Dikkat dikkat
Yine itiraf edesim geldi…
Irmak’la çok oynuyorum, çok zaman geçiriyorum. Hatta bence fazla bile oynuyorum. Bütün bu oyunları gerek blogda yazıyorum (oyun diye aratıp bakabilirsiniz) gerekse de Instagram hesabımda paylaşıyorum. Evcilik, miniş ve Barbie’ye ara vermiştim, kutu oyunlarına geçmiştim. Şimdi yine ara sıra Barbie oynuyoruz fakat eskisi kadar çok değil. (13 yaşıma kadar Barbie oynamış biri olarak özlüyorum ben de)
Son zamanlarda kutu oyunları haricinde diyorum ki: “Bunu oynamak istemiyorum.” Kitabımı alıyorum, salona geçiyorum. Aynı odada olup da farklı şeyler yapıyoruz. Ya o da kitabını alıp geliyor, ya oyun oynuyor ya da iPad izliyor. (Evet, her gün olmasa da bazı günler izin veriyorum. Koşullarım var, İngilizce izleyecek gibi…) Bazen baba kız oynuyorlar, devreye girmiyorum.
Hafta sonları nerede bir etkinlik varsa götürüyorum. Koşturuyorum. Sonra da ne oluyor? Bekliyorum. Teşekkür bekliyorum. Ne saçma değil mi? Çocuk bu tempoya alışmış, sanıyor ki zaten doğrusu bu. Sıkılmasına kaç kere izin verdim? En moralsiz anımda bile, bir etkinliğe katılmasak da alıp caddeye çıkarmadım mı? Parka götürmedim mi? Teşekkür yanlış tanım oldu sanki, benim asıl beklediğim yüzündeki mutluluk. Mutlu olsun istiyorum. Onlarca kez “mutlu etmeyin, mutlu olmayı öğretin”i dinlesem de, okusam da içimdeki anneyi durduramıyorum.
O öyle bir anne ki çocuğu mutlu olsun diye saçını da aynı yapıyor onunla, çok sıkıldığı yere de gidiyor. Başı ağrımasına rağmen bangır bangır müzik açıp dans ediyor, sonra iki gün sürünüyor. Her anne bunu yapıyor. Ancak ben işin dozunu kaçıyorum sanırım.
Yapıyorum, yapıyorum hoppp birden arızaya bağlıyorum. Yoruluyorum, yoruldukça aksi bir kadın kadına dönüşüyorum. Ve bu hatayı hep yapıyorum.
Geçenlerde parka gitmek istedi. İşim var dedim, surat astı. Başladım kendimi sorgulamaya… “Gördün mü çocuğu parka götürmedin, bir de iki adım mesafedeyiz diye seviniyorsun” dedim kendi kendime. Sonra “Of saçmalama, kolay değil işte, işin var ve o da otursun evde, ne olacak” dedi içimdeki başka bir ses. “Üzülmekte haklısın, senin yerinde olsam ben de üzülürdüm ancak bu kadar surat asman da ne kadar doğru bilemedim. Her zaman her istediğini yapamayız. Çalışmam lazım.” diyerek kapattım konuyu. (Benim evden çalışmam da çok kafa karıştırıcı olabiliyor. Anne var, ama bilgisayar başında. Arkın işten gelince “işi bitmiş” oluyor, benim durum farklı. Telefon trafiği, yazışmalar. Oyun oynarken hepsini devre dışı bıraksam da diğer zamanlarda bilgisayar başında olduğumda hep bir “acaba ne düşünüyor” diye geçiriyorum içimden. Fakat vicdan azabı duymuyorum. Herkesin işi farklı ve daha iyisi her zaman var, sürekli bu kıyasla geçmez hayat.)
Hep yazıyorum ya içimdeki kadınları. Anneliğim konusunda da pek bir aktifler.
“Hadi” demeyecektim, yine hadiler oldum. “Anne oyuncağım nerede” sorusuna “Nereye koyduysan oradadır” diye can sıkıcı cevaplar da veriyorum, “ama kaç kez söylemiştim” de diyorum. O çocukken sinir olduğumuz cümleleri ben de kuruyorum işte. Annelerimiz kadar çok olmasa da çıkıyor işte ağızdan hepsi. Hâlâ geceleri bizim yanımıza geliyor, geri göndermiyoruz. Hâlâ sevmediği bir yemek varsa “yemelisin” demiyorum, ona ayrı bir şey pişiriyorum. Sesim de yükseliyor zaman zaman. Her gün olmasa da abur cubur da yiyor. Hatta beraber yiyoruz bazılarını.
Geçenlerde iki kadın konuşuyorlardı, “şunu yapmıyorum bunu yapmıyorum” diye. Düşündüm. A bir baktım hepsini yapıyorum. Onlarca seminere giden ben değilmişim gibi… İşin aslı, onların da yapmadıklarına inanmıyorum. Sırf karşısındakine kusursuz görünme isteğinden öyle konuştuklarını düşünüyorum.
Doğurduğum günden bu yana, yaklaşık 7.5 yıldır kendimi sorgulayıp hatalarımı sayıyorum. Hatta doğrularımdan çok yanlışlarımdan söz ediyorum. Herkese de anlatıyorum. Bu diğer annelerin kusursuz görünme çabalarına gerçekten bir anlam veremiyorum. Ya da “Aaa işe dönmemelisin, kendin bakmalısın” diye kesin konuşmalara hiç anlam veremiyorum. O zaman ben de öyle yazayım, çünkü ben de işi bıraktım. Bunu yazmam neye yarayacak? Herkesin dinamiği bir mi? Herkes aynı kararı verebilecek mi? Herkes tek kişi geçinerek istediği şekilde yaşayacak mı? Herkes evde olunca mutlu olacak mı? “Çocuk uyurken siz de uyuyun” diyeyim ben de! Yaptım ya hani! evet yapabildim çünkü yarım gün de olsa bir yardımcım vardı her gün gelen. (İlk bir sene) Ev işi ve yemek ile uğraşmadığım için uyuyabildim. Şimdi ben yaptım diye herkes mi yapsın? Herkesi yardımcısı var gibi mi yazayım?
Hah bir konu da “şunu yedir bunu yedir” meselesi. Karşındaki insanın onun alabileceğini nereden biliyorsun da kesin konuşuyorsun?
Kesin konuşmalar, “ay asla yapmam” demeler… Bana göre değil. Bütün büyük konuştuklarımı tek tek yaptığım gibi hatalarım da ortada işte.
Geçen gece şöyle bir diyalog yaşandı.
“Sen dünyanın en iyi annesisin” dedi. Teşekkür ettim, öptüm. Ben de ona neler neler dedim. Sonra da “Ben bazen öyle hissetmesem de elimden geleni yapıyorum” dedim. “Öyle deme anne, sen de insansın, hata yapabilirsin” diyerek bir anda 7 yaşındaki çocuk oldu 17. Ne kadar çok kullandıysam bunu, hata yapmaktan korkmaması için ne kadar dile getirdiysem, işlemiş içine. Ne yalan söyleyeyim. Hoşuma gitti.
Hep hatalarımı yazıyorum ya, işte mesela bu doğrumu çok sevdim. Demek ki istediğimi verebilmişim diye düşündüm. Hata yapa yapa öğreniyor, büyüyoruz ya. Artık kesin anladım. Bu büyüme hiç durmayacak.
Böyle böyle, birbirimize yaza yaza, anlata anlata büyüteceğiz çocukları.
İleride bunları okuduğunda ne düşünecek bilmiyorum. Umarım sever.
Çocuğun her istediğinin yapılmaması taraftarıyım. Sonuçta anne babalar da birer insan onların da bir hayatı var. Çocuk her istediğinde istediği şeyleri yapmaya alışmamalı diye düşünüyorum. O istediği saatte onunla oyun oynamak zorunda değilim ya da istediğini almak istediği yere gitmek zorunda değilim çünkü gidemeyeceğim alamayacağım zamanlar olduğunda problem çıkmasın. Yokluğu da anlayıp kendisini oyalamayı zamanla öğrenmeli. Bir de kızma lütfen ama benim çevremden gözlemim tek çocuklu anneler de her istediğini yapma yapamayınca üzülme durumu çok sık yaşanıyor. Sizi takip ettiğim kadarıyla çocuğunla çok güzel ilgileniyorsun daha fazla üzme kendini.