Çok eski arkadaşız… 17 senedir. Birlikte büyüdük, birlikte ağladık, birlikte güldük. Şans eseri 6 gün arayla doğmuşuz, şans eseri 3 ay arayla evlenip, yine şans eseri 6 ay arayla anne olduk…
Her yaz mutlaka tatilde bir iki gün görüşüyoruz. Ancak böylesini yapmamıştık hiç. İki çocuk, iki anne beraberiz 3 gündür.
Saatlerce konuşuyoruz. Daha önce belki de hiç konuşmadıklarımızı, kendimize bile yüksek sesle söylemediklerimizi… İlaç etkisi yaratıyor bunlar bünyede… Bir de çocuklar birlikte mutlu oynayınca iki katına çıkıyor ilacın dozu.
Avcılar’daki üniversitemizin dili olsa da anlatsa gençliğimizi… Bakıyorum o eskideki iki çılgın insan biz miyiz diye. Evet, yaş aldık, hayatımız değişti, ama aynıyız işte. Ne mutlu ki aynıyız. Hatta endişelerimiz de aynı, beklentilerimiz de. Aynı şeyleri kafaya takıp, aynı şeylere üzülüyoruz.
Hep diyorum. Maddiyat gelip geçici, arkadaşlıklar kalıcı. Yaşım 40’a yaklaştıkça daha da iyi görüyorum bunu. Ne güzel dostlarım var. İyi ki varlar… Yoksa ben ben olmazdım. Ne böyle bir insan olurdum, ne kadın, ne anne… Umarım kızımın da böyle arkadaşları, dostları olur. Ona var olduğunu hissettiren. Yalnız olmadığını gösteren. Hayat denen bulmacayı çözerken yanında olan… Gençlik günlerini hatırlatan mekanda çocuklar kucakta uyurken oturup sohbet eden…
Offf cidden bazen kadın olmak yoruyor beni. Keşke Arkın gibi olsam. En ufak bir sorunda 10 sene önceyi hatırlatmaya başladım. Anneme söylüyordum, ben yapıyorum...
Gecenin bir yarısı, zaten zor uykuya dalıyorum; hoooppp “uyan”… Biliyorsunuz, geceleri uyumakla ilgili sıkıntılarım var. Ne kadar yorgun olsam da o gözleri kapatamıyorum. Sürekli...
Yıl 1999, 21 yaşındayım. Sabah Gazetesi’nin Bayan Sabah ekinde köşe yazıyorum. Sunulan fırsata bakar mısınız? (Gerçi herkese sunulmuyordu, kendimi de ezmeyeyim şimdi burada…) Aylarca...
Bu o kadar soruluyor ki, ben de böyle yazarak anlatmak istedim. Zaman ayırıp okursanız çok sevinirim. Benim için değil, çocuğunuz – çocuklarınız için. Yine...