İki hafta önce “bu sinir, stres yeter, kesin tiroidlerimde bir şey var” dedim doktora koştum. Zaten yıllardır antikorlarım yüksekti ve her an tiroid hastası olabilirdim. Her türlü test yapıldı, sonuç normal. Unutkan olduğum için B12 testi de yaptırdım. Onun sonucu da üst sınıra yakın çıkmasın mı? O kadar şartlanmıştım ki bir şey olduğuna, çok şaşırdım sonuçları alınca. Rahatlayacaktım sanki bu sinirin, endişe halinin bir şeye bağlanmasıyla… Bir ilaç alınca bitecek sanıyordum.
Her zamanki gibi ortaya çıktı ki, temel sorun: Stres. Duyguları en üst ya da alt sınırda yaşamak, her şeyi kafaya takmak. Nedeni bu!
Kaç aydır gece sıçrayarak uyanıyorum. Hatta anneme itiraf ettiğim için buraya da yazabilirim, birkaç gece “beni hastaneye götür, nefes alamıyorum” diye bağırmışım Arkın’a uykudan fırlayıp. Ağlamışım. Korkmuş. Hatırlamıyorum.
Kimsenin hayatı kolay değil. Herkes türlü dertlerle uğraşıyor. Hep diyorum. Önce sağlık olsun gerisi zaten düzelir. Fakat gördüm ki bunu derken kendimi de yiyip bitirmişim ben. “Takmıyorum” dediğim her şey iliklerime işlemiş. “Kızmadım” dediğim insanlara düşman kesilmişim! Yok yere yormuşum kendimi. Olmayacak şeylerin peşinden koşmuş, sırf bir işe yarıyorum diyebilmek için nefret ettiğim ortamlara dalmışım. Oysa daha erken koyulsaydım şimdiki yola, belki daha farklı olurdu her şey. Bunun için de kendimi iki cümle ile teselli ediyorum.
1. Zararın neresinden dönsen kârdır.
2. Her şeyin bir zamanı var.
Peki ben ne yaptım stres seviyemin doruklara çıktığını bilimsel olarak fark edince?
Önce kendime zaman ayırmaya başladım. Onu da “paten kayarak” başardım. Çünkü bir baktım ki kendim için bir şey yapmayı bırakmışım. Öyle iyi geldi ki kaymak… Bu kadarını beklemiyordum açıkçası.
Irmak’la bir kere, akşam indik sahile. Genellikle sabah onu okula bırakıp kayıyorum. Ya arkadaşım Azra ile ya da yalnız. Birkaç kere de annem yürüyerek eşilik etti bana… |
Bir de dışarıdan kötü görünecek farkındayım, ancak yazacağım: Hayatımdan birkaç kişiyi çıkardım. Çok inanmıyordum ancak nazara taktım kaç zamandır. Kimin “kötü göz”le baktığını görsem hayatımdan atıveriyorum. Sahte kimseye yer yok çünkü bu üç günlük hayatta. Sonuna kadar buna inanıyorum. O insanları mümkünse görmek istemiyorum sanal ya da gerçek hayatta.
Beni tanıyanlar iyi bilirler ki rol yapamam asla. Politik davranamam. İnsanları severim, arkadaş çevrem oldukça geniştir. Fakat… Birini sevmedim mi, bir daha asla ısınamam. Mutlaka da belli ederim duygularımı. Saklamam, saklayamam da… Gözlerini geçtim, suratına bakamam bir kere konuşurken.
İşte şimdi hatır gönül için de tutmuyorum hayatımda bu tip insanları. İzin vermiyorum ruhumu emmelerine. Siz de vermeyin. İçe ata ata her şeyi, vücut arıza çıkarıyor en sonunda! Ben ki “hayır” diyebilen bir insanım. Diyemesem kim bilir ne durumda olurdum!
Zaten hayat zor. Hele son günlerden bahsetmiyorum bile. Önümüzü göremiyoruz resmen. Birkaç yıl sonrası nasıl olacak diye düşündüğümde nefes alamıyorum. Irmak’ın geleceği için bu kadar endişeleneceğimi söyleseler, inanmazdım. Ve yalnız olmadığımı da biliyorum! Arkın yok iki gece. Irmak’la yalnız kalmaya alışmıştım aslında. Görünen o ki, alışmamışım. Gerginken olmuyormuş. Bu gece benim için uzun olacak. Nasıl huzursuz olduysam, uyuyabileceğimi sanmıyorum. Aklımda bin tane soru, bin farklı senaryo oturuyorum ekran karşısında…