Geçen gün kendi kendime söyleniyordum, “Artık kızımı mutlu edemiyorum” diye. Hatta o gün ona da dedim: “Ben ne yaparsam yapayım sen hep başka bir şey istiyorsun. Yüzünü güldüremiyorum senin.”
Çocuktur bu, ister. Haklı olarak ister. Sen ne kadar verirsen o kadar ister.
Çünkü ben aslında o gün bir hata yaptım. Hatta samimiyetimize sığınarak söyleyeyim: Halt ettim.
“Scooter’a mı binmek istersin, bisiklete mi? Paten de kayabiliriz, parka da gidebiliriz. Hangisini tercih edersin?” diye sordum. Tabii ki parkı seçti. Parktan sonra pateni de istedi, bisikleti de. Halim kalmadığı için yapamadık, üzüldü. Yine haklı. Seçenekleri sunan benim. Onu beklentiye sokak benim. Bekledikleri gerçekleşmediğinde mutsuz olmakta haklı. 15 yaşında olsa “anlasın beni” diyeceğim de 5 yaşındaki çocuktan bunu beklemek ne derece doğru, bilemedim.
Neden yaptım, bilmiyorum. Hadi sordun diyelim, “paten mi park mı” de ama değil mi? O kadar seçenek neden?
Hem o paten kaymayı benim kadar seviyor mu gerçekten? Hani ben sormasam, içten içe benimle beraber sahilde kaymasını istemesem “bana paten al” der miydi? “Anne bisiklet istiyorum” der miydi? Yoksa ben şimdi çocukken bu kadar rahat yapamadıklarımı mı art arda sıralıyorum?
Bisikletim vardı evet, hafta sonu binerdim. Abimle ortak kullandığımız kırmızı Pinokyo marka bir bisikletti. Patenim vardı, babam düzgün bir yere götürdüğünde kayardım. Böyle şimdiki gibi “hadi kalk sahile gidelim” yoktu. Park desen ona da sürekli gidemezdik. Evde oynardım, bahçede oynardım. Mutsuz değildim ancak bu kadar çok seçeneğimiz de yoktu.
Annem haklı. “30 sene sonrasını görmek istiyorum, nasıl bir nesil yetiştiriyorsunuz çok merak ediyorum” diyor. Doyumsuz mu olacaklar, bizden daha mutlu mu olacaklar, özgüven patlaması mı yaşayacaklar, bencil mi olacaklar, mutlu mu olacaklar? İstediklerine sahip olacaklar mı? Ben de merak ediyorum.
O gün ders aldım. Huyum kurusun, başkalarının değil kendi hatalarımdan ders alırım. Bugün mesela biraz parka gittik sonra anneme uğradık. Gayet de mutlu. Ne bekliyorum ki? Okulda zaten oyun oynuyorlar, yeter ki birlikte olalım okuldan sonra. Ne yaptığımız çok önemli mi?
Kendi yapmak istediklerimi, içimde kalanları ona sorgusuz sualsiz vermeyeceğim. Hatta vermiyordum da, bu aralar benim keyfim kaçık olduğu için baktım bir türlü motive olamıyorum, resmen ona sardım. Bıraksana çocuğu. O eve gelince de mutlu oluyor. Neden koşturuyorsun oradan oraya? Hem ne güzel küçük şeylerle mutlu olmayı bilen bir çocuk, neden bozuyorsun bunu? Madem bir yere gideceğiz, onun istediğini yapalım tabii ki de, bu kadar seçenekle abartmak neden?
Yok kızım. Yok canım. Sana güzel bir hayat sunmak için tüm mücadelem, ama doyumsuz bir insan olmana izin veremem. Bu kötülüğü sana yapamam. Hatamı anladım, tekrarlamam. Söz.
Her ne kadar aklımızı kurcalayanları bir kenara bırakamasak da bazen kaçarak beynimizi kandırabiliriz. Ekim zorladı, Eylül sonu zorladı; kendimi arkadaşımın yanında buldum. Bakmayın arkadaş...
Offf cidden bazen kadın olmak yoruyor beni. Keşke Arkın gibi olsam. En ufak bir sorunda 10 sene önceyi hatırlatmaya başladım. Anneme söylüyordum, ben yapıyorum...
Gecenin bir yarısı, zaten zor uykuya dalıyorum; hoooppp “uyan”… Biliyorsunuz, geceleri uyumakla ilgili sıkıntılarım var. Ne kadar yorgun olsam da o gözleri kapatamıyorum. Sürekli...
Yıl 1999, 21 yaşındayım. Sabah Gazetesi’nin Bayan Sabah ekinde köşe yazıyorum. Sunulan fırsata bakar mısınız? (Gerçi herkese sunulmuyordu, kendimi de ezmeyeyim şimdi burada…) Aylarca...