Kızıyla yalnız yaşıyor, evden çalışıyor, her şeye tek başına yetiyor…
O, Ankara’da ben İstanbul’da. Aslında Ankara’ya taşınmadan önce birkaç kez bir araya gelmiştik fakat sanırım sonradan çok samimi olduk. Şimdi birbirimizle konuşmadan gün geçmiyor. Fulden, benim için hayatımda olan bitenleri en kısa sürede anlatmam gereken insanların arasında. Objektif bakışını seviyorum, cesaretini de. Çatır çatır tartışıp, yarım saat sonra bir şey olmamış gibi devam edebiliyoruz. Her şeye aynı pencereden bakabiliyor muyuz? Hayır. Ancak böyle olunca daha bir keyifli arkadaşlık…
1. Yazılarının pek çok kişinin sesi olduğunu düşünüyorum. 2. Bekar bir anne olarak birçok kadına “yalnız değilim” duygusunu hissettirdiğini biliyorum. İşte bu nedenle onunla röportaj yapmazsam olmazdı. The Skinny Mom Fulden’in FB sayfasına buradan, Instagram’ına tam buradan, bloguna ise bu adrestenulaşabilirsiniz…
Kaç yaşındasın? Ne zaman anne oldun?
78 doğumluyum. 34 yaşında anne oldum.
Ne kadar bir süredir bekar annesin?
Boşanmak 11 ay sürdü, ama ayrılıkla beraber yaklaşık üç sene oluyor.
Boşanmayı düşünen, boşanmış annelere önerilerin var mı?
Eğer çok bıkmışlarsa iki kere düşünmesinler. Çünkü uzattıkları her an hem çocuk hem de kendileri için büyük travma bence. İyi olma önceliğini kendilerine versinler. Kimse kimsenin kahrını çekmek zorunda değil.
Nasıl geçiyor bir günün? Evden de çalışıyorsun, bunu yaşayan biri olarak işinin zor olduğunu biliyorum.
Ben sabah 6-7 gibi kalkıyorum, işe oturuyorum, kızım da kısa süre sonra uyanmış oluyor. Çok yoğun çalışıyorum ama bir şekilde bir denge var evde. Gün içinde Begül’le de ilgileniyorum, işimi de yapıyorum. Arada beş dakika dinleniyorum. Zaten iki kere yemek yapıyorum. Ama hep çalışıyorum. Ta ki uykusuzluk çarpana dek. Genellikle evdeyiz, zaten kış yüzünden çok çıkamıyoruz. Evde çalışmayan kimse bunun ne kadar insan üstü bir iş olduğunu bilemez. Çünkü aynı anda iki iş yapıyorsunuz. Çocuk büyüdükçe de daha zorlaşıyor. Çünkü bir yaştan sonra her şeyi anneyle beraber yapmak istiyor. Zor yani, ama ben çok alıştım. Mesela ben TV çevirisi yapıyorum sürekli, kesinlikle kafa rahatlığı ve konsantrasyon isteyen bir iş ama yanınızda hiç susmayan, ama gerçekten hiç suskun oturmayan, sürekli bir şey soran, sürekli bir şey isteyen, hiçbir şey yapmazsa şarkı söyleyen bir çocuk var. Buna alışmak gerekiyor. Bazen izlediğim çeviriyi duyamıyorum onun sesinden, kulaklıkla çalışmak zorunda kalıyorum.
ÇOK ZOR BİR İŞ
Hiç “yapamayacağım sanrım” dediğin oluyor mu?
Oldu tabii. İki sene önce cidden kendimi bir yerden bırakmak istediğim bir dönem yaşadım. Çünkü hakkıyla çocuk yetiştirmek maddi-manevi çok zor bir iş. Çeşitli sebeplerden çok uzun süredir nafaka da almadık. Bir yardımcı, maddi rahatlık falan yokken insan çok zorlanıyor. Sonra toparladım ama. Şimdi çok iyiyim.
Begül okula gidiyor mu?
Gitmiyor. İki sebebi var, birincisi özel kreşe verecek param yok. Versem de o parayı hak ettiklerini asla düşünmüyorum. Devlet kreşlerinin menülerinde çay gördüğümden beri onlardan da nefret ediyorum. Benim evimin yakınındakiler kriterlerime uygun değil. İkincisi ben tam bir kreş düşmanıyım. Ne kadar zorlansam da kendim bir şeyler öğretmeyi daha çok seviyorum.
Babasıyla ilişkisi nasıl?
Gayet iyi. Az görüşüyorlar ama iyiler. Zaten fazla bir şey yapmıyorlar, görüştüklerinde 3-4 saat takılıyorlar, iyi olmaması için bir sebep yok haliyle.
Senin eski eşinle ilişkin nasıl?
Normal. Ama normale dönüşmesi tabii ki zaman aldı.
Ben senin yazılarına bayılıyorum. çok tepki alıyor musun?
Hemen hiç kötü tepki almıyorum. Yani 2011’den beri bloga gelen negatif yorum sayısı 1. Bilakis, blog yüzünden beni tanımadan seven bir sürü insan var, sağ olsun hepsi.
Yanlış anlaşılmak gibi korkun var mı?
Yani yok, isteyen istediği gibi anlayabilir. Ben kendi fikrimi ve bilgimi yazarım. İtirazı olanın kendi bileceği şey. Neticede bunlar benim doğrularım.
Bu korkusuzluğun aklına geldiğinde korkutuyor mu seni?
Biraz evet. Çünkü yazılarımız yüzünden kolaylıkla başımızın derde girebileceği bir dönemdeyiz. Ama ben bu başımı belaya sokar, bu sokmaz diye ölçerek asla yazı yazamıyorum.
Seninle zamanında çok tartışmıştık. Bu şekilde tartışıp da sonra arkadaşlığı aynı şekilde sürdürmek çok güzel bence. Ya sence?
Sen tartışma görmemişsin J Biz seninle belirli konular üzerine tartışırdık, kişisel bir meselemiz hiçbir zaman olmadı ki. Şimdi ben seninle telefonda konuşmadan gece yatağa girip uyuyamıyorum bile. E insanın böyle yakın arkadaşları olması güzel.
Ankara’da farklı bir blogger dünyası var. Hadi artık el atsan bu işe…
Ya neyine el atayım? Ankara’da tanıdığım blogger sayısı bile iki bilemedin üçtür. Ayrıca İstanbul’daki gibi Ankara’da da “herkes kendi arkadaşına çalışır” modeli işliyor, bunu biliyoruz.
İstanbul’dan taşındığına pişman mısın? Eşinden ayrılmasan da taşınır mıydın?
Aman yok ne pişmanlığı. Ben evliyken de adama diyordum, taşınalım bu şehirden diye. Orası artık yaşanacak bir yer değil benim gözümde. Yani ben yaklaşık 15 sene yaşadım İstanbul’da, zaten taşındıktan üç ay sonra falan nefret basmıştı. Ankaralılar İstanbul’a biraz zor alışıyor.
Planlı hamilelik miydi?
Yok valla planlı değildi ama kendi adıma istenmeyen de değildi. Ben kızım olmasını çok istiyordum ve tam da “Galiba benim hiçbir zaman çocuğum olmayacak” diye düşündüğüm dönemdi. Sürpriz oldu. İyi ki de olmuş. Her gün şükür duası ediyorum.
Kendini hazır hissediyor muydun?
Aslında hissediyordum ama sonradan anladım ki, en ufak bir fikrim bile yokmuş bebek bakmak ya da çocuk yetiştirmekle ilgili. Emzirme döneminde çok yara oldum mesela, çok fiziksel acı çektim, birçok anne gibi. Onun dışında üstesinden gelemediğim bir şey yaşamadım ama.
Doğumdan sonra beklediğin gibi mi oldu her şey?
Hiç olmadı. Ben çocuk doğacak, üç ay sonra kanepede oturup beraber dizi izleyeceğiz falan sanıyordum. Çok ciddiyim. Ne kadar bir fikrim olmadığını oradan düşün. Ama annem kardeşimi ben 16 yaşındayken doğurduğu için, bir yandan bebek bezi değiştirmekmiş falan bu tarz detayları çok iyi biliyordum. Birçok şeyde annemi örnek aldım mesela. Hijyen takıntım olmadı. Çocuğu kat kat giydirmedim. Çocuğu iki aylık saldım yere, 4,5 aylık emekledi, dokuz aylık yürüdü. Yere düştüğü zaman da “Ayy” diyenin ağzına terlikle vurdum açıkçası. E ne oldu şimdi çocuk tökezleyince sabaha kadar zırlayan bebelerden değil. Hep rahat oldum yani, o rahatlık annemden öğrendiğim bir şey.
Çevrenden destek gördün mü?
Sezaryenle doğum yaptım ben, ilk kez ameliyat geçirdiğim için mi nedir, çok zor toparlandım. Yani bir ay sürdü doğrulabilmem. İlk günler gerçekten çok zordu. Hatırlayınca kendime acıyorum düşün. Doğum sonrası annem bir hafta geldi kaldı, sonra o gitti, çünkü o Ankara’daydı ben İstanbul’daydım. Onun gelişi de benim delirip evden pijamalarla dışarı fırlayıp “Ya buraya gel ya da katil olacağım” dememle olmuştur. O gün bugündür yalnızım. İnsanlar ne yazık ki “destek olmak” ile “işine karışmak” arasındaki farkı bilmiyor. Yeni doğum yapmışsan herkes senden iyi biliyor anneliği. Hayır efendim bilmiyorsunuz. “Annesi giydir üşümesin, annesi aç mı, annesi emzir istersen, annesi annesi annesi…” Ben kimsenin çocuğuma karışmasını falan istemiyorum. Bu da benim en doğal hakkım.
Eşin bakıma ne kadar dahil oldu diye sorsam?
Ya ne kadar dahil olmuş olabilir ki Şebnem? 🙂
Blog yazmak senin için ne ifade ediyor?
Paylaşım. Kendin gibi insanlarla buluşma aracı. Terapi. Cesaret ayrıca. Çünkü hayatını açıyorsun dışarıya bir anlamda.
Arada çok güzel çeviriler de yapıyorsun. Annelere dokunmaktan hoşlanıyor musun?
Dokunma aşamasını geçtim ben, artık her anlamda tokatlıyorum. Ben de anneyim, anneler neler yaşıyor ve ne hissediyor biliyorum. E o empatiyi yazıya döktüğün anda, zaten dokunmuş oluyorsun.
Hiç sosyal medya detoksu yaptın mı?
Yaptım. Çok zorunlu oldu ama. Geçen seneki erkek arkadaşım elimi ayağımı her şeyden çektirdi. Twitter’ı falan kapattırdı mesela. Blog yazdırmadı. Yani sosyal medyadan zorunlu ve anlamsız bir ayrılık oldu. Ama ben bir detoks etkisi falan görmedim. Bağımlı ya da kirlenmiş değilsen detoks olmaz o, bilakis, kayıp olur.
Bu tarz şeylerin abartıldığını düşünüyorum. Efendim Twitter’a çok giriyormuş, çünkü mutsuzmuş. Yok efendim işi gücü yokmuş. Yok öyle bir şey. Yani bireysel anlamda böyle tipler tabii ki vardır ama genele vurduğunda insanlar sosyal medyada fazla takılıyor, çünkü çağ bu. Malzeme bu yani, bu teknoloji çağı, buna uyum sağlayacaksın. Bunu garipsemenin anlamı yok.
Aynı zamanda çocuklar için de birçok araştırma yapılıyor, ekran bağımlılığı diyorlar mesela. Yani teknoloji ile bağımlılık seviyesinde değilse de iç içe büyüyen çocuklar her dönemde diğerlerinden daha önde olmuştur. Bugün internette saygı duyduğum, olaylara farklı pencerelerden bakma kapasitesine sahip kim varsa, İnternet 90’larda Türkiye’ye geldiğinde IRC’ye takılan kesimdendir mesela. Entelektüel anlamda bu insanlar bugün hep öndedir. Benim çocuk İngilizce konuşuyor şu anda, ben öğretmedim. YouTube’da çizgi film izleyerek öğrenmiş. Ve bu da üstün zeka belirtisi değil. Ne sunuyorsanız onu alıyor çocuklar, sünger gibi. Bence dönem teknoloji dönemiyse, bunu çocuğa sunmakta bir sorun yok. Kimse abuk sabuk şeyler izletmek zorunda da değil, YouTube’da bir sürü filtreleme özelliği var. Ya da telefonunuza siz çocuk için istediğiniz app’leri indirebilirsiniz.
Twitter senin favori mecran sanırım. Neden orası?
Bir sürü arkadaş edindim oradan. İyi ki tanımışım dediğim bir dünya insan. Güncel haberleri en doğru şekliyle de oradan alabiliyorsun. Twitter güzel bir sosyal medya aracı benim için başımdan beri.
Devam soru: Gelen yorumlardan etkileniyor musun? Sence insanlar neden klavye kahramanlığı yapıyor?
Ne bileyim ben, beyinsiz oldukları için falan herhalde. Çok nadir tepemin attığı oluyor. Ama genel olarak tartışırken bir gram sinirlenen biri değilim.
Skinny Mom adını ilk duyduğumda bende “modayı da seven anne” izlenimi oluşmuştu. Bu adı neden seçtin?
32 beden olduğum için seçtim. 🙂 PhDmom vardı Twitter’da, bir arkadaşımız. Bu mom ile biten nick ekolüne daha hamileyken ondan görüp çok özenmiştim. Sonrada bloğun adını da çevirdim ama güzel oldu.
Tekrar evlenmeyi düşünüyor musun? Hayatında biri var mı?
Ay yok valla evlenmeyi düşünmüyorum. Zaten bloğun açıklamasını da “Mom of one, wife to none” diye değiştirdim. Biri var evet. Ciddi bir ilişki değil ama. Takılıyoruz. Ama mutluyum.
Her ne kadar aklımızı kurcalayanları bir kenara bırakamasak da bazen kaçarak beynimizi kandırabiliriz. Ekim zorladı, Eylül sonu zorladı; kendimi arkadaşımın yanında buldum. Bakmayın arkadaş...
Offf cidden bazen kadın olmak yoruyor beni. Keşke Arkın gibi olsam. En ufak bir sorunda 10 sene önceyi hatırlatmaya başladım. Anneme söylüyordum, ben yapıyorum...
Gecenin bir yarısı, zaten zor uykuya dalıyorum; hoooppp “uyan”… Biliyorsunuz, geceleri uyumakla ilgili sıkıntılarım var. Ne kadar yorgun olsam da o gözleri kapatamıyorum. Sürekli...
Yıl 1999, 21 yaşındayım. Sabah Gazetesi’nin Bayan Sabah ekinde köşe yazıyorum. Sunulan fırsata bakar mısınız? (Gerçi herkese sunulmuyordu, kendimi de ezmeyeyim şimdi burada…) Aylarca...