Başlıktaki cümleyi Irmak’a ne zaman söylesem vicdan azabı çekiyorum. Yani, daha doğrusu 21 Şubat’a kadar çekiyordum.
Geçen hafta Pakolino Psikoloğu Melis Özmen ile Cadde Playground’da 20 kişilik mini bir seminer düzenledik. Katılanlara teşekkür ederim. Konusu: Çocuk Gelişiminde Oyunun Gücü idi…
Tabii bende onlarca soru… Ben de Melis ile birlikte olduğum için not alamadım. Ancak benim aklıma ilk gelenleri aktarmak istiyorum. (Zaten biliyorsunuzdur ancak yazmadan edemedim işte:) ) Devamını Melis’e sorup yazacağım…
* Öncelikle çalışan annelerin içi rahat etsin. Önemli olan “kaliteli zaman” geçirmek.
* Her gün saatlerce oynamak zorunda değilsiniz. Güzel oynayın, süresi 20 dakika – yarım saat olsa da olur.
* Sizin de keyif alacağınız oyunlar seçin. Yoksa zaten isteyerek oynamadığınız belli olur. 🙂
* “Yorgunum, şu an seninle oynayamayacağım” demekten korkmayın. Bizim de yorgun olabileceğimizi bilmeliler. 🙂
* Bir saat koyun. Mesela her gün “17.00-17.30 arasında oynayacağız” deyin. O zaman oyun bitse de ertesi gün yeniden oynayacağınızı bilir.
* Kendi kendine oynaması için teşvik edin. O oynarken siz iş yapsanız bile oyuna dahil olabilirsiniz. (Mesela ben yemek yapıyorsam, Irmak da yanıma geliyor, kelime oyunları oynuyoruz. Ya da o salonda ben mutfakta bilmece soruyoruz birbirimize. Kendi kendine oynayama gelince, Irmak 5.5 gibi başladı…)
* Tabii ki eğitici oyunları da oynayın ancak hepsinin öyle olması gerekmez. Keyif de alsın… (Yani zorla, sırf eğitici diye oturtmayın başına.)
* Sizinle başka, babayla başka oyunları tercih edebilir. Bunda hiçbir sorun yok. (Bizde öyle mesela…)
* Oyun oynamanın yaşı yok. Yani, bebeğinizle bir şeyler yapması için büyümesini beklemenize gerek yok.
Geçen Cumartesi öğleden sonra döndük eve Irmak’la. Sabah 9’da çıktık, akşam 4’e kadar yoktuk. Tabii ben fazla yorgundum. Attım kendimi koltuğa. Baktım, bana surat asıyor. Dedim “Oynayamayacağım. Bütün gün etkinlikteydik, sonra araba kullandım ne kadar, lütfen dinlenmeme izin ver.” Bozuldu. Bir kenarda oturdu. Tabii ben susamadım “Peki onlarca oyuncak ne olacak?” Kalktı. Baktı babasından da çıt çıkmıyor. Oyun oynamaya başladı bizim tavşan eviyle. “Annem yorgun, babam yorgun, kimse benimle oynamıyor.” Her ne kadar kendimi haklı görsem de, vicdan azabı duydum. İşte bunu da sordum Melis’e. “Bir oyun terapisinde olsak, psikolog bu çocukla ilgilenmiyoruz diye düşünür bu cümlelerle.” “Hayır” dedi. “Anne ve baba kendine zaman ayırmalı, çocuk da bunu görmeli. Her zaman oyun olmayacağınız bilmeli.” Onca kitap okudum, onca seminere gittim, ancak ne yalan söyleyeyim, bir kez daha duymak içimi çok rahatlattı.
Bir de anne evden çalışınca kafa daha çok karışıyor. Evdeyim, ama bilgisayar başındayım. Bu nedenle işlerimi Irmak okuldayken bitirmeye çalışıyorum fakat bazen olmuyor işte, yetişmiyor. Son dakikada bir şey çıkıyor. Telefon geliyor… Anlatıyorum. Umarım gerçekten yatıyordur aklına.
Yani diyeceğim o ki, oynayın, ama kendinize zaman ayırdığınızda da vicdan azabı duymayın. Siz de eğlendiğiniz oyunları seçin, yoksa çakıyorlar köfteyi. Misal, ben Star Wars oynamıyorum kimseyi tanımadığım için. Bir kez denedik, anladı zaten bir halt bilmediğimi. Bu nedenle, bizim kulvardaki oyunlara devam.
Merhaba,geçen bir yazınızı okumuştum ama yorum yazamamıştım vaktim azdı,aklıma gelmişken yazayım sürekli vicdan azabı çektiğinizden bahsetmiştiniz.Size bir kitap önermek istiyorım muhakkak okumalısınız.Eckhart Toll Şimdinin Gücü.Acı çekmeye eğilimli acı bedenimizden ve bu acı bedeni nasıl nötr yapacağız çok güzel anlatıyor.Anlatmakla kalmayıp uygulama yollarını sıralıyor.sevgiler
Her ne kadar aklımızı kurcalayanları bir kenara bırakamasak da bazen kaçarak beynimizi kandırabiliriz. Ekim zorladı, Eylül sonu zorladı; kendimi arkadaşımın yanında buldum. Bakmayın arkadaş...
Offf cidden bazen kadın olmak yoruyor beni. Keşke Arkın gibi olsam. En ufak bir sorunda 10 sene önceyi hatırlatmaya başladım. Anneme söylüyordum, ben yapıyorum...
Gecenin bir yarısı, zaten zor uykuya dalıyorum; hoooppp “uyan”… Biliyorsunuz, geceleri uyumakla ilgili sıkıntılarım var. Ne kadar yorgun olsam da o gözleri kapatamıyorum. Sürekli...
Yıl 1999, 21 yaşındayım. Sabah Gazetesi’nin Bayan Sabah ekinde köşe yazıyorum. Sunulan fırsata bakar mısınız? (Gerçi herkese sunulmuyordu, kendimi de ezmeyeyim şimdi burada…) Aylarca...
Merhaba,geçen bir yazınızı okumuştum ama yorum yazamamıştım vaktim azdı,aklıma gelmişken yazayım sürekli vicdan azabı çektiğinizden bahsetmiştiniz.Size bir kitap önermek istiyorım muhakkak okumalısınız.Eckhart Toll Şimdinin Gücü.Acı çekmeye eğilimli acı bedenimizden ve bu acı bedeni nasıl nötr yapacağız çok güzel anlatıyor.Anlatmakla kalmayıp uygulama yollarını sıralıyor.sevgiler
Harikasınız. Çok teşekkürler. Hemen alacağım…