“Hesap vermek” kimin hoşuna gider ki? Hesap sorulması, soru yağmuruna tutulmak… İtici görünüyor. Fakat hepimiz yapıyoruz. Hesap soruyoruz da veriyoruz da. İşte Uzman Psikolog Yeşim Altuncu bizim için bu kez “hesap verme” konusunu ele aldı.
Hesap vermeden konuşabilmek için isterseniz ilk önce hesap vermenin doğasından bahsedelim. Hesap verme tanımı itibariyle en az iki kişiyi içeren bir durumu belirler ve bu ilişki de eşit bir ilişki yerine talep eden ve alan kişiler vardır. Talebin içeriğini ve yapısını evliliğin süresi, yaşanmış olan krizler belirler. Geriye dönüp bakıldığında yaşanan krizler aile ziyaretleri, çocuğa kim bakacak sorunu, düğün takılarının kim de durduğu gibi krizleri atlattıysanız yavaş yavaş ilişkiye dair krizler ortaya çıkar.
Hesap vermenin başlangıç noktası küçük yaşta edinilen sorumluluk duygusuyla ilgili olabildiği gibi, genelde hesap sormak da sorgulayıcı bir ortamda edinilen rol modellerle kazanılır. Geçmişte ailedeki birileri sürekli hesap vermiş ya da sormuş olabilir.
Sorumluluk ve suçluluk duygusu güçlü bir iç sestir. Sesin tonu ve şiddeti hesap verme davranışını güçlendirir. Bazen eşler, kendilerini duyduğu ya da gördüğüyle ilgili güçlü bir endişe taşırlar. Bu durumda eğitim düzeyi, kültür ve zeka düzeyi önemli değildir. Tek etkili olan nokta bu çiftin kozmik olarak bir araya gelmesi gibidir.
Örneğin “baban kızacak” yaklaşık 15 sene söylenmesine rağmen bir türlü kızdığı görülmemiş olabilir. Bu durumun en ciddi olumsuz yanı eşlerin çocuklar arasında tampon bölge yaratmasıdır. “Baban kızar? Annen ne der?” bazen doğal ilişkinin gelişmesini engelleyebilir.
Öte yandan hesap vermenin ciddi bir sonucu olduysa bu durum davranışı kuvvetlendirir. Örneğin, maddi ya da manevi bir kayıp yaşandıysa suçluluk hissi artar. Böylece eşler başlarda mantıklı gibi görünen ya da beni seviyor çerçevesinde yorumlanan kısıtlamalarla karşılaştıklarında uyum gösterirler. Zamanla bu davranışlar her konuya yayılmaya başlar. Uyum davranışı gösteren kişi nedenini tam bilemese de huzursuzluk ve mutsuzluk hissedebilir ve davranışlar eskisi gibi “şirin” gelmez.
Özellikle bu durum çocuk doğduktan sonra artabilir ve katlanılması zor bir duruma dönüşebilir. Peki o zaman ne yapmalıyız?
Uygulayabileceğiniz etkili yöntemler:
Kısa konuşun
Herhangi bir konuda hesap vermeniz gerekiyorsa kısa konuşun. Genelde evet ya da hayır tamamlayan kısa cümleler yeterlidir. Konuşma sırasında aynı şeyi farklı cümleler yerine cümlenin içindeki kelimelerin yerini değiştirin. Örneğin,
“Evden erken çıkmak istememin nedeni, daha önce alışverişe uğrayacağım. Kızın okul projesi için karton alacağım. Geri dönüp annemlere uğrayacağım”, demek evden çıkmak istemeyen için yeterince ikna edici olmayabilir. Hesap vermek, dil dökmeye dönüşebilir. Bu nedenle ikna olmaya hazır biri ilk kez böyle bir cümle kurduğunuzda mantıklı bulup evden erken çıkabilir. Fakat niyeti tam tersi ise bazen olabildiğince kısa konuşmak, “annene uğramamız şart mı, sen kendin alsan olmuyor mu?” ifadelerini duymanıza engel olabilir.
Duygu ölçer
Eşinizle diyoloğunuzda hesap verdiğinizi hissettiğiniz anlarda duygunuza bakın, sinirli, öfkeli ve yorgun iseniz, doğru gitmeyen bir şeyler vardır. Bu nedenle, ne kadar zamandır ve ne yoğunlukta bu duyguyu hissettiğinizi takip ederseniz bu duygudan kurtulmak için ilk adımı atmış olursunuz.
Değişim beklentisi
Değişim genelde hep beklenen hiç gelmeyen bir arzuyu temsil eder. Çünkü kişiler ancak ve ancak değişmek istediklerinde değişirler. Değişmesi gereken davranış değişmediğinde siz ne yapacaksınız? Evlilik kurumuna sizi bağlayan maddi ve manevi başka nedenler varsa bir daha düşünüp kendinizde değişikliğe hazır olmalısınız. Çünkü siz acı çekmek üzere yaratılmış olsanız da bedeniniz çeşitli bedensel yakınmalarla göstererek bunu hazır olmadığını gösterebilir. Bu fiziksel belirtiler arasında yorgunluk, uyku düzeninde değişiklik ya da yeme düzeninde gelişme, geçmeyen boyun sırt ağrıları gelebilir.
Yeşim Altuncu’nun diğer yazıları için buraya tıklamanız yeterli…
Görsel http://www.worldwideweirdnews.com/2014_04_04_archive.html adresinden alınmıştır.