Pazar gününü evde değil dışarıda geçirmek daha çok işime geliyor. Çünkü evdeysek bu aşağıdakileri mutlaka yapıyorum. Mutlaka 🙂
- Sürekli evi toplayacağım diye düşünüp, diken üstünde oturmak. Ama bir türlü de istediğin gibi yapamamak.
- Çocuğun pazar banyosu şimdi mi olsun, sonra mı diye huzursuz olmak, onu da huzursuz etmek. (Banyodan sonra çıkılmayacağı için bu mevsimde, akşama ertelemek en iyisi.)
- Of yarın okul var, of yarın iş var söylenmelerinden kaçmak. (Ben de yapıyorum aynısını.)
- Televizyonun başına yapışmamak, yapışanlarla kavga etmemek.
- Ne yaparsan yağ aklını ev ile bozmak. Kalkıp kalkıp bir şeyler yapmak.
- “Offf ama benim tek pazarım” cümlesinin duymamak. Benim beş tane var sanki!
- Yapılacaklar listesi hazırlamak. Yemek, iş, toplantı, arkadaş, ziyareti.. O akıldan geçenler durmaz, duramaz.
- “E ama sıkıldım ben kalkın oturduğunuz yerden” diye söylenmek…
- “Sen işe gidip sosyalleşiyorsun, ben toplantım ya da işim yoksa eğer evdeyim, kalk da biraz insan görelim” diye dır dır etmek. (Hah işte bunu eskiden çok yapardım.)
- “Ama hep koltukta yatıyorsun” cümlesini kurup evde bir çeşit gerilim filmine neden olmak.
Mesela şu an. Aslında ben Bauhaus’a gitmeye hiç hevesli değildim. Baktım ki evde koltukta yatan yatana, televizyona yapışan yapışana, dedim “bugün evde geçmez.” Hadi bakalım. Pazar akşamüstü sendromu olmadan, ertesi haftanın gerginliği değil, heyecanı ile dolu bir pazar olsun. 🙂 Pazartesi sendromu da hepimizden uzak olsun….