Ay dayanamıyorum, yazacağım. Yine internette dolanırken oradan girdim buradan çıktım. Karşıma gelen haber: İlişkiyi güçlü tutmanın yolları.
Evet haklı olsa da çoğu şeyde, beni aldı mı bir gülme.
Mesela diyor ki, ilk çıktığınız yıl yaptıklarınızı tekrarlayın. Yapalım da, olmaz ki. Sene 95, ben 17, Arkın 18. Babam akşam çıkmama izin vermiyor, okuduğumuz okul zor, çok az görüşüyoruz. O da vapurda okula giderken… Hani deli ders çalışıp, arada gizli gizli ya da “kapat artık bizi arayanlar ulaşamıyor” sesleri eşliğinde telefonda konuşmamız lazım. Ya da GZ1 veya GZ2 otobüsüne binip Göztepe’den eve dönmek. Bu öneri, geç yaşta başlayan ilişkiler için sanırım. Geçelim en iyisi…
(Bu babamın izin verme mevzusunu da yazmak istiyorum bir gün. Uzun uzun. Annem anlattı, konuştu, anlattı, anlattı da babam yumuşadı.)
Sonra diyor ki, ne istediğinizi anlatın. İşte en çok buna güldüm. Yaklaşık 5 yıldır aynı konu nedeniyle tartıştığımız ve bunu en az 600 kez konuştuğumuzu düşününce, güldüm. İkimiz de beceremiyoruz. Söylüyoruz, söylüyoruz sonra biri arıza veriyor mutlaka…
Ya da “günün nasıl geçti” diye sormayın diyor yazıda. Onun yerine “bugün seni güldüren bir şey oldu mu” diyecekmişiz. Aklıma çocuklar için verilen öneriler geldi. Hani “okul nasıldı” deyince cevap vermiyorlar, fakat “okulda seni güldüren şeyler olmuş belli” deyince anlatıyorlar ya, işte ondan. Şimdi Arkın’a “Bugün seni güldüren ne oldu” desem, bana bakar ve yürümeye devam eder… Dikkate almaz ki. 🙂 Hele ki sayın mühendis, direkt sormadığın sürece hiçbir soruya cevap vermez!
Her hafta bir gün, bir önceki haftanın kritiğini yapmalıymışız. Bu aslında iş yeri için mantıklı da yine bizim eve oturtamadım. Tanıyorum kendimi, başlarım “sen şunu yaptın, bunu dedin” diye, durduk yerde arıza çıkarırım. Yok yok, hiç bize göre değil. Onun da elindeki tez güçlü: “Bu hafta neler pişirdin” dese, verecek cevabım olmaz!
Birlikte değişik bir şeyler yapmak güzel fikir, harika da çok zor. Yani Irmak son dakika annemde kalmak isteyince biz de en yakın mekana ya da arkadaşımıza kaçıyoruz. Hatta genelde arkadaşlarımızı bize çağırıyoruz. Bir de zevkler farklı. Sinemaya gitsek, istediğimiz filmler farklı. Böyle iyiydi sanki. Ah bizde de şöyle bir plan var aslında, iki gün baş başa bir yere gitmek. Bakalım başaracak mıyız? Daha hiç yapmadık… Sadece bir gece anneme bırakıp şehir dışında bir düğüne gitmiştik. 24 bile bırakmadık. Artık büyüdü, denemek gerek. O dünden razı da, su koyan benim.
Geri kalan öneriler tahmin edeceğiniz üzere. Birbirinizi anlamak, özür dilemek, özgür alan yaratmak, güvenmek.
E hepimiz bir şekilde yapıyoruz. Ama ben hep aynı yerde çuvallamaya, aynı konu yüzünden tartışmaya takığım. Bir de psikoloğum da söylemişti. Bizim ilişkinin dinamiği bu. Hani üç gün tartışmasak, sorun var sanıyoruz.
Ancak şaka bir yana, biliyorum ki çözmem gereken meseleler var. Aslında bunu yapıştım. Yine aynı konu gündeme gelince “Bilerek yapmıyor, aslında şunu demek istedi” diye kendimi sakinleştiriyor, fazla tepki vermiyordum. Geçen gün Irmak’ın yanında verdiğim tepkiye üzüldüm. Tamam sonra açıkladım anne baba tartışır zaman zaman diye ancak asıl mesele benim. Adam aynı. Tepkileri aynı. Ben neden tam toparlamışken yine alıngan moda geçtim. Tetikleyen ne oldu? Yine kendi kendime neyin savaşını veriyorum? Çözmem lazım…
Diyeceğim o ki, evet bu tip yazıları okuyoruz da genellemelerle olmuyor işte. Kıskanç bir çifte “ayrı ayrı çıkın” dediğinizde verecekleri tepkiyi düşünün. Ya da aynı iş yerinde çalışan bir çifte “birbirinize gününüzü anlatın” dediğinizi.
Doğumdan sonra karı koca ilişkisine girmeyeyim hiç. Kelin ilacı olsa başına sürerdi bir zamanlar. Toparladık da, nasıl toparladık. İşte o uzun hikaye.
Olmuyor işte, kitaplarda yazdığı gibi olmuyor. Her ilişki kendi dinamiğini buluyor, herkes ayrı çözüm üretiyor.
Bir tek şuna sonuna kadar katılıyorum. Beraber eğlenin! İşte o çok şeyi kurtarıyor.