Hep konuşuyoruz kendi aramızda, “bizim çocukluğumuzda ortalık daha mı güvenliydi” diye.
Evet, öyleydi. Herkes birbirini tanıyordu, herkes birbirinin çocuğunu kolluyordu. Küçüktü mahalleler. Şimdi mahalle kadar binalar yapılıyor. Yıkılıyor apartmanların hepsi, en az 10 katlı binalar geliyor yerine. Giderek kalabalıklaşıyoruz, giderek yabancılaşıyoruz, uzaklaşıyoruz. Biz 11 katlı apartmandayız, 22 daire var, 4 daireyi tanıyorum sadece! Eskiden 4 katta, 16 daireydik fakat asansör yoktu, sırf bu yüzden bile herkes görürdü birbirini, tanırdı. Kendi apartmanıma bile yabancılaştım işte.
Çocuklarımıza da ne öğretiyoruz, “yabancılarla konuşma, sana bir şey uzatırsa alma” diye tembih ediyoruz sürekli. İşin “dokunma” kısmından söz etmiyorum bile. Tembih etmek zorundayız, mecburuz buna. Kendini korumayı öğrenmeli. Fakat bazen çok mu abartıyoruz diye düşünmeden de edemiyorum. Ya da ben mi abartmışım acaba?
Örneğin bir AVM’ye gittiğimizde güvenlik görevlisi “hoş geldin” dese, cevap vermiyor. Ben mahalle esnafıyla konuşurken, aynı şeyi yapıyor. Onun gözünden bakıyorum, haklı, ona yabancı çünkü. Anlatıyorum sonra, “bak canım” diyorum, “Senin yanındaysam ve o kişiyle konuşuyorsam sen de cevap verebilirsin.”
Dokunmaya izin vermiyor, hatta haklı, vermesin de. Neden bir insan bir çocukla konuşurken ille dokunmak zorunda hisseder kendini? Nedendir o yanak sıkma durumu? Hijyeni geçtim, ben o insanı her gördüğümde sıksam yanaklarını, ne hisseder? Nedendir öpme zorunluluğu? Neden öpmek zorundayım seni? Merhabalaşalım sadece, olmuyor mı? Neden çocukları mutlaka öpmeniz gerekiyor? Hele ki bebeklerin ellerini sürekli ağızlarını götürdüklerini bile bile neden öpüyorsunuz? Evet sıcakkanlı toplumuz, evet sevgi doluyuz (ki o konuda da şüphelerim var artık) fakat hep dokunmak zorunda mıyız?
Çocuklara bir yandan kimse isteğin dışında sana dokunamaz diyoruz, sonra hop biz biriyle konuşurken yanakları sıkılıyor, her seferinde cevap veremiyoruz. Çocuk da bakıyor öylece “hani bana dokunamazdı” diye. “Rahatsız olduğun an bu benim konuştuğum biri ise bile bunu söylemelisin Irmak” dedim. Tabii ki arkadaşlarımızdan, yakın akrabalarımızdan söz etmiyorum. Fakat iyi tanımadığı biri bunu yaparsa, aynen öyle söyleyebileceğini anlattım. Uyguladı da geçen hafta birine. Sesimi çıkarmadım. Sonuna kadar haklıydı çünkü.
Kendimi bildim bileli çocukları çok severim. Fakat hiç dokunmadım başka bir çocuğa… Oynattım, güldürdüm ama dokunmadım. Irmak 3 aylıktı, bir mağazaya girdiğimizde biri kucağına almak istemişti. Vermedim diye surat yaptı. Neden yani? Neden benim çocuğumu kucaklamak istersin ki?
Dokunmatik bir insan olmadığım için mi böyle düşünüyorum acaba? Abimin düğününde (26 yaşındaydım) yarısından fazlasını gerçekten tanımadığım 650 kişi ile öpüşmek zorunda kaldığım için bozulmuştum mesela. Dokunmatik değilim derken, severim sarılmayı. Çok severim. Fakat sadece sevdiklerime, tanıdıklarıma. Moralim bozuk olsa, sevdiğim biri bana sarılsın isterim. İşte bu nedenle kızıma da fazla fazla sarılıyorum, kocama da… Sarılmak, dokunmak sevgi göstergesi, sevgiyi anlatmanın harika bir şekli. Derdim, diğer dokunmalar…
Şimdi biliyorum mesajlar gelecek bana “sizin gibi düşünenler yüzünden bencil çocuklar yetişiyor” diye. Hayır, bencilik değil bu. Soğukluk da değil. Kendimi düşünüyorum. Çocukken öptürmezdim kendimi kimseye. Soğuk da değilim, bencil de. Hiç tanımadığı biri yanağını sıkarsa o çocuk mutlu olmaz, tam tersi sinirlenir. İstemediği halde öpülmek alt üst ediyor onun minicik dünyasını.
Sevmeyin benim çocuğumu yazdığımda, çok tepki gelmişti. Olsun gelsin. Aynı şeyleri söylemekten de bıkmayacağım, yazmaktan da.
Hazır konu açılmışken, Irmak’ın okulunda dinlediğim iki semineri de paylaşayım burada yeniden.
Çocuklara Sınır Koymak
Anne Ben Nereden Geldim
Tıklayın ve bence okuyun…
Ve tabii ki herkesin görüşleri farklı olabilir. Psikolog değilim, pedagog değilim, sadece bu konuya fazla takılan bir anneyim. Bunlar da sadece benim düşüncelerim…