Biz Seminer

Çocuklar bağımlı değil, bağlı olsun!

a

Prof. Doktor Üstün Dökmen… Hayranım kendisine. Hani günlerce konuşsa, kıpırdamadan dinlerim.

Geçen gün, Ataşehir Yönder Koleji’ndeki seminerine davetliydim. Irmak’ı da alıp gittim geç kalacağım çıkışına diye. Hayran hayran da dinledim. Irmak da sakin sakin dinledi. Ne kaldı aklında diye sordum, “anneannemlerde geç yatarım ama evde erken yatıyorum” dedi. 🙂 Buradan cankıza da teşekkür ederim bu kadar sakin dinlediği için.

Notları paylaşacağım diye söz vermiştim. Konuşma sırasında konudan konuya atladık. Bu nedenle, bu şekilde, Üstün Dökmen’in ağzından yazacağım, her zamanki gibi düz yazı olarak değil. İşte benim o gün aldığım notlar:

Çocuk anneyi yüzde 100 haklı görüyor

  • Ergenlik döneminde karşı cinsten arkadaş edinmeli. Sağlıklı evlilik yapabilmek için. O zaman benzeyen arkadaşlar seçiyoruz ama evlenirken tamamlayan kişiyi seçiyoruz.

  • Evdeki bir tartışmada bir taraf hiçbir zaman yüzde 100 haklı olamaz. O da kendince haklı arkadaşlar. Annemle babam kavga ettiğinde hep annemi haklı görürdüm. Bütün çocuklar öyle mi görüyor bilemiyoruz ama kendi yaşantımda örnek verince ben annemi görürdüm. Baba olduktan sonra anladım babamı. Empati kurmak gerekiyor!

  • Anne baba çocuk yanında kavga ediyor ama kapalı kapılar ardında barışıyor, bu yanlış. Yanında tartış yanında barış. Çoğunlukla Türk insanı annesini daha mağdur görüyor. Özellikle erkekler. Keloğlan mesela.. Türk kültürünün güzel bir örneği. Uzak ülkelere gider, aklını kullanır, zengin olur, döner. İlla kimi rahat ettirir? Annesini. Bence her Türk erkeğinin içinde “anneme ev alayım onu rahat ettireyim” düşüncesi var. Babası tarafından ezildiğini görür. Erkekte koruyuculuk duygusu hakim. Annesine baba olmak… Aslında babası da eziliyor. Elleri nasır tutmuş mesela çalışmaktan. Zor şartlarda çalışıyor. Ama kimse demez ki babama ev alayım. İkinciyi belki babaya alır.

    Bu aşağıdaki karikatüre bir bakın. Üstün Hoca bize anlattı karikatürü. Ancak yazınca çok uzun oluyor, ben de fotoğraf koyayım istedim : )

    Veri toplamadan, çocuğu suçluyor Fırat’ın annesi. Çocuğu rencide etmiş oluyor. Esnafı suçluyor. Sorgulamıyor. Nedenini sormuyor. Bunu bilerek mi yapıyor? Hayır. Ama yapıyor.

    firat

Annenin problemi ne?

  1. Veri toplamadan suçladı. Berbere sordu mu? Hayır. Adam tecrübeli, biliyor başına geleceğini, o yüzden Fırat’a soruyor ancak ona neden öyle kestiği sorulmuyor.

  2. Fırat’ın hatası şu: Annem bana karışmaz dedi. Oysa karışıyor.

  3. Kadın berbere hakaret etti, Fıratın da onuru kırıldı, rencide oldu.

Fırat’ın annesi ben olsam, “Niye böyle yaptın. Sen mi istedin berber mi yaptı?” derim. “Hayatım neden böyle yaptın? Sen sevdiysen kalsın. Yalnız hep olmaz. Bu kez böyle olsun. Bir sonraki sefere daha kısa kestirelim. Jöle arada bir olur ama süreklisi zarar. Tamam bu sefer böyle olsun.”

Burada annenin mesajı: Senin isteklerinin hiçbir önemi yok.

  • İşte yukarıdaki örnek üniversite tercihlerine karışmak gibi. Aile şirketi sana kalacak, şunu oku, bunu oku… Onun hiç iç dünyası yok gibi davranıyorlar. Yarın Fırat’ın okulunu da annesi söyleyecek, kimle evleneceğini de. Çocuğun tercihlerine saygı duymalı. Anne özgüven eksikliği veriyor örnekte. Bunu istiyor mu? Hayır. Ama yapıyor. Verdiği alttaki mesaj: Sen saçını halledemeyecek kadar beceriksizsin.

  • Annelerin içinde yaralar var ama çocuklar yara bandı değil! Anne doktor olmak istemiş olamamış ama çocuğu olsun istiyor. Evi ona göre hazırlıyor. Ben balerin olamadım kızım olsun. Doktor olamadım oğlum olsun….

“Sen yapmazsan ben yaparım”

  • Bir mesaj daha… “Evladım topla odanı. Çık çekil beceriksiz. Çık Allah aşkına” diyor, anne dalıyor topluyor odayı. Bundaki mesaj ne? Üstteki mesaj: Toplamadın beni mecbur ettin. Alttaki mesajı: Yavrucum sen imanı sağlam tut, mevziini bozma, annecin sonunda dayanamaz dolar odaya toplar. Pazar aksamı 23,30’da ödev başına oturmak gibi. Çocuk yapmıyor yapmıyor, anneyle oturuyor. Anne söyleniyor ama yapıyor. Anne kararlı değil. “Biraz daha dişimi sıkar gece 1.30da yaptırırım anneme” diyor.

  • Kararlı olmak ne yapmak gerekir? Askerlikte duymuşsunuzdur yatağı toplarsın, gelir para sektirirler. Evde sekmez, gergin olunca branda bezi gibi, seker bozuk para. Niye? Kontrol eden yüzbaşı kararlı da o yüzden! “Yüzbaşı çık çekil beceriksiz, ben toplayayım” demiyor. Çünkü kararlı.

  • Aynısını yapın demiyorum, Almanların yaptığını yapın demiyorum. Batının sitemini tek başına istemiyorum. Bizimki de iyi değil, ikisinin karışımı iyi. Harmanlamak gerek.

  • Odasını toplamazsa ne olacak? Yemezse ne olacak? Bazı Batılılar çocuk ağlayınca müdahale etmez. Sen bunu benimseyip etmezsen annen ya da kayınvaliden senden önce müdahale eder. Aslında çaktırmadan kötü, ilgisiz anne sıfatı yazılır sana.

  • Toplama olayına dönecek olursak. Önce kurallar konacak. Disiplin olacak. Okulda kurallar var, sınıfta var. Evde de olacak. “Sofraya oturmadın mı, 3’te acıktın, sofra kuramam. Akşam yiyeceksin” demeliyiz. Ama biz acıktım deyince hemen devreye giriyoruz. 2-3 gün yapın tık tık tık saatinde, bakın nasıl düzeliyor. Ama kimi veli diyor ki “ben saatinde yapıyorum. Ama yine yemiyor. Ne yapacağız?” diyor. O zaman o evde yüksek ihtimalle abur cubur vardır. Bir çocuk düzgün yemek yemeden ara öğünle mis gibi hayatını idame ettirir. O zaman evde olmayacak. Kültürümüzün en önemli sorunlarından biri, sınırlar. Toplarsak ne olur toplamazsak ne olur? Anlatacaksın. Küçük adımlarla beraber çözeceksin. Hedefe doğru adım atmak lazım. Birdenbire olmaz. Küçük adımlarla öğreteceksiniz okuma yazma gibi, müzik gibi.

  • Irmak’ın okulda yediği yemeklerin yüzüne evde bakmamasını sordum. Tabii Irmak yanımdayken ondan “bir kitapta okumuştum” diye bahsedince, Üstün Hoca aslında anladığını söyledi çocuğun. Ben de farkındayım da hatamın, Irmak o sırada başka şeyle meşgul olduğu için rahattım. Cevap aynen şu: “Çocuk bir yerde kısıtlanınca başka yerde hareket etmek isteyebilir. Okulda kural var onun için de herkes masada oturur ve herkes yer. Birbirlerini görerek de hareket ederler. Evde öyle bir kısıtlama yoksa, çocuk özgürlük alanım, rahat alanım, evde bu kuralı tanımayabilirim diyebilir. Evde yemeklerin tadına bakması önemli bir kriter.

  • Merdiven çıkan çocuğa Batı toplumları karışmıyor. Düşer, kalkar diyor. Bizim kültürde çıkamayan çocuk görünce tutup koyuyorlar en tepeye Oysa bu hareketle çocuğun başarısını engellemiş oluyoruz. Çocuk koltuğa çıkmaya çalışıyor, ona elinizle ayağınızla basamak yaparak yardım edin. Tutup koltuğa oturtmayın. Başardığındaki mutluluğunu yüzündeki ifadeden anlarsınız. Ağrıya zirveye 40 metre kalsa, anneniz helikopterle gelse sizi zirveye koysa mutlu olur musunuz?

  • Ben yapayım, ben giydireyim, ben yapayım, ben karar vereyim demek olmaz. Çıkmasına izin verin. Sevincine, bayramına ortak olun. Canım benim aferin sana deyin. Sevincine katılın. Sosyal pekiştir. Tedbirli olun. Köşe sehpa olmasın mesela evinizde.

  • Hem bireysel hem toplulukçu olabiliriz. Japonlar gibi mesela… Nazım Hikmet’in de dediği gibi: ‘Bir ağaç gibi tek ve hür bir orman gibi kardeşçesine.’ Mesela siz, diğer bloggerlar yok olsun, onlar silinsin piyasadan, sadece ben olayım diyor musunuz? Hayır ancak Vahşi Batı öyle. Vahşi batı öyle. “Hepsi iflas etsin ben kalayım” diyor firmalar. İşte biz bunu istemiyoruz.

Çocuklar bağımlı olmamalı. Bağımsız ve bağlı olmalı!

  • İstediğimiz yaşam karşısında güçlü bireyler yetiştirmek. Çiftler evlendikten sonra özelikle annelerine bağımlı oluyor. Bu da ilişkiyi bozmaya başlıyor. Biz çocuklar ailelerine bağlı olsunlar istiyoruz bağımlı değil.

  • Çocuk yaşına uygun öz bakımını yapacak. Giyinmek, yemek, işini fırçalamak, elini yıkamak… Öz bakımını yaparsa özgüveni olur. Özbakımı sürekli anne yapıyorsa olmaz. Anne öz bakımı sürekli yaparsa çocukta anneyi kaybetme korkusu daha çok oluyor. ‘Annem olmazsa ben bir şey yapamam’ diye düşünüyor. Anne öz bakıma izin vermiyorsa, çocuk anneye bağımlı oluyor. Tek köprü anne oluyor yaşamla arasındaki. Bu çocukta anneyi kaybetme endişesinin yüksek olma ihtimali var.

Bağımlı olup olmadığını nasıl anlayacağız?

  • Anaokulu ve sonrası için bir örnek: Okul başladı, geçiş süreci bitti diyelim. Öğretmeni götürdü, girdi onunla birlikte içeri. Kıyameti koparmadı, ağlamadı. Yüksek ihtimalle sağlıklı bağlanma var.  Size bağlı ama bağımlı değil. Eğer sizi sınıfta oturtuyorsa, işte o zaman anneye bağımlıdır.

  • Çocuğunuz 4-5 yaşında, misafirliğe gittiniz, çocuklar içeride oynuyor. Aradan bir süre geçtiyse ve sizinki hâlâ yanınızdaysa, bağımlı demektir. Seninki ayrılmaz, için gider.

  • Küçükken nasıl anlaşılır? Buna bir örnek: Çocuk, 1,5-2 yaşında. İki gün iş için şehir dışına gittiniz. Geldiniz. Çok sevindi sarıldı. Bu sağlıklı bağlanmayı gösterir. Geldiğinizde size küserse, bu sağlıksız bağlanmaya işarettir.

  • Hiç sevmezsek de sıkıntı, çok aşırı sevmek de. Hayattaki en değerli varlığım diyorsanız siz de onun en değerli varlığı oluyorsunuz.

Ve Irmak’ın aklında kalan konuya gelince

“Ama anneannemlerde daha geç yatıyorum, arkadaşım 12’de yatıyormuş,  ben neden 9’da yatıyorum derse…”

  • Bu durumda, anneannelerde oturabilirsin ama bizim evimizde böyle bir şey yok, kurallarımız var diyeceksiniz. Kendi evinizin kuralları olduğunu, her evde başka kuralların geçerli olduğunu söyleyeceksiniz. Ayrıca babaanne, anneanne, dede varsa uzak tutmayın. Onlar büyük bir kutsak zenginlik. Onları eğitmeye de çalışmayacağız. O zaman gelecek cevap belli: ‘Sen anlamazsın, ben 8 çocuğu nasıl büyüttüm’ dediklerinde, ‘doktor söylüyor’ deyin.

 

b

Bir de not: Okula başlama yaşını sordu bir arkadaşım… Üstün Hoca diyor ki: “Anaokuluna gitsin, anasınıfına gitsin, öyle başlasın okula.  Evde bakan güvenilir biri varsa, çocuk 3 yaşından önce okula gitmesin.” Tabii hocanın da belirttiği gibi, evde bakacak biri olduğunda bu durum geçerli. Kendisi de altını çize çize belirtti zaten bu durumu.

Ve, bağımlılık konusu konuşulurken itiraf edeyim, kendi çocukluğuma gittim. Gece uyanıp annemlerin nefesini dinlerdim hayattalar mı diye, bir yere gittiğimizde annemin yanından ayrılmazdım. Ki annem bizi rahat büyütmüştü. Her konuda… Ancak var işte demek ki bir şey… İşte bu nedenle iyi geliyor psikolog görüşmelerim… Ve bir itiraf daha, zaman zaman zorlanıyorum Irmak’ı anneme bırakırken, hatta okula bırakırken, babasıyla ikisi bir yere gidecekken bile… Fakat bağımlı olmasın diye de zorlana zorlana yapıyorum bazı şeyleri. Bağımlı değil, bağlı olsun diye…

2 Yorum
  1. Gülşah 8 sene ago
    Reply

    Bayılıyorum Üstün Hoca nın fikirlerine notlar şahane. 2 çocugumda da yaşadığım en büyük sorun ortam içinde diğer çocuklara katılmayıp dizimin dibinden ayrılmaması üzülüyorum çalışan bir anneyim aşırı bağlı değiller ama çözemedim bu işi bir türlü.

  2. Bahar 8 sene ago
    Reply

    Mükemmeldir Üstün hocanın anlatımı seminerde zaman akıp gider…Beni sevdiren ababm olmuştur.Suflörsüz çocuklar yetişiyor eminim benim oğlumda ileride benim gibi onun kitaplarını okuyacak,ve çok sevecek.

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Devamı

post-image
Biz

Çok içimden geldi…

Yıl 1999, 21 yaşındayım. Sabah Gazetesi’nin Bayan Sabah ekinde köşe yazıyorum. Sunulan fırsata bakar mısınız? (Gerçi herkese sunulmuyordu, kendimi de ezmeyeyim şimdi burada…) Aylarca...
devamı