Biz Seminer

Pes etmek yasak

banu

Bugün 3 can kadını dinledim. Banu Tozluyurt, Özge Uzun ve Ebru Üzümcü… Kadının Adı Var dediler.

Aslında ne kadar güçlü olduğumuz, istersek her şeyi başaracağımızı konuştuk. Bir kadın isterse neler yapabileceğini…

Bunu biliyoruz. Ancak işte bazen hepimiz dibe vurmuyor muyuz? Kendi adıma söyleyeyim, ben de tıpkı Özge’nin anlattığı gibi dönem dönem dibe vuranlardanım. Yorulduğumda, usandığımda kapanırım. Sonra kendime gelirim ama ille de dibi görürüm. Bazen “neden her şey bazıları gibi önüme tepsi ile sunulmuyor” diye isyan bile ederim. Çünkü her şeyi mücadele ile elde ettim. Arkın’la yıllar süren, çok ayrılıp barışmalı bir ilişkinin ardından evlendik, iş konusunda yıllarca hafta sonu çalışıp hafta içi izin yaptım, onca torpile, onca haksızlığa göz yumdum, tam 10 yıl sonra istediğim yere geldim. Bir zamanlar bir derginin Yazı İşleri Müdürü olma hayalini kurarken, bir bakmışım, olmuşum… (Oldum da ne oldu, o ayrı mesele 🙂 ) Sonra hamile kalma mücadelesi… Anne olup da işi bırakınca başka mücadelem başladı. Önce “çalışmayacağım” dedim, bunu kabul ettirmeye çalıştım. Ardından, “evden çalışacağım, çocuğuma bakması için kimseye minnet etmeyeceğim, kimseye emanet etmeyeceğim” ısrarım… Bunu Arkın’a, sonra “evde oturmak için mi onca sene emek verdin” diyen aileme, çevremdekilere kabul ettirmek öyle zor ki…

3.5 senedir süren mücadele yeni yeni sonuç veriyor. İstesem daha kısa sürer miydi? Sürerdi. Ancak her şeyi “doğru” yapmaya çalışınca, uzadı. Engeller, arada pes etmelerim de süreci yavaşlattı. Eski gazeteci, şimdi free lance editör, blog yazarı olarak yeni bir şey yapmaya çalışıyorum kariyerimde. Kolay mı? Zor. Ama imkansız değil.

Herkes evden çalışmayı kolay zannediyor. Ancak daha az önce Irmak’la çatıştık. İş telefonu geldi, hep rica ediyorum “lütfen bak iş, lütfen izin ver” diye. Dinlemedi. Bağırdı. Ben konuşamadık. Sonra çatıştık… Konuştuk. Açıkladım. Aslında iş yaptığımı, fakat işe gitmeden yapmaya çalıştığımı yeniden anlattım. Koca, ailem, evdeyim diye hep boşum sanıyor. Toplantım var dediğimde, “aman başka zaman gidersin” yorumu geliyor. Evden çalışıldığına ikna etmek öyle güç ki. Ayrıca evdesin ya, tüm ev işi de senden bekleniyor.

Bugün, bu yazıyı yazmadan önce düşündüm. Acaba dedim Arkın bunu yapabilir mi? Hayır, yapamaz. Sırf o değil, başka hiçbir erkek yapamaz. Kadın güçlü. Kadının pes etmeye hakkı yok. Hele bir annenin, pes etmeye hiç hakkı yok. Mücadelem sadece kendim için değil ki… Eskiden risk almaktan korkmayan ben, şimdi Irmak’ın geleceği de söz konusu olduğu için bir adım atmadan önce 20 kez düşünüyorum.

Bunu neden mi yazdım?

Çünkü mesajlar geliyor. “Aman hayat sana güzel”, “Açmışsın bir Facebook sayfası,bir blog, iş olmuş, bala bak”, “Ooo Allah yürü ya kulum demiş” ve türevleri mesajlar geliyor. Yok, bu yazdıklarınızın hiçbiri olmadı. Hep bir mücadele ile geçti. İstediklerimi elde etmek için hep çalıştım. Hamile kalmak için bile yaşadıklarımı daha yeni paylaştım ya…

Şikayet değil bu, yanlış anlamayın. İnsan bazı şeyleri tırnaklarıyla kazıya kazıya elde edince, daha kıymetli oluyor. Daha farklı bakıyor her şeye. Son zamanlarda moralim bozuktu. Hatta gerçekten bazı şeylerin peşini bırakmayı bile düşünüyordum. Bugün güzel bir tokat yedim. Gerçeği gördüm.

Pes etmek yok. Çıktığımız yola devam. Mücadeleye devam. Engeller bize ilham olsun, engeller bize güç versin, onları pozitife çevirelim… Artık odaklanacağım tek şey bu.

Bugünkü söyleşide bir ayna konuşması vardı. Aslında kızıyla konuşan, üzülmemesi gerektiğini anlatan annenn önüne birden ayna koydular. Kızına söylediklerini, şimdi kendine tekrarla diye… Gözyaşlarımı tutamadım. Çünkü ben öyle çok ayna konuşması yaparım ki. Baktım ki kötü gidiyor, baktım ki engeller bir bir çıkıyor, geçerim aynanın karşısına, konuşurum kendimle. “Bunu da yapabilirsin Şebnem. Sabret Şebnem” diye.

Ve evet, şanslıyım. Sadece ben değil, hepimiz şanslıyız. Evlatlarımız iyi olsun, onlar sağlıklı olsun, işte o zaman biz dünyanın en şanslı insanlarıyız zaten.

İyi ki, ama iyi ki gitmişim. Siz de takip edin. Bir sonraki söyleşiyi kaçırmayın… Söyleşide bahsedilen muhteşem kadınlardan burada söz etmeyeceğim, o zaman büyüsü kaçar… Bende büyük etkisi oldu. Bu nedenle de hemen paylaşmak istedim sizlerle…

Diyorlar ki: “3 kadın: İnsanlık kadar yaşlı, gelecek kadar keşfedilmeyi bekleyen, eski acılardan yeni kahramanlıklar yaratmak isteyen. 3 kadında her kadının utancı, isyanı, istekleri, korkuları. Herkes gibi istiyorlar iyi bir işleri olmasını, keklerinin kabarmasını, çocuklarının iyi okullara gidebilmelerini, eşlerinden iltifat duymayı, dolmuştaki tek yolcu olmaktan korku duymamayı, girişimde bulunacakları zaman cesaretlendirilmeyi, suçluluk duymadan kendilerine zaman ayırmayı.

3 kadın, 181 bin çocuk gelinin, 24 milyon istismara uğrayan çocuğun hem zanlısı, hem koruyucusu. Bu üç kadından biri Ünzile ise, biri sizsiniz, biri de biziz.”

 

 

 

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Devamı

post-image
Biz

Çok içimden geldi…

Yıl 1999, 21 yaşındayım. Sabah Gazetesi’nin Bayan Sabah ekinde köşe yazıyorum. Sunulan fırsata bakar mısınız? (Gerçi herkese sunulmuyordu, kendimi de ezmeyeyim şimdi burada…) Aylarca...
devamı