Böyle bir teknik yok. Sadece içinden sayıyorsun… Mesela bizde çok oluyor. Çünkü sürekli küçük şeylerle oynanıyor. Gerek Littlest Pet Shop (Minişler), gerek Shopkins, gerek Sylvanian Families… Aksesuarları ufak ötesi, hepsi birbirine girdiğinde ayıklamayı geçtim, bir yere giderken aynen şu cümleler uçuyor havada:
– Kendilerini al ama aksesuarları alma.
– En küçükleri evde bırak sonra tatilde oyuncak aramayalım.
– Tamam madem yanına alıyorsun, kaybolursa o zaman şikayet etme.
Ah bu son cümle yanlış, biliyorum. Ama insanım ve fırlıyor ağzımdan işte. Nitekim sabahtan beri mor, kalp çerçeveli bir miniş gözlüğü arıyoruz. Neden arıyoruz? Çünkü dün sahile götürmüştü. “Ama bak kumda kaybolabilir, benim küpemle yüzüğümü hatırla, bunlar da kaybolur” dedim de dedim. Dinletemedim. “6,5 yaşında bir genç kızım ve bana karışamazsın” deyince bıraktım ipin ucunu. Eh şimdi de gözlük arıyoruz işte.
Annem de bana derdi. “Beni dinlemiyorsun, bir şey olursa anne diye ağlama…” Ben, “anne diye ağlama” demiyorum fakat “şikayet etme o zaman” diyorum. Çünkü ortada bir sürü oyuncak varken, zaten kaybolma ihtimali yüksek olan bir yere o oyuncaklardan biri götürülmüşken ve kayıpken ufacık bir gözlük için ağlaması bende tansiyonu zıplatıyor. “Ağlama” demiyorum, “Bunun için ağlanır mı” da demiyorum (ki içimden geçmiyor değil…), onun üzüntüsü, yaşayacak ve geçecek. Ağlayıp rahatlaması lazım. Ben o sırada dışımdan “Bazen eşyalarımız kaybolur, benim kaybettiklerimi düşün, evet üzülürüz fakat geçer işte…” desem de içimden bildiğim bütün dillerde 10’a kadar sayıyorum. Az önce geldi, “Aman anne zaten başka miniş gözlüklerim de var, üzülmeyeceğim” dedi. Dedi de inanmadım. İçin için üzüldüğünün farkındayım. Birazdan tavuk gibi başım aşağıda popom yukarıda evde oyuncak arayacağımı da biliyorum. Kıyamıyorum. Oyuncaklarını sevmemin yanı sıra onun üzülmesine kıyamıyorum işte.
“Bu da sana ders olsun bir daha sahile götürmezsin” demek geçse de içimden, söylemiyorum.
Zaten bu minik oyuncaklarla ilgili yazacaktım, şimdi hazır gözlük kaybolmuşken dedim bekletmeyeyim. Neyse ben kaçayım da şu mor, kalp çerçeveli gözlüğü aramaya devam edeyim. İçime dert oldu.
Öyle işte. Oturup yazmak istedim. Sizde de vardır “kayboldu” sıkıntısı. Kaybolanlar oyuncak olsun, dertler bunlar olsun. Hadi ben kaçtım aramaya…