Nispeten daha iyi geçmiş dün “yemek” konusunda. Meyve sebve yemese ve sırf hamur işine kafayı taksa bile, en azından aç değil. (Gonca Abla iki sivribiber iki de salatalık vermiş. En azından biraz yeşillik girmiş bünyeye)
Komik çocuk. Bu aralar peynirli pide (çeyrek) ya da lahmacun (yarım) dışında bir şey yemiyor. O lahmacun yedikçe benim midem yanıyor resmen. Haftasonu 9 günlüğüne tatile gidiyoruz. Yanımıza 15 lahmacun falan almamız gerekiyor Onları tek tek sarıp buzlukta götüreceğiz Çanakkale’ye. Bizim köyde ne lahmacuncu var ne de pide bulabileceğimiz bir yer.
Çocukla tatile giderken 500 maddelik yanına alacaklar listesi yap deseler aklıma gelmezdi lahmacun ya da pide. Komik insan işte.
Bazen de korkuyorum. Şimdi yesin diye çok mücadele veriyoru. Ya böyle yapa yapa ileride kilolu bir genç kız olmasına neden olursak? Umarım ama umarım ne ergenlik çağında fazla kilosu olur ne de ileriki yaşlarda. Sadece beni suçlayacak çünkü. Sen dayadın yemeği, sen dayadın sütü diye… Neyse şimdi konuyu kapatıyorum, bu ayrı bir yazı konusu çünkü.

Can kızım, bu aralar sürekli huy değiştirmekle meşgul. Mesela biz evde yokken sabahları 08.30’da kalkıyor. Ki, 10’dan önce uyanmaz normalde. Aslında bu durum gayet iyi. Çünkü tatilde de ne kadar erken kalkarsa o kadar eken kahvaltısını eder ve öğle sıcağına yakalanmadan o kadar çok denize girer. Geç kalkarsa sadece bir saat için denize gitmek zor olacaktı. Onu da eve geri sokamayacaktık.

“BARDAKTAN SU LÜTFEN”
Bir de eve dönmeme isteği başladı. Annemlere gittiğimiz zaman “ben burada kalacağım” diye ağlıyor. “Tamam, sen kal. Biz de eve gidelim” dediğimizde kabul etmiyor. Kapıdan çıkmadan önce biraz daha zaman geçirebilmek için mutlaka bir bardak su istiyor. “Anneanne, bardaktan su veriri misin lütfen?” Üçtür yapıyor bunu, devamı gelecek mi çok merak ediyorum? 🙂
Bizim apartmana girdiğimizde de “ben bizim evimizi sevmedim, anneannenin evini sevdim” diyor. Ben de ısrarlar aynı cevabı veriyorum: “Ama taşınmadan önce seni buraya getirdim ve sen çok sevdin, uydurma. Hem burda senin oyuncak odan var ama anneannede yok.” Zaten bu diyalog bittiğinde eve girmiş oluyoruz. İçeri girdiğimiz anda koşuyor oyuncaklarının yanına.
Pazarlıkta da üstüne yok. Dün gece olmuş saat 23.45, bana “yatmam” diyor. “Tamam. Ben senin yatağında uyumak istiyorum. Gelmek istersen görüşürüz” dedim. 5 dakika sonra yanımdaydı. Sonra aramızda geçen konuşma aynen şöyle:  
Yatacağım ama altımı değiştirme
– Olmaz, popon yara olur bezini değişmezsek
– Tamam ama saçımı toplama
– Ama çok terlersin hasta olursun
– Tamam ama bana şarkı söyleme, masal anlat
– Peki. Gel sana tilki ve leyleği anlatayım.
– Hayır. “Başlıklı kızı” anlat
– Bir varmış bir yokmuş…

Tatlı cadım benim. Çok özlüyorum onu. Akşam eve uçarak gitmek istiyorum. Bir saniye bile o kadar önemli ki… Ama o da alışacak. Benim çalışmamın ikimizin için de daha iyi olacağını o da zamanla görecek. Offf, kokusu geldi yine burnuma…

Ne kadar iştahsız olursa olsun, iş çikolataya gelince akan sular duruyor! İşte profiterol sonrası Irmak.

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Devamı

post-image
Biz

Çok içimden geldi…

Yıl 1999, 21 yaşındayım. Sabah Gazetesi’nin Bayan Sabah ekinde köşe yazıyorum. Sunulan fırsata bakar mısınız? (Gerçi herkese sunulmuyordu, kendimi de ezmeyeyim şimdi burada…) Aylarca...
devamı