daha çok gelişti. Babası da istediği gibi bir hayatı yaşadığı için daha mutlu ve daha sıcak ilgileniyor oğlu ile. Şimdi de hepimiz alıştık bu düzene.

Babayla görüşüyor mu?

Babası ile aynı şehirde yaşamadığımız için, sadece kış ve yaz tatillerinde görüşüyorlar. Bu 2 yıldır devam eden bir düzen ve her ikisi de bundan gayet memnun. Tabii bu durumda ben ders çalıştıran, sıkıcı ebeveyn ve babası da tatildeki eğlenceli ebeveyn olmuş oluyor ama yapacak bir şey yok. Mutlu olsunlar.

Bekar anne olmak kolay değil, biliyoruz. Bir de sen anlatır mısın? Nelerle karşılaşılıyor, nasıl tepkiler geliyor?

Bekar anne olmanın en büyük zorluğu aslında tek başına anneliği nasıl algıladığımız. Evli olan birçok anne aslında çocuk bakma işinin ne kadar büyük bir oranını üstlendiklerinin farkında değil. Maalesef kültürümüzde ebeveynlik yükünün büyük bir kısmını pratikte anneler taşıyor. Ancak tabii ki evde bir babanın varlığı yadsınamaz. Koruma, disiplin, oyun işleri de babaların alanına giriyor. Şimdi biz bekar anneler, diğer tüm anneler gibi tüm işleri yapıyoruz ama o babadan eksik kalan rolü de üstlenmek zorunda olduğumuz için yoruluyoruz. Yani işimiz, ikiye katlandığı için zor. Hasta olmak mesela hiçbir anne için hoş bir deneyim değilken, bizim durumumuzda hayatı tam anlamıyla felç eden bir şey. Çocuk bakımı için yardım edecek kimse yoksa, hasta olmak büyük lüks.

 Diğer bir yandan da kadın olarak karşılaştığımız zorluklar, bekar anne olunca şiddetini artırıyor. Çok kaba olacak belki ama; toplumun algısı şöyle: “Başında erkek yoksa, kadın ‘rahat’ kadındır” diye. Birçoğumuz, boşandıktan sonra çalıştığımız yerlerde, sosyal ortamlarda tacize uğradık. Baş etmeyi öğrensek de, bunu yaşamıyor olmamız lazım. Birçoğumuz da evli arkadaşları ile iletişimlerini kesmek zorunda kalıyor. Çoğu evli insanlar, bekar kadınlarla sosyalleşmek istemiyor. Kadınlar diğer bekar kadınları evliliklerini zora sokacak, kocalarını ellerinden alacak bir tehdit olarak görüyor ne acıdır ki. Boşanmak artık günümüzde çok yaygın olmasına rağmen, okullarda hâlâ daha hoş karşılanmıyor. Öğretmenler, boşanmış aile çocuklarını baştan “sorunlu” olarak ayırıyor. Örneğin, oğlum geçen sene matematikten zayıf aldığı için konuyu öğretmeni ile konuştuğumda “Normaldir, siz yalnız bakıyorsunuz, babası da yok çocuğun” demişti. Halbuki esas sorun kendisinin çocuklarla bir öğretmen olarak iyi bir bağ kuramamış olmasıydı, oğlumun o ana kadar tüm notları hep 5 idi.

“AAA EVLİ OLDUĞUNU BİLMİYORDUM”

Birçoğumuz maddi anlamda çok sıkıntı çekiyoruz. Benim gibi nafaka almayan anne de var, aldığı nafakanın zamanında gelmemesinden dolayı sıkıntı yaşayan anne de var. Mahkeme çoğunlukla çok komik rakamlarda nafaka bağlıyor diye duyuyorum çevremden ama tam olarak neye göre belirleniyor rakamlar bilgim yok. Çok yoğun çalışıyor, bazımız 2 iş yerinde çalışıyor veya ek iş alıyoruz. Ailesinin evine dönmek zorunda olanlarımız var ve bu ne yazık ki aile tarafından çoğunlukla iyi karşılanmıyor. Benim en komik bulduğum tepki ise; çocuğum var deyince “Aaa evli olduğunu bilmiyordum” tepkisi oluyor. Sanki çocuk sahibi olmak için evlenmek veya daha da kötüsü evli kalmak şartmış gibi.

 Şu an bu süreci yaşayan kadınlara nasıl yardım ediyorsun?

Ben boşanma kararı aşamasında eski eşimin davranışlarını, yaşadıklarımı anlayabilmek için internete sarılmıştım. Devamlı psikolojik destek alacak imkanım yoktu ve bu noktada internetteki yabancı forumlar, makaleler bana çok yardımcı olmuştu. Boşandıktan sonra bu konuda Türkçe bilgi (özellikle kişilik bozuklukları ile ilgili) ve kişisel paylaşım olmadığını fark ettim ve benim gibi benzer durumları yaşayan kadınlara destek olmak için yazmaya karar verdim. Bu benim için kolay bir süreç olmuyor esasında. Hatırlaması zor olan tatsız şeyleri tekrar tekrar hatırlamak zorunda kalıyorum ama diğer yandan da hiçbir şeyi boşuna yaşamadığıma inanıyorum. Daha büyük bir amaç, bir ders, bir sır var ve bunları paylaşarak tek bir insanın hayatını iyi yönde etkileyebiliyorsam, işimi başarmışımdır demektir. Yazmak haricinde bana mail ile ulaşanlara yardımcı olmaya çalışıyorum. Bazen telefonlaşıyoruz da. Ayrıca bir destek grubu kurdum. Bir araya gelip dertleşiyoruz. İyi geldiğini umuyorum arkadaşlarıma. Çok yoğun çalıştığım için istediğim sıklıkta ve yoğunlukta yardımcı olamıyorum ama elimden geldiğince devam edeceğim çünkü gerçekten de ister şiddet görsün, ister görmemiş olsun; boşanma kararına vermek, bu adımı atmak, bekar bir anne olmak, zor bir yolculuk ve insanı çok yalnızlaştırıyor. Yalnız olduklarını hissetmelerini istemiyorum. Bazen anne olmayan ama benzer şeyler yaşayan kadınlar da ulaşıyor bana.

 Sence kadınlar eşlerinden şiddet gördükleri zaman bunu neden gizliyorlar?

Şiddet görmüş olmak, aldatılmak, kandırılmak hep bir başarısızlık duygusuna neden oluyor. Toplumun baskısı da var, ego da. Kimse dışarıya ne kadar zayıf olduğunu göstermek istemiyor. Bundadır susmamız. Ne yazık ki kültürümüzde “erkek sever de, döver de” inancı hakim. Düşünsene, dayaktan kaçmak için baba evine kaçıyorsun ve seni gerisin geriye yolluyorlar; ya “biz sana söylemiştik” ya da “kocan o, çocuğun için katlan” diyerek. Arkadaşlarına anlatamazsın, utanırsın. Toplum seni “her şey yolunda” maskeni takmaya programlamıştır. Güvenemezsin, “ya bir başkasına söylerse, rezil olurum, dedikodumu yaparlar” diye saklarsın yaşadıklarını. Evli değilsen bile, sevdiğin adamın seni aldattığını bile kolaylıkla anlatamazsın kimseye (aldatmak da duygusal şiddettir). Utanır, kendini yetersiz görürsün. Bu nedenle ben buradayım. Çevresindekilere anlatamayacağı şeyleri; benzerini yaşamış, yabancı bir kulak olarak onları yargılamadan dinleyeceğimi bilmelerini isterim. Ben de aldatıldım, dayak yedim, reddedildim ve ben de bunların hepsini yaşadığım için utanıyorum, saçma olsa da utanıyorum ama ders de çıkarmaya çalışıyorum. Saklamak istiyorum ama saklamanın faydası olmayacağını, gelişmeme, iyileşmeme engel olacağını öğrendim. Elimde olsa, benzerini yaşayan her kadının elinden tutup, gözlerinin içine bakıp “bunlar senin suçun değil” demek isterim. Ne olursa olsun hiç bir insan şiddetin hiç bir türlüsünü hak etmiyor.

 “İLGİ GÖSTERMEDİN”

Düşünsene aldatılıyorsun “kocana/sevgiline yeterince ilgi mi göstermedin” ya da “fazla gittin adamın üstüne bunaldı, kaçtı” diyen birileri var. Hatta seni aldattığı için bunları kendine bahane eden adam da var. Dayak yerken seni korumak yerine “abla sen git buradan” deyip, seni döven adamı cezalandırmak yerine sorun senmişsin gibi seni yok sayan insan da var. Susmak zorunda bırakılıyorsun. Ben kocamın beni aldattığı gerçeğini en yakın, her şeyimi paylaştığım, kardeşimden yakın dostumdan 1 sene saklamıştım. Nasıl anlatacağımı bilmiyor, o benzerini yaşamadığı için beni anlayacağını düşünmüyordum.

Sana çok danışan oluyor mu?

Çok değil, ama danışanlar var. Şu aralar 1 yaşında bir bebeği ile beraber yaşayacak bir ev arkadaşı arayan bir anne var yardım etmek istediğim. Elimden çok bir şey gelmiyor. İstiyorum ki çok olsun, daha çok yardım edeyim ama çok yoğun, tam zamanlı bir işim var. Açıkçası iş, ev ve blogum arasında dağılmış durumdayım. Yardımcı olacak biri olsa hayatımda, daha çok danışan olmasını çok daha fazla yazan olmasını sağlayacağım. Bu aralar ayda 1-2 yeni kişilerden mail alıyorum. Blogu yeniledim, belki bundan sonra daha çok kişi yazar. Bir şekilde mutlaka cevap veriyorum ama maillerin her birine.

Yeniden kurduğun hayatı biraz anlatır mısın?

Boşandıktan 2 sene sonra taşındım İstanbul’a. İstanbul aşığıyım. Burada yaşamak bir hayaldi benim için, ne yazık ki çok zor bir zamanında geldim buraya ama bunlar sevgimden caydırmadı. Tabii, İstanbullu olmanın getirdiği yoğunluk ve koşuşturmacam var. 1+1 bir evde yaşıyoruz, küçük ama lokasyonundan dolayı tercih ettiğim bir yerdeyiz. Oğlum mahallenin okuluna gidip gelirken ben de iş yerime yakın sayılırım. Evimizi çok seviyorum, bayılıyorum evle oynamaya. Evdeki tek yetişkin de ben olunca “koltuğu neden oraya koydun, o halı olmamış” diyen yok. Evin tek hakimi benim diyemem tabii. Gerçekçi olmak gerekirse, oğlum ve kendim için ikimizin de rahat edeceği en sıcak yuvayı yaratmaya çalışıyorum. Yuvamızla gurur duyuyorum.

“İSTANBUL BENİM ŞEHRİM”

En yakın arkadaşlarımdan biri başka bir şehirde, diğeri de İstanbul’un en ücra köşelerinden birinde yaşıyor ama teknoloji sağolsun, hep yanımda gibiler. Burada çok güzel insanlarla tanıştım, blogum sayesinde. Muhteşem insanlar girdi hayatıma. Kışın çok sosyalleşemesem de, yazın oğlum tatile gittikten sonra bol bol geziyorum. En sevdiğim şey konsere gitmek; oğlumu götüremediğim her konsere kendim gitmeye çalışıyorum. Mesela geçen sene onunla beraber Metallica’ya onsuz da Megadeth’e gitmiştim. İstanbul tam anlamıyla benim şehrim. Hep yapacak bir şeyim var, bazen yalnız, bazen de arkadaşlarımla yapacak bir şeyler buluyorum. Bunaldığımda, hayatım ve kararlarım ile ilgili şüpheye düştüğümde kendimi Taksim’e atarım… Nerelerden geldiğimi, nerelere gitmek istediğimi hatırlatır bana orası.

“BİR YERDEN BAŞLAYIN, MESLEK EDİNİN”

Çok yoğun çalışıyorum. Boşanmadan önce de, sonra da çok istediğim işlerde çalışamadım. Doğumdan sonra mesleğimi bırakmak zorunda kaldım ve özel şirketlerde çalıştım hep. Şanslıyım, uzun süre borçlu yaşadım artık borçsuz ve oğlumla kendime kimselere muhtaç kalmadan bakacak kadar kazanıyorum. Maalesef, çalışamadığı için şiddet dolu evliliklere katlanan çok kadın kardeşim var. Hepsine “bir yerden başlayın, bir şekilde para kazanmaya başlayın, meslek edinin” demek istiyorum. Kurtuluşumuz ekonomik özgürlüğümüzden geçiyor. Ailemle ilişkilerimiz çok sıcak değil, babamla görüşmüyorum ama boşandıktan sonra ve taşınma döneminde annemin bana desteği oldu, oğlumla ilgilendi.

Henüz oğlumu da dahil edeceğim bir ilişkim olmadı. Bu konuda bahtım kara. Galiba yalnızlıkla ilgili derslerim bitmemiş. İsterim ama bir gün yeniden biri ile ailelerimizi birleştirmeyi, daha büyük sevmeyi, onunla yoldaş olmayı. Neden olmasın? 🙂 Hayat her gün yeniden başlıyor ve ben yaşadıklarımdan bir şey öğrendiysem, o da her gün öğrenmeye devam etmemiz; sevmekten, insanlara, hayvanlara ve doğaya karşı açık olmaktan, onları kucaklamaktan vazgeçmemiz gerektiğidir.

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Devamı

post-image
Biz

Çok içimden geldi…

Yıl 1999, 21 yaşındayım. Sabah Gazetesi’nin Bayan Sabah ekinde köşe yazıyorum. Sunulan fırsata bakar mısınız? (Gerçi herkese sunulmuyordu, kendimi de ezmeyeyim şimdi burada…) Aylarca...
devamı