Biraz da sağlık... Biz

Ne düşüneceğimi şaşırdım…

kaos

Ne zamandır, kaygı seviyem çok yüksek. Engelleyemiyorum bazı düşünceleri. Kötü bir şey oluyor, “ya daha kötüsü olursa” diye üzülmemi engelliyorum, iyi bir şey oluyor “aman çok sevinmeyeyim arkadan kötü gelir” diyorum.

Ne üzülebiliyorum, ne sevinebiliyorum. Ne saçma değil mi? Saçma belki, ama yaşadığım tam da bu. Irmak odasında tek başına oynarken huzursuzum, annemde kaldığında huzursuzum, araba kullanırken arada sağa çekip “kullanamayacağım” dediğim oluyor.

Açıkçası kendimi tanıyamıyorum. Yıllardır biriken birçok faktör ve en son da Irmakla geçirdiğimiz basit ama endişe seviyemi katlayan kaza sonrası böyle oldum. Baktım ki hayat kalitem düşüyor, baktım ki benim bu kaygım Irmak’ı etkiliyor, iki hafta önce randevu aldım daha önce seminerine katıldığım, fikirlerine saygı duyduğum bir psikologdan. Önümüzdeki hafta gideceğim. Keşke daha erken alsaydım bu kararı. Ancak farkında değildim durumun. Arkın’a aklımdan geçenleri anlatınca inanamadı, “koşarak git” dedi. Şimdi bu yazıda böyle rahat anlattığıma bakmayın, bazen aklıma gelenlere ben bile inanamıyorum. 8 serilik korku filmi olur…

Bütün bu yukarıda yazdıklarım, art arda aldığımız korkunç haberlerden önceydi. Bütün yaşananlardan sonra bana saçma gelse de, kararımın arkasında durmak zorundayım.

Kaç gündür sabah uyanıyorum, kulaklarımda evladının şehit olduğunu öğrenen annenin feryadı.

Irmak’ı uyandırıyorum, kulaklarımda evladının şehit olduğunu öğrenen annenin feryadı.

Okula bırakıyorum, kulaklarımda evladının şehit olduğunu öğrenen annenin feryadı.

Eve geliyorum, ortalığı topluyorum , kulaklarımda evladının şehit olduğunu öğrenen annenin feryadı.

Bilgisayar başına oturup iş yapıyorum, kulaklarımda evladının şehit olduğunu öğrenen annenin feryadı.

Mutfaktayım, kulaklarımda evladının şehit olduğunu öğrenen annenin feryadı.

Irmak’ı okuldan alıyorum, kulaklarımda evladının şehit olduğunu öğrenen annenin feryadı.

Eve geliyoruz, durduruyorum kendimi. Oynuyoruz, oynuyoruz. Dans ediyoruz. Beraber sofra hazırlıyoruz. Yemek sonrası oyun derken, yatırıyorum, kulaklarımda evladının şehit olduğunu öğrenen annenin feryadı.

İnternet, sosyal medya sayesinde daha çok haber aldığımız gibi, bilgi kirliliği de yaşıyoruz. Kaç gündür, biz ne yapıyoruz, kendimiz de bilmiyoruz değil mi?

Mesela şu an yazdığım ilk paragrafı okuyunca “amma saçma şeylermiş bunlar” diyorum. Sonra araba kullanırken panik olup sağa çekince “git toparlan Şebnem” diyorum. İki arada, bir derede yaşıyorum. Birçoğumuz gibi. Belki tek farkım, çok açık dile getirmiş olmam. Biliyorsunuz zaten az çok beni, saklamam bir şeyi.

Tek endişemiz, evlatlarımız. Evet, biz de genciz ama kendi geleceğimizi mi düşünüyoruz? Hayır! Önce evlatlarımız. Tırnaklarına zarar gelse üzülüyoruz yazacağım, tam yazarken kulaklarımda evladının şehit olduğunu öğrenen annenin feryadı. Utanıyorum sonra kendimden.

Gitmiyor o ses, o görüntü.

Gitmesin.

Ama bu artık bitsin.

Artık barış gelsin.

Kimse kimsenin canını yakmasın.

Kimsenin ocağına ateş düşmesin.

Yeter artık ama değil mi? Yeter…

Aslında bugün söz vermiştim sadece iç açıcı şeyler paylaşacağıma. Yazmıştım Facebookta. Umut topladım çünkü bütün gün. Fakat bu aklımda geçenleri yazmadan da duramadım. Özür dilerim…

Tamam.

Sustum.

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Devamı

post-image
Biz

Çok içimden geldi…

Yıl 1999, 21 yaşındayım. Sabah Gazetesi’nin Bayan Sabah ekinde köşe yazıyorum. Sunulan fırsata bakar mısınız? (Gerçi herkese sunulmuyordu, kendimi de ezmeyeyim şimdi burada…) Aylarca...
devamı