Ortalık dağılınca, bir şey dökülünce, kırılınca ses etmem hiç. “Canın sağ olsun, sana bir şey olmadıysa önemli değil” derim. Sevdiği bir oyuncak kaybolduğunda da…
Kızdığım şeyler çok bariz. Mesela ısrarlar tehlikeli olduğun söylediğim bir şeyi yaptığında sinirlenirim. Ya da bazı eşyalarını sırf toplamak adına bir yerlere tıkıştırıp bulamadığında ve ortalık birbirine karıştığında.
Bu sabah güneş gözlüğü krizi yaşadık evde. Odasını toplarken nereye koyduysa, bulamadı. Kriz dediğim, üzüldü. Ben de “Eşyaları yerlerine koyarsan kaybolmaz. Bak hepsinin bir yeri var. Diğer türlü toplamak değil, daha kötü dağıtmak oluyor. Gözlük kaybedilip sürekli alınan, alınabilen bir şey değil” nutukları çektim. Kendimden nefret ettim ama söylendim.
Neyse, bulduk gözlüğü. Başka bir çantanın içinden çıktı. Hatta tam o sırada bir bardak kakaolu süt döküldü yere. Ağladı. “Neden ağlıyorsun? Bunlar çok normal ben de tabak kırdım az önce makineyi boşaltırken” dedim. (Gerçekten de en sevdiğim tabaklardan birini kırdım.) Temizledim sütü. Yorulduğumu düşündü, yorulmadığımı anlattım, yanında oturdum. Üzülmemesi için elimden geleni yaptım. Ve biliyorum, ağlama nedenlerinden biri de bulamadığı, bulamayacağını sandığı gözlüğüydü…
ARABANIN ANAHTARI NEREDE?
Tam ortalık sakinleşti, okula gitmek için evden çıkacağız, bir baktım: Arabanın anahtarı yok. Evde her yeri aradık. Dün kullandığım çantamı boşalttım, çıkmadı içinden. Tabii o zaman Irmak başladı “Her zaman koyduğun yere bıraksaydın kaybolmazdı” diye konuşmaya. Benim cümlelerimi bir bir bana söyledi. “Haklısın” dedim, “Haklısın çünkü yerine asmadım. Ve işte bak şimdi bulamıyoruz, geç kalıyoruz” dedim. Ki zaten 10’da uyandı saatler alındığı için, zaten kahvaltıyı kaçırmıştı. Buzdolabına bile baktım (daha önce ev anahtarlarını koymuşluğum var oraya), yok. Yok. Yer yarıldı içine girdi sanki. Yedek anahtarı aldım, çıktık evden. Tabii aklım anahtarda kaldı. Sonuçta apartmanda düştüyse, alacak yabancı yok da. Yine de okul dönüşünde ruhsatı ve otopark kumandasını yanıma aldım. Bari ruhsat bende olsun diye… Kızdım kendime çok. “Assana işte anahtarlığa” diye söylendim. Sonra bir baktım, koltuğun üstüne, yastıkların altında kalmış. Fırlatmışım resmen dün eve girince.
Al bakalım Şebnem. Çocuğa “eşyalarını yerine koy” diye nutuk çekersen, aynısı başına gelir, susar oturursun işte böyle. Okuldan aldığımda anlatacağım. “İşte sana söylüyorum ama aynı hataları ben yapıyorum. Benim gibi panik olmamak, üzülmemek için yerlerine koymalıyız her şeyi” diye anlatacağım. O da bana benim cümlelerimle cevap verecek. Bunu zaten hep yapıyor. Oyuncakçıya girmek istediğinde “Almak yok, sadece bakacağız” cümlesine nasıl sinir olduysa geçen gün en tişört bakmak için bir mağazaya girdiğimde “almak yok, dokunmak yok, sadece bak” dedi bana. Yine sustum oturdum. Tabii sadece kötü örneklere kendime haksızlık da etmeyeyim. İyileri de var bolca. 🙂
Annelik bazen de kendi “dır dır”larını çocuğundan duymak olsa gerek…