Cimcirik & Ben

Çocuklarımızın hatırlayacağı 5 şey

İki sene önce Time Dergisi’nde yayınlanan bu yazıyı siz de mutlaka görmüşsünüzdür. Birden önüme çıktı yeniden. Severek okudum. Ve birebir olmasa da çevirmek, kendi notlarımı, düşüncelerimi eklemek istedim.

Onları güvende hissettirdiğimiz anlar. Ya da tam tersi, güvensiz hissettikleri anlar…  

Her çocuk ne kadar savunmasız ve korunmaya ihtiyacı var…. Çocuklarınız yatağın altından canavarları kovduğunuz, gördüğü kabustan sonra onları sakinleştirdiğiniz anları hatırlayacak… Aynı zamanda da kızdığınızda onların gözünde bir canavara döndüğünüz anları…

Bu da hayatın bir parçası, çocuklarımız sinirlendiğimiz anları da görecek. Ancak görevimiz, onlarla olduğumuz sürece güvende hissetmelerini sağlamak.

(Küçükken, korktuğumu söylediğimde en kızdığım cümle “aman korkacak ne var” idi. Hatta şimdi Arkın da yapıyor aynısını. Sinir oluyorum. Irmak ne zaman korksa onu anladığımı söylüyorum. Örneğin dalgadan korkuyor. Oturdum anlattım, çocukken benim de korktuğumu, onu anladığımı söyledim, beraber dalgadan da kaçtık, üzerinden de zıpladık. Elimi kolumu yataktan sarkıtamazdım mesela. “Ne olacak” derlerdi. Ne olacaksa olacak, hâlâ sarkıtamıyorum işte. Yabancı bir yerde kalacaksam, yatak yüksekse, oda karanlıksa yatağın altına baktığım bile oluyor. 7’de de korkuyordum, 70’te de korkacağım. Bu yüzden de bol bol “ben yanındayım, korkma, benimleyken sana hiçbir şey olmaz” diyorum. Kendim korktuğum zaman da açık açık söylüyorum. Benim de korktuğumu duyunca kendini kötü hissetmiyor.)

Dikkatinizi “bölmeden” onlara verdiğimiz anlar…

Çocuklar onlara olan sevgimizi, dikkatimizle ölçüyorlar. İşimizi bırakıp onlarla evciliğe oturduğumuzda, top oynamaya başladığımızda, beraber trombolinde zıpladığımızda… Bu anlar hafızalarına kazınacak ve ömür boyu unutmayacaklar. Onlarla “gerçekten oynamak için” zaman ayırmalıyız. Günün sonunda en çok akılda kalan bu anlar olacak…

(Tabii ki de yaptığımız her ne ise onu bırakarak ayırmalıyız bu zamanı. Biliyorsunuz, çok yazdım. Çok oynadım Irmak’la. Şimdi de oynuyorum, eskisi kadar olmasa da. Günün çoğu okulda zaten, yazın daha fazla zaman geçiriyoruz. Çok merak ediyorum, endişeleniyorum hatta. Nasıl hatırlayacak çocukluğunu? Bizi beraber ne yaparken hatırlayacak? “Annem benimle çok zaman geçirirdi” diyecek mi? Bak yine endişelendim. Bunun için hazırım zaten!)

Eşimizle ilişkiniz…

Sevgi anlayışları, sevgiye bakış açıları nasıl oluşuyor biliyor musunuz? Bizim eşimizle olan ilişkimizi izleyerek. İleride evlenmek için heyecanlanacakları bir evliliğe şahit olsunlar… Anne ve babalarının birbirlerini ne kadar sevdiklerini görsünler, kendilerini güvende hissetsinler…

(Kim bunu istemez ki? Herkes evliliği bu şekilde yürüsün ister, örnek olmak ister. Ancak bazen olmayınca olmuyor… Sanırım amaç da kimseyi yaralamak değil, beraber olan çiftlere bir öneri sadece… Berabersen bile kavga olmuyor mu? Eskiden çok tartışmazdık yanında ama büyüdükçe sanırım daha az dikkat eder olduk. En çok önemsediğim, yanında tartıştıysak, yanında barışmamız. Her fırsatta da Arkın’ın elini tutarım, yanağına öpücük kondururum. Bizi tartışırken görüyorsa, sarılırken de görmeli. İçi rahat etmeli. Ben çok endişelenirdim annemler kavga ettiğinde. Eğer babam işe gittiğinde hâlâ küslerse o gün çok huzursuz olurdum. Barıştılarsa da mutlu başlardım güne…)

Kelimelerimiz…

Nasıl da her şeyi biz farkında olmadan anlıyorlar, gözlemliyorlar. Yazıda diyor ki: “Kimlikleri, öz güvenleri, yetenekleri ilk yıllarda gelişir, hem de bizim sözlerimizle. Anne baba olarak bize düşen, disiplini de doğru kelimelerle kurmak, onlara cesaret veren, sevgi dolu, pozitif kelimelerle dolu cümleler kurmak…”

(Öyle doğru ki… Bazen Irmak bir şey olduğunda “benim yüzümden mi” diyor mesela bana. Oysa ona hiç “senin yüzünden” demedim, bir kez bile. Ne kadar da hazır kendini suçlamaya.  – Bu konuda ne yazık ki bana benziyor. Geç yaşta vedalaştım bu huyumla. Tıpkı ben olmaması için elimden geleni yapacağım. – İçim acıyor, sızlıyor, başlıyorum ben de kendimi suçlamaya. Suçlayıcı konuşmuyor, kızdığım zaman da aynen öğrendiğimiz gibi “sana değil yaptığına kızdım” diyorum. Asla kişisel almasını istemiyorum. Bazen beyninin içine girmek ve ne düşündüğünü görmek istiyorum. O sırada aklından ne geçiyor mesela? Bol bol, gurur duyduğumu anlatıyorum, seviyorum, öpüyorum, sarılıyorum. Ama işte “acaba”larım hep oluyor… Tıpkı her anne baba gibi.)

Geleneklerimiz

Ailece düzenlenen bir film gecesi, her sene seyahate gittiğiniz yer, doğum günlerini kutlama şekliniz, özel günler… Günün birinde onlar da çocuklarını bunları anlatmak, öğretmek, uygulamak istesinler…

(Mesela bayramlar, aile ziyaretleri… Bizim büyüklerimizi ziyaret etmek için belirli bir gecemiz yok, sürekli gidiyoruz zaten. Ama bayramlar, neredeyse her bayram ailelerimizle olmamız, hafta sonları kahvaltı için hazırladığımız tostlarımız, üçümüzün kotu oyunu geceleri – ki neredeyse her gece – … Bizde yok sanıyordum, yazdıkça aklıma geliyor. Geldikçe de seviniyorum. Okuldan aldığımda yaptıklarımız, sahilde paten kaymamız bile olur mesela… Olmaz mı?)

Sizin de eklemek istedikleriniz var mı? Bir de şu gerçek var: Hepimiz iyi ebeveyn olmak için elimizden geleni yapıyoruz…

 

 

İki sene önceden bir fotoğraf. Paten kaymayı öğretirken…

Çevirdim de, yukarıda yazdığım gibi bire bir değil. Kendi notlarımı eklemesem olmaz ki. 🙂

 

1 Yorum
  1. Mehtap 7 yıl ago
    Reply

    Sevgili Şebnem (hn) (o kadar samimi geliyorsunuz ki yazdıklarınızda hn demek uzak geldi 🙂
    İnstagramda takip ediyorum bazen de bloga girip toplu okuyorum yazılarınızı
    Çok çok geçmiş olsun
    Samimiyetiniz hiç kaybolmasın ve mutlaka kitap yazın!! ❤️❤️
    Sevgiler
    Mehtap Elçi

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Devamı

post-image
Biz

Çok içimden geldi…

Yıl 1999, 21 yaşındayım. Sabah Gazetesi’nin Bayan Sabah ekinde köşe yazıyorum. Sunulan fırsata bakar mısınız? (Gerçi herkese sunulmuyordu, kendimi de ezmeyeyim şimdi burada…) Aylarca...
devamı