Dergiye konuları hazırlarken o kadar çok haber elimden geçiyor ki, buraya yazmayı unutabiliyorum. Ya da kafam karışıyor, buu bloga mı yazacaktım yoksa dergiye mi diye… 🙂
Sabah kendimi kıyafet tartışmasının içinde bulunca, Arkın’la Irmak evden gittikten sonra oturdum bir düşündüm. Hem de kahve bile yapamadan. Neyi, nerede yanlış yapıyor olabilirim diye. Aslında yanlışım belli. Sakin kalmaya çalışıp, sesim yükselmesin diye uğraşırken yanlış cümleler çıkıveriyor ağzımdan. Mesela bugün “Ben şimdi işe gitmiş olsaydım siz ne yapacaktınız? Kuzu kuzu hazırlanacaktınız. Dert benimle mi?” benzeri bir cümle kurdum. (Bu kadar sakin söylemediğimden emin olabilirsiniz.) Neden dert benimle diye düşünüyorum mesela, bu da ayrı konu.
Asıl sorun şu
Gittiğim onlarca seminer, okuduğum yüzlerce makale bir anda siliniveriyor hafızamdan. Kendimi bir şeyler söylerken buluyorum. En çok da annemi görüyorum öyle konuşurken. Irmak ben oluyor, ben annem. Aynısını, bire bir aynısını yaparmışım. Kıyafet konusunda aynıymışım. Alışverişe çıktığımızda denemezmişim, annem alır getirirmiş, evde giyermişim, olmayanları götürürmüş. Irmak da öyle. Hatta benden bir adım önde. Bazen deniyor. Kışlık spor ayakkabı almam lazım. Okul sıcak olduğu için bütün gün botlarla terleyecek çünkü, biliyorum. Denemediği için teşebbüs bile edemiyoruz. Umurunda değil ayaklarının üşüyecek ya da terleyecek olması. Bu sadece küçük ve önemsiz bir örnek. Kendimde fark ettiğim şu: Benim şu anda rahatsız olduğum huylarımın onda olmasından endişeleniyorum sanırım. Mesela ilkokulda hırslı olmak, karanlıktan ve asansörden korkmak gibi gibi. Öyle zor yendim ki bazı huylarımı, aynı sorunu yaşamasın istiyor, fakat bunu doğru aktaramıyorum. Asansörden korktuğunu söylediğinde bir yandan onu sakinleştiriyor diğer yandan çocukken asansöre bindiğimde yaşadığım duygulara dönüyorum.
Neden bildiklerimi unutuyorum?
Sonra Arkın’a bakıyorum. Biz Irmak’la birbirimize laf yetiştirirken araya girmesi iyi mi kötü mü? Araya girmese “bir şey yapmadı” diye kızacağım, araya girdiğinde genellikle yanlış yerden konuya daldığı için yanlış şeyler söylüyor, daha çok kızıyorum. Peki bunları neden yapıyorum?
Hani lohusa döneminde bana söylenen her şeye kızarken, ben de onlardan mı olacağım? Şimdiki aklım olsa, doğum yaptığım günü iki-üç kişi hariç kimseye söylemezdim mesela. Bebeğim biraz daha büyüdüğünde kabul ederdim herkesi eve. Ben de şimdi o rahatsız eden insan modelinden mi olacağım? Neden bütün bildiklerimi unutuyorum kriz anlarında? Neden o sırada her zamanki sabrımı gösteremiyorum? Bu kadar kolay mı çocukluğa gitmek? Mutlu bir çocuktum, neden çocukluğuma gidince hata yapıyorum? Yetişkin kimliğim mi kayboluyor acaba o sırada?
Okul öncesi, servise yetişme telaşı sırasında olmasa, çözümü daha basit. Çünkü beş dakikalık mücadelenin ardından, sakin sakin konuşabiliyorum. Nedenlerini anlatıyorum. Sarılıyoruz. Anlaşıyoruz. Konuşuyoruz. Birbirimizin gözlerinin ine bakıyor, anlıyoruz. Ancak bir yere yetişmek söz konusu olunca, devreler yanıyor. Özellikle servis konusunda hassasım. Bugüne kadar bekletmedik hiç, bekleyen olduk. Bekletenlere de bütün çocukları etkilediği için ayrıca sinir oluyorum. (Tabii ki de sıra dışı durumlar hariç) Saat belli, her şey belli. Özel durumlar haricinde bekletmenin bir anlamı yok ki. Biz küçükken hep bekleten bir arkadaşımız vardı. O yaşta bile düşünürdüm “o zaman ben neden acele ettim” diye. Araba kullanırken de 10 dakika bekleyeceğimi bilsem bütün servislere yol veriyorum. Evlerine bir an önce gitsin çocuklar diye.
Çok mu acele ediyoruz yoksa? Çok mu istiyoruz karar verdiğimiz şeyin hemen olmasını? Sabahtan beri o kadar çok soru geçiyor ki aklımdan, böyle bir şaşkoloz oldum açıkçası. Kendimi sorguluyorum. Dün gece hazırladığı kıyafete sabah kusur bulunca neden tepki vermiş olabilirim? Zaman olmadığı için mi? Sürekli karar değiştirdiği için mi? Kendi beğenerek aldığı şeye sırt çevirdiği için mi? Ufacık çocuk nihayetinde. Neden ondan bazen büyük davranışları bekliyorum? Her zaman boyundan büyük laflar ettiği için mi unutuyorum sadece 7 yaşında olduğunu?
Neden?
Böyle kendime yüzlerce soru sorduktan sonra “Aman, ben de insanım ve hata yapabilirim” diyorum. Evet yapabiliriz de. Sonra telafi de ederiz. Ediyoruz da. Her gün bir sorun yaşanmıyor neticede. Çocuklarımızla da öyle konuşuyoruz ki, bizi gayet iyi çözmüş durumdalar. Zaten asıl mesele o değil. Hepimiz gayet iyi birer anneyiz.
Fakat aklıma takılan, sürekli kendimizde hata aramamız. Gerek annelik olsun, gerek karı-koca ilişkisi. Neden Arkın’da hata aramıyorum? Her tartışmamızın ardından “Ama o da bunu söylemişti” diye neden bir “kendimi kendime savunma” ihtiyacı hissediyorum. Neden blogda sorun olduğunda “Acaba ben mi bir şey yaptım” diye düşünüyorum. Hani o kadar psikoloğa gittim, çözdük bunları da neden bazen bu kadar yüklenmeye devam ediyorum.
Bunları da rahatlıkla yazmamın nedeni, yalnız olmadığımı bilmem.
Ay yeter uğraştık kendimizle. Kadınız, anneyiz, kardeşiz, ablayız, evladız, yeğeniz, halayız, teyzeyiz. İnsanız! Nasıl herkes hata yapıyorsa, biz de yapabiliriz. Yüklenmeyelim artık kendimize. Bir dur diyelim şu içimizde dır dır konuşan kadına. Mesela ben artık dur demeli ve bavul hazırlamalıyım. Ara tatil olduğu için okulda (TEOG ile alakası yok) birkaç gün anneannemlerin yanına Ankara’ya kaçacağız. Dergi yazılarını yetiştirebilmek için bilgisayarım da benimle olacak. Seve seve çalışırım, yeter ki biraz mekan değiştirelim. Anneannemler sevinsin, Irmak’a değişiklik olsun, karı-koca birbirimizi özleyelim, annem annesini görsün… Bak hâlâ konuşuyorum.
Evet dediğin gibi pekçok evde yaşanıyor bu sorunlar. Bizim evde de fazlasıyla var. Anlamıyorum ben yokken herşey yapılıyor ama neden ben evdeyken herkes benim komutlarımı bekliyor. Haydi kalkın giyinin yemek yiyin geç kalmayın. Ya da neden bir sabah da eşim benden önce kalkmaz acaba… Çocukaların ilaçlarını ben içirmez isem neden kimse içirmez unutulur kimse hatırlatmaz. Neden sabahları ben kan ter içinde kalmışken eşim aynanın karşısında saçma sapan vakit geçirir de bir işin ucundan tutmaz. Ama benim sesim yükselince sakin ol ne çok bağırıyorsun demeyi bilirler. Ben o duruma gelene kadar ne olmuş acaba kimse bilemez.
Bu kadar yüklenme kendine Şebnem. Akışına bırak bence.Hata yapmayı çok da büyütme gözünde. Diyorum ama… Kendim yapabiliyor muyum? Neyse, boşver. 🙂