Zaten bir süredir endişelerimden kurtulmak, daha rahat bir insan olabilmek için terapiye gittiğimi sürekli yazıyorum. Hatta EMDR yaptığımızı da. Bendeki durum anksiyete, kaygı bozukluğu olmasa da bu haberler dikkatimi çekiyor. Çünkü aslında çok kişi savaşıyor bu durumla. Biliyorum, “ne kadar bilgi olursa o kadar iyi olur” diye düşünüyorum.
Türk Hava Yolları’nın Uçuş Korkusunu Yenme Programı’na katıldığımdan da bahsetmiştim. Orada da bizdekinin korku değil, kaygı olduğunu anlatmıştı Psikolog Merve Yaman. Korku ve kaygının farkını yazmıştım aynen anlattığı gibi. Neyse, tam bunların üzerine gelen bir haberi en ince ayrıntısına kadar okudum. Bunca zamandır kaygı hakkında çok yazmış olsam da bunu da paylaşmak istedim. Bilginin kaynağı, Nöroloji Uzmanı Doktor Mehmet Yavuz. Şimdi söz kendisine bırakıyorum. Arada dayanamadım yorum yaptım tabii. 🙂
“Anksiyete” Türkçe karşılığı “Kaygı Bozukluğu” olan bir hastalık. Her an kötü bir olay yaşayacakmış hissi ile hastayı tehdit eder. Kişiler sıklıkla günlük olaylar karşısında beklenenin üstünde yüksek bir kaygı düzeyi yaşar. Zihninde sürekli olarak felaket senaryoları vardır ve her zaman kötü bir olay yaşayacağını hisseder. Gerçi sanırım böyle düşünmek için bu teşhise gerek yok. Tamam bendeki kaygı bozukluğu olmasa da felaket senaryoları kurmakta üstüme yoktur. Ya da en mutlu anımda bile hop aklıma alakasız bir şey gelir, başlarım “ya şöyle olursa” demeye…
Kaygı, günlük hayatımızda yaşadığımız olaylarda hepimizin karşılaştığı bir ruh hali. Bu durum aşırı boyutlara ulaşmadığı sürece herhangi bir teşhis ya da tedavi gerektirmez. Ancak yaşantımızı olumsuz etkileyecek boyuta gelmeye başladıysa, mutlaka bir tedavi gerektirebilir. İşte ben de baktım ki hayatım etkilenmek üzere, buna bir dur demenin zamanı geldiğini düşündüm.
Ah o aklımdan geçenler…
Anksiyete bozukluğu olan kişi uzun süren, kontrol etmekte güçlük çektiği bir endişe durumu yaşar. Bu kaygı huzursuzluk veya kendini tetikte hissetme, çabuk yorulma, odaklanma güçlüğü, unutkanlık hissi, sinirlilik, kas gerginliği ve uyku bozukluğu belirtilerinin tamamı ya da bir kısmı ile birlikte bulunur. Kişinin yaşadığı bu sıkıntılar kişinin hayatını olumsuz yönde etkiler.
Örneğin; çocuğu eve beklediği saatten geç geldiğinde “mutlaka çocuğa araba çarpmıştır”, “birileri çocuğa bir şey yapmıştır” türünden kaygı içeren düşüncelerle karşılanır. Kişi olaylar karşısında hafif bir tedirginlik duygusundan panik derecesine kadar değişik yoğunluklarda kaygı yaşayabilir. Bu yaşanan durumun kaygı bozukluğu diye adlandırılmasının sebebi ise kişinin belli durumlarda değil, yaşanan her durumda aynı tepkiyi vermesidir.
Anksiyete çok küçük yaşlarda başlayarak hayatımıza giriyor
Anksiyete genellikle 20’li yaşlardan önce başlayarak, dalgalı bir seyir izler. Duruma eşlik edebilecek psikiyatrik bozukluklar diğer kaygı bozuklukları, depresyon ve alkol bağımlılığıdır. Kaygı düzeyi yüksek kişiler huzursuzluk ve kaygının yanı sıra vücut ağrıları, baş ağrısı bulantı gibi şikayetler yaşayabilirler. Bu tarz şikayetleri olan kişiler öncelikli olarak bir psikiyatri uzmanına görünmeli onun sonrasında tedavisine başlanmalıdır.
İşte bendeki bu boyuta gelmeden, hatta adına “anksiyete, kaygı bozukluğu” denmeden devreye girdim. Eğer siz de endişeliyseniz, kaygılarınız varsa, beklemeden bir uzmana görünün derim. Gerçekten insanın hayat kalitesi değişiyor.
Anksiyete nasıl oluşuyor nelere sebep oluyor?
Anksiyete hastalığının geçmişimizde yaşadığımız olumsuzluklarla da bağlantısı var. Kişi geçmişte yaşadığı kötü bir olayın benzeriyle karşılaştığında anksiyetenin belirtileriyle tepki verir. Önceden öğrenilmiş bir duygusal durum olarak anksiyete, belirli bir olayın o anda yarattığı korkudan değişiktir.
Bilinçaltındaki çelişkilerden doğar ve bastırılmış isteklerden kaynaklandığı için kişi duyduğu huzursuzluk ya da korkunun nedenlerini bulamaz. Anksiyete yaşanması kişiyi, kimi uyarıcıların etkilemesine bağlıdır. Bu yüzden çevredeki uyarıcı etkenlerden çözümlenmesi anksiyetenin nereden kaynaklandığını açıklar. (Bu da zaten neden bende depremden sonra başladığının bir ispatı…)
Örneğin; Tehlikeli durumlar geliştiğinde (karanlıkta duyulan ses, köpek havlaması, saldırması) vücudun buna verdiği cevap anksiyetedir. Anksiyetenin sürekli tekrar etmesi çeşitli düzeylerde fizyoloji bozukluklarına yani vücudun biyokimyasal dengesinin bozulmasına yol açar.
Anksiyetenin belirtileri
• Sebepsiz yere yaşanacak korku ve panik hali.
• Uyuyamama ve buna bağlı olarak sinirlilik hali.
• Göz bebeklerinde genişleme.
• Kalp atışı hızlanması.
• Ağızda kuruma ve ellerde titreme
• Rutinden daha fazla tuvalete gitme isteği.
• Yaşanacak yoğun baş ağrısı
• Vücudun belli bölgelerinde kızarma ( Baş, boyun ense)
• Terleme ve renkte solma terleme (özellikle avuç içi ve ayak tabanlarında),
• Zihinde dağılma, kısa süreli hafıza kaybı
Psikolojik olarak tedavisi nasıl yapılmalı?
Yaygın anksiyete bozukluğunda etkisi gösterilmiş olan terapi türü bilişsel davranışçı terapidir.Psikoterapi ile kişinin olumsuz düşünce ve davranış biçimlerinin değiştirilmesi ve mücadele etmesi için daha aktif olması amaçlanır. Terapi 6-12 seans kadar sürüyor.
Bilişsel davranışçı terapide hasta öncelikle hastalığının ne olduğu ve sebepleri konusunda eğitilmektedir. Bunun yanı sıra nefes alma ve çeşitli gevşeme egzersizleri, stresle başa çıkma yöntemleri ile kişinin rahatlaması sağlanır. Ayrıca çeşitli ödevler verilerek kişinin kaygı verici durumlara karşı duyarsızlaşması sağlanır. (Uçuş korkusu için gittiğim programda da anlatmıştım nefes egzersizlerini. Denemiş biri olarak çok etkili olduğunu söyleyebilirim.)
Kaygılarınızı mutlaka not edin. Bunun için yanınızda kalem ve not defteri bulundurun. Yazmak kaygılarınızı düşünmekten daha zor bir iştir. Böylece olumsuz düşüncelerin kaybolması ihtimali artar. (Hah, işte ben!)
Bir de benden not: Birkaç kişi sormuştu, yine yazayım. Hayır, ben ilaç kullanmıyorum, “kaygı bozukluğu” olmadığı için. Belki gerçekten ileri derecede olsa, aynı teşhis olsa gerekirdi. Bizim yöntemimiz daha farklı. Yukarıda da linkini verdiğim EMDR tedavisi sanırım bende epey etkili oldu. Böyle bir bilgi gelmişken, buraya da ekleyesim geldi işte.
Doktor Mehmet Yavuz’un bir çok haberini paylaşmıştım. Hepsine bu adresten ulaşabilirsiniz.
O zaman, kaygısız, endişesiz, hep güzel haberli, güzel senaryolu günler olsun… 🙂