Biz Cimcirik & Ben

Önce hayır, her zaman hayır


Şikayet ediyorum sanmayın. Kızıma tapıyorum. Ne kadar şanslı olduğumun farkındayım. Sadece bu aralar, o asabi, ben gergin, o inatçı ben daha inatçı sık sık tartışır olduk. Benim de şalterlerim attığı zaman kendimi tutamayıp kızıyorum sonra da vicdan azabımla boğuşuyorum.

Son dönemlerde kendimi çok suçlu hissediyorum. Zaten anne olduğum günden bu yana yetersiz ve suçlu hissediyorum evet ama bu aralar işin dozu kaçtı. Irmak’ın bir şey yememesi ve her şeye “hayır” demesini sadece ilk 10 dakika sakin karşılayabiliyorum. Kendimi sakinleştirmeye çalışsam da bir yere kadar başarılı olabiliyorum. Sonra benim de şalterler atıyor çünkü. Devrelerim yanıyor resmen.Mesela, yorgun argın işten eve geliyorum, ilk bir saat korkunç tepkiler veriyor. Ben onunla 5 dakika daha fazla olabilmek için bir sürü şeyi göze alıp servis kullanmayıp arabayla gidiyorum işe, uçarak bakkala bile uğramadan dönüyorum ama eve geldiğimde yediğim afra tafra inanılır gibi değil. Tam düzeliyor, hop yemek saati geliyor. “Yemelisin – hayır yemiyorum” sesleriyle dolu bir kavga daha.Bugün  (Pazar) öğle uykusundan uyandı, ne Arkın ne ben çıkarabildik cadıyı yataktan. Ne yapsak ağladı, ne desek ağladı. Tabii sonra ben de başladım sinirimden ağlamaya. “Tatil günleri anne babalar çocuklarıyla güzel zaman geçirmek ister, kavga etmek değil” diye de söyleniyordum bir yandan. Odasından hışımla çıkmıştım. Dayanamadım, tekrar gittim yanına. “Bak” dedim, “ağlarım ama.” Karşımdaki cüceden cevap geldi, “sen ağlayamazsın, ben ağlıyorum.” Hayır, yaklaşmama izin verse sarılıp kaldırırdım yataktan. Ayaklarıyla itiyordu beni… Hem itiyor, sonra da kızarım diye endişeyle bakıyor. Cumartesi akşamımız 2 saatimiz caddede cadıya yemek beğendirmekle geçti. Hiçbir şey yemeyince kızdım yine, kaşımda oturmuş ağlıyordu ama bir yandan da bana bakıp sevimlilik yapıyordu. Duramadım tabii aldım kucağıma güzel güzel konuştum.
Bunları sadece bana yapsa, benimle bir sorunu var diyeceğim. Ama Arkın’a da yapıyor, Gonca Abla’ya da, anneme de… Sanırım 2 yaşında bizi çok da etkilemeyen 2 yaş sendromunun doruklarındayız. Ağlamadan bitmiyor bir gün. Şimdiden mideme kramp giriyor. Yarın sabah işe gidince evi arayacağım, çığlıklar gelecek “okula gitmeyeceğim” diye. Çok üzülüyorum bu duruma. Bir yandan da biliyorum ki geçecek. Evet en kötüsü bunlar olsun, fakat işte bu kadar ağlamasına da kıyamıyorum. Ve “hayır”ları “evet”e döndürme mücadelesinde bazen çok yoruluyorum. Umarım 3 yaşındaki çocuğuna ara sıra da olsa tek sesini yükselten ben değilimdir…
Son incileri:         Anne, bana da ruj sürür müsün?
         (Benzincinin önünden her geçişimizde) Arabada benzin var mı?
         Bir fikrim var. Benimle oynamaya ne dersin aneeee?
         Keşke kakamı tuvalete yapsam ama yapmıyorum işte, göndermeyeceğim anne kakayı eve?
         Anneanne, dedem senin arkadaşın mı?
         (500 kez hayır dedikten sonra ben “yeter artık hayır demeni istemiyorum” diye çıldırdım. Bunun üzerine…) O zaman “ben de” evet değil derim!
         Geç anne geç geç geç, kırmızı ışık yanmasın.
         Anne insanlar hasta olunca nerede yatar? (Hastane desem, hasta olduğu zaman korkacak, yatak desem hasta değilken yatmayacak. Bazen ne cevap vereceğimi bilemiyorum.)         Çalan ev telefonunu açıyor ama konuşmuyor. “Ama anne sen bana tanımadığımız insanlarla konuşmamalıyız dedin.” Hazırcevap cüce!         Ben: Irmak, hayır yapma.Irmak: Hayır demek yok anne!
x

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Devamı

post-image
Biz

Çok içimden geldi…

Yıl 1999, 21 yaşındayım. Sabah Gazetesi’nin Bayan Sabah ekinde köşe yazıyorum. Sunulan fırsata bakar mısınız? (Gerçi herkese sunulmuyordu, kendimi de ezmeyeyim şimdi burada…) Aylarca...
devamı