Evet şaka maka geleceğiz, az kaldı derken 5 gün geçti bile. Henüz çok dolaşmadık. Zaten çok da niyetli değiliz buralardan uzaklaşmaya. Amacımız ailece beraber olmak. Ancak bizim cimcirik buradan dönmeye niyetli değil. Bu dört-beş günün ardından ilk yorumu bu. Hatta pazartesi yaz okuluna gidecek kuzeniyle beraber (yarım gün), heyecanla bekliyorum ne yapacağını. Eve çok yakın. İlk gün kapısından ayrılmam gibi geliyor bana…
Ah bu arada okul dediğim, yaz okulu. Eğlence sadece. Evde bir yerden sonra sıkılmaya başladıkları için orada çok eğleneceklerini düşünüyorum. Göreceğiz… 😉
Evde dört çocuklar. 12, 10, 6.5 ve 6. Kah beraber oynuyorlar, kah oğlanlar iki cimcimeden kaçıp kendileri oynuyor, kah ben devreye giriyorum. Bugün (Cumartesi) saklambaç, körebe, UNO, Papaz Kaçtı ve sessiz sinema oynadık en çok. Hava kapalıydı. Havuza giremedikleri için oyalamak zor oldu.
Öğleden sonra oyuncakçıya gittik. Ama ne gitmek 🙂 Hatta oyuncakçı demek de haksızlık. Koskocaman oyuncak marketi demek daha doğru olur sanırım. Hepsine birer oyuncak alacağıma söz vermiştim. İçeri girdik, kendimi zor tuttum. Evet bugün Instagram’da paylaştığım videoya yazdığım gibi beni bıraksalar saatlerce kalırım, her şeye dokunurum. Kutu oyunlarında fiyat farkı çok var. Sylvanian Families (O hep paylaştığım minik oyuncaklar) aşağı yukarı aynı fiyat, Lego zaten burada tartışmasız daha uygun. Minişler de daha uygundu. Irmak kendinden geçti reyonda. Yok aslında yanlış yazdım, kendinden geçen benim. Tabii ki de konuştuğumuz gibi her biri tek oyuncakla çıktı ancak benim bazılarında aklım kaldı. Dönmeden bir daha gitmem gerek. Çünkü İstanbul’da hiçbir yerde miniş yok artık. Özel günlerde vermek üzere saklamak için birkaç tane almam gerek.
Aslında çoğu oyuncak bize göre çok daha uygun. Açıkçası kutu oyunlarına çok bozuldum. Ailece oyun oynamayı sağlayan, eğlendiren, eğlendirirken öğreten oyuncakların Türkiye’de bu denli pahalı olması sinir bozucu. 90- 100 TL civarında satılan oyunu 15-19 Dolar aralığında görünce kızıyor insan.
Irmak tabii her sabah ‘Bugün günlerden ne’ diye sormaya devam ediyor. Benim kafam karışmıyor artık, şak diye cevap verebiliyorum. Tek sorun çok erken uyanması. Tüm çocuklar sabah en geç 7’de ayakta. Saat 11’de öğleden sonra olmuş gibi geliyor bana. 🙂
Dediğim gibi henüz turlamalara başlamadık. Sanırım Arkın geldikten sonra hızlanırız. Şimdilik sakiniz. Alışveriş niyetim de pek olmadığına göre, durum tam benlik. En çok hoşuma giden, bol yeşillik ve sabahları kuş sesleriyle uyanmak. Bir de sokakların temizliği. Eve ayakkabı ile girmiyoruz ancak girsek de kirlenmez. O derece temiz dışarısı. Keza insanları da. Bugün yine gittiğimiz restoranda herkes tarafından güler yüzle karşılanınca yine bir şaşırdım. Hele ki aralarda ‘bir ihtiyacımız olup olmadığı’ sorulunca bir afalladım açıkçası. (Ki bununla ilgili bir yazı yazacağım. Ancak yanlış anlaşılma riskim yüksek olduğu için iyi toparlamam gerek. Bu aralar güzel bir şey söylesem de yanlış anlalışmalar çok olduğu için risk alamıyorum şu anda açıkçası!)
Çok uzatmayayım. Diyeceğim o ki cimcirik iyi. Ben iyiyim. Çocuklar iyi. Heyecanla pazartesi sabahını bekliyorum. Okulda ne yapacak çok merak ediyorum. ‘My name is river, not liver’ diyecekmiş. Desin bakalım. Eğlensin, yeni insanlar tanısın, yeni kültürler görsün de, adına ister river desin ister liver. 🙂
Arada da patlatıyor bombaları:
– Anne gitmemize daha kaç gün var?
– 26
– Tüh. Keşke 70 olsaydı.
– Amca, çok sevdim burayı. Hep geleceğiz biz. (‘Tabii canım her açıdan çok kolaydı zaten!’ demek istiyor, demiyorum. ‘İnşallah canım’ demekle yetiniyorum.)
Fotoğraf çekmeye başladım yavaş yavaş. Paylaşacağım, söz. Ve evet, bizim pembe scooter’ı da taşıdık buralara. İki senedir biz nereye, o oraya. Daha aneler getirdim, yazmayayım zaten. :)))
Fotoğraflarda sokakların temizliğine, yeşilliğine bayıldım. Bizim ülkemizde de böyle pırıl pırıl ve insanın içini açan sokaklarımız olsa keşke. Daha sokağa çöp atmamayı, tükürmemeyi öğrenememiş bir güruhla müğmkün mü ki bu? Çok mu hayalperestim ne?