Irmak büyüyor, büyükçe evde “küçük bir kadın” daha dolanıyor. 3 yaş 2 ay bitti, ama bazen evde 15 yaşında bir ergen yaşıyor sanıyorum.
Beni tanıyanlar bilir, mağaza mağaza dolaşıp alışveriş yapmaktan nefret ederim. Genellikle gördüğüm zaman almayı tercih edenlerdenim. Bir de internet alışverişine bayılırım. Benim gardırobumun yüzde 80’i, Irmak’ınkinin yüzde 90’ı online siparişler oluştu. Bakıyorum şimdi Arkın da kolilerle geliyor eve.
Irmak öyle alıştı ki bu online alışverişe, beraber seçiyoruz ona alacaklarımızı. Geçen gün kendime verdiğim sipariş geldi eve. Açtım heyecanla. Baktım bizimki tepemde. “Anne benim mi bu?” dedi. “Hayır” dedim, “kendime almıştım, onlar geldi.” Başladı mı cadı söylenmeye… “Yok efendim ona neden almamışım, yok neden her şey banaymış, neden onun siparişi hala gelmemiş…” Bana küstü ve içeri gitti. “Hah” dedim, “bir kadın yetişiyor.” Az önce de evden haber geldi. Yine online aldığım ayakkabı gitmiş eve ama ayağına büyükmüş. Çok sinirlenmiş cadı. Bir an önce ayağına olan bir spor ayakkabı almamız gerek.
Zaten bu aralar dillenmesi beni çok güldürüyor. Büyük adam gibi cümleler kuruyor. Arkın ben yoldayken sofrayı hazırlamış. Örtü değil ama Amerikan servis koymuş. Akşam oturduk sofraya, cadı başladı konuşmaya: “Baba, bu sofra olmamış. Neden örtü örtmedin? Örtüsüz sofra mı olur? Benim bardağım nerede?” Sanırsınız ki küçük bir kadın oturmuş mama iskemlesine, konuşuyor.
Hazırcevaplığı da giderek artıyor. Her şeye o kadar itiraz ediyor ki, geçen hafta sonu sabah saat daha 11.00 olmadan en az 100 kere “hayır” demişti. “Yeter” dedim, “artık daha fazla hayır demeni istemiyorum.” Dil bir karış ya cadıda. “O zaman ben de evet değil” derim. Gel de gülme şimdi. Nasıl tutayım ki bu cevap karşısında kendimi? Barbie’lerini konuştururken de bana cevap vermekten geri kalmıyor:
Irmak Barbie: “Hadi ben işe gidiyorum. Sakın arkamdan ağlama tamam mı?”
Şebnem Barbie: “Tamam. Ne iş yapıyorsun sen?”
Irmak Barbie: “İş yapıyorum işte”
Şebnem Barbie: “Tamam ama ne iş yapıyorsun? Mesela baba mühendis, ben iletişim yapıyorum, dayı gazete yapıyor”
Irmak Barbie: “İşe gidiyorum demek para kazanmak demek. Ben para kazanıyorum. İşe gidiyorum dedim sana.”
Sonra da küstü gitti zaten içeri… Hata kabul etmiyor, istemediği bir şey olunca kıyamet kopuyor, her şeye önce “hayır, olmaz” gibi cevaplar veriliyor. Bu 3 yaş ne kadar zormuş meğer. Tamam, çok zevkli. Ama kesinlikle zor da.
Bunlar da son bombaları:
– Ben de anne olunca Orkid takacağım.
– Baba beni niskafeye götür. (diskotek demek istiyor)
– (Misketleri göstererek) Bunlarız böyle diziyoruzmuş, anneannem öğretti.
– Bak ben öksürüyorum, hasta oldum galiba.
– Anne bak sana sürpriz yapıyorum. Merak ediyorsun mu yoksa?
– Yeşil çorba içersem büyürüm ama içmek istemiyorum, küçük olacağım ben.
– Anne boynumdan öper misin? (Bu ayrı bir yazı konusu. Hormonlar devreye giriyor yavaş yavaş. Bir uzmanla konuşup tavsiye alacağım.)
– Kocam yok benim. Peki benim neden kocam yok?
– Anne beni siz mi yaptınız?
– Bizim evimizde neden köpek yok? (Hiçbir zaman da olmayacağını söyledik ama duymak istemiyor…)
– Okula gitmeyeceğim. (Ağlıyor) Kuzey beni itti, Çınar Kuzey’i itti, Nefise Çınar’ı itti, Melis Nefise’yi itti…. (Gel de inan şimdi Kuzey’in onu ittiğine.)