Cimcirik & Ben

Uzun aradan sonra

Uzun zaman sonra buradan bayramda çektiğimiz fotoğrafımızla merhaba…

Eskiden haftada en az 3 yazı yazardım, burada paylaşırdım. Anlatırdım da anlatırdım. Durdum sonra… Hatta hthayat.com köşe yazılarımı bile eskisi gibi düzenli gönderemiyorum.

Daha önceleri, canım sıkkınken de yazardım. İşte sonra ne olduysa yazmamayı tercih ettim. Aslında bunda gelen yorumların da katkısı büyük. Acı ve üzüntü kıyaslamayı seven ve sen ne yazarsan yaz hep bir kulp bulanlar susturdu beni. Bir de eğlenceli yazılar aktarmak isterken bilgisayarın başına her oturuşumda hüzünlendiğim için de durdum.
Altı ayı geçmiş buraya yazmayalı. 2012’de açtığım, binlerce yazımın olduğu canım blog. Aksattım, biliyorum. Yapmamam gerektiğini de… Fakat işte biliyorsunuz tadım tuzum yok. O zaman da işte yazmak keyifli olmuyor ki…

Bugün karantinanın 73’üncü günü. 14 Mart’tan bu yana iki kez dışarı çıktım; o da Irmak’ın sokağa çıkma izni olduğu günlerde. A pardon yalan oldu bir de geçen Cuma gözüm çok şişince Veni Vidi’ye gittim. Hemen bizim köşeye… Onu çıkmaktan saymıyorum. Hava güzelken bahçeye iniyoruz, anne babaların izin gününde onları ağırlıyoruz.

Bu Covid 19 illetinde önce zaten zor günler geçiriyorduk. Yarın doğum günü olan, (27 Mayıs) canımın içi dayımı kaybettiğimizden bu yana hep bir yanım eksikti. 7 Şubat’ta kaybettik canım dayımı, hemen üstüne de eve kapandık. Ne birbirimize sarılabildik ne başka bir şey yapabildik. Dayımla yaşadığımız süreci, vedamı hthayat köşemde anlatmıştım. Buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.  Filmlerde görsem “amma abartmışlar” diyeceğim bir altı günün sonunda gitti canımın içi Edip Dayım…

Aslında uzun zamandır hastaydı, ciddi bir mücadele veriyordu da ben paylaşmayı sevmiyordum. Sakladım. Bu süreçte tabii “hayat size laylaylom” mesajlarına kızarak. Sosyal medya bir yandan harika bir şey diğer yandan da işte tek bir fotoğraftan ibaret sanılan hayatını bilmeyenlerden gelen yorumlar fena…

Karantina sürecinde de öyle oldu. Aslında şöyle başladı. Önceleri hep komik videolar paylaşmak istedim. Komik şeyler. Herkes yeteri kadar gergin ve üzgündü. Ama sonra yine “bir size bir şey olmadı” mesajlarından yine sıkıldım. Dışarıdan nasıl görünüyor bilmiyorum ama benim işlerim ciddi derecede etkilendi. Arkın yarım çalışma sistemine geçti, yarı maaşla. Haziran sonuna kadar da böyle devam edecek. Şimdilik böyle en azından. Umarım uzamaz süreç. Bunu da paylaşmayı, sürekli dile getirmeyi istemedim ben. Şu bir gerçek ki bu illetten etkilenmeyen yok. Geliri azalanlar, işini kaybedenler… Bütün bunları geçin; sevdiklerini yanlarında kimse olmadan uğurlayanlar. O nedenle de sürekli işte yaşadığımız sorunları dile getirmek doğru gelmiyor bana…

Düşünüyorum. Dayım birkaç hafta sonra gitseydi ne öyle bir cenaze olurdu, ne duasında tüm sevdikleri buluşabilirdi. Biz aslında günlerce hastanede yatıp kalkarken bu virüs varmış. Hatta Instagram ve Facebook’ta yazmadım sanırım ama ben hastalığı geçirdiğimizi düşünüyorum. Şubat sonunda bitmeyen öksürüğüm, tüm vücudumun korkunç ağrıması, Irmak’ın boğaz ve baş ağrısı, gidilen doktorlar, aldığımız ilaçlar… Daha mart başında domuz gribi ilacı içiyorduk anne kız. Arkın da iki gün işe gidememişti bütün vücudunda ağrı olduğu için. Tabii o zaman test yoktu bilinen vaka yoktu. Kesin konuşmamakla beraber geçirdiğimize inanıyorum. Ben ne öyle bir öksürük biliyorum ne de ağlatacak kadar eklem ağrısı. Keşke şimdi gidip “hadi bana test yapın, geçirmiş miyim” diyebilsem…

Bütün bu süreçte çok özledim. Her şeyi. Herkesi. Koşturmayı. Sevdiklerimi görmeyi. Annemin, yengemin en çok ihtiyaçları olduğu zamanda yanlarına gidememek düşündükçe kahrediyor beni. Gerçekten işi gücü düşünemiyorum bunlar aklıma geldikçe. Bir de işi gücü düşünsem ne değişecek? Sadece ben yaşamıyorum ki bunu! Sadece biz yaşamıyoruz ki!
İlk zamanlar bir yandan eğlenceli videolar çekiyor, diğer yandan da markalarla yazışıyordum. Hani belki evden farklı projeler yapabiliriz diye. Bana cevap gelmedikçe durdum her zamanki gibi. Ya da baktım ki bu sektördeki bazı gerçekler hiç değişmeyecek. Kilitledim kendimi. Bazen kilitlemek de iyidir. O da gerekiyor bünyeye. Ne zaman ki enerjimin geri geldiğini hissedeceğim, işte o zaman yeniden aynı hız başlayacağım. Şimdi değil…

Bir de hep söylüyorum; kendimi dinlemek bana iyi gelmedi. Evet bu aslında çok güzel bir şey de mecbur kalınca değil. İstediğim zaman bunu yapabilmeliyim, “evde kalmak zorunda olduğumda” değil.  Çok kitap okurum sandım, başladığım kitabı bitiremedim! Diğer yandan yıllık kontrollerime gidememiş, mamografi çektirememiş smear testi yaptırmamış olmak da geriyor beni. Her şey düzelmeye başladığında ya da yavaşladığında, Haziran ortası gibi o işi de yapmayı düşünüyorum.

Ben böyle evle cebelleşirken uzaktan eğitime adapte olma süreci vardı bir de. Aslında çocuklar bizden çok daha iyi uyum sağlıyor. Irmak her zaman çalışkan, sorumluluk sahibi bir çocuk oldu. Okul da (KALEV İlkokulu) bu süreci şahane yönetti. Buradan kendilerine bir kez daha teşekkür ederim. Ancak tıpkı diğer çocuklar gibi süre uzadıkça o da sıkıldı. Her zaman konu tekrarı yapan, uygulamalar, test kitapları ile öğrendiklerini pekiştirmesini sağlayan ben bile “dur” dedim. Enerjisi düşük olduğu zamanlarda, canı istemediğinde “derslere girme” de diyorum. Ki zaten okul bu konuda çok anlayışlı ve çocuk odaklı. En çok çocuklara zor oldu bu dönem. Sosyal hayatlarından tamamen uzak kaldılar. Her ne kadar sürekli oyun oynasak da elimizden geleni yapsak da arkadaşları gibi olamıyoruz. E bir de yani bazen tutamayıp kendimi “ama Irmakkkkk” diyorum. Neyse ki teknoloji sayesinde görüntülü konuşabiliyorlar. En yakın arkadaşıyla birbirlerini Google Hangout’tan arayıp karşılıklı resim yapıyorlar. Bu konu zaten tek başına bir yazı konusu. Bir gün uzun uzun anlatmayı çok isterim.

Karı koca ilişkisiyle ilgili çok paylaşım yapan biri olarak şunu da eklemem gerek ki, korktuğum gibi geçmedi. İlk günlerdeki panik halim bizi başta gerse de sonrasında güzel idare ettik. Ediyoruz da. Tabii ki anlık parlamalar yaşandı fakat toparladık. 72 metrekare evin içinde kaçacak yer bulamayacağız zannederken geçirdik günleri. Çoğu zaman da oyun oynayarak. Irmak’la oynuyoruz evet de sürekli tavla oynamaya başladık. Bakıyorum ki tartışma çıkacak, hoop alıyorum tavlayı geçiyorum karşısına. Bu da tek başına bir yazı, hatta kitap konusu…

Tabii ki sürekli şükrediyorum. Ben zaten her zaman sahip olduklarıyla mutlu olan, kıymet bilen biriydim. (Her ne kadar bazıları öyle görmese de de!) Şimdi daha da çok şükrediyorum ancak bu üzülmemi engellemiyor. Sonuçta insanım, maddi manevi dengeler alt üst oldu, endişelerimi arttı.

Hiçbirimiz önümüzü göremiyoruz ki şu an.

Siz plan yapabiliyor musunuz?

Hayal kurabiliyor musunuz?

Eylülde her şeyin düzeleceğine inanıyor musunuz?

Ah unutmadan yazayım. Bu süreçte ilk yaptıklarımdan biri sürekli felaket senaryoları gönderenlerin mesajlarına bakmamak oldu. Bazı insanlar vardır hani, hep bir korku senaryosu paylaşırlar ya. İşte onlardan koşarak uzaklaştım. Bunun dışında birçok şeyi istediğim için değil mecbur olduğum için yaptığımı fark ettim; onları düzenlemeye çalışıyorum.
Marketten aldığım yoğurdu yeniden silmeden buzdolabına koyacağımız günleri bekliyorum.
Bu eve çamaşır suyu hiç girmemişti. Şimdi paket paket var. Yeniden evden çıkacağı günü bekliyorum.
Oturmaya bahçeye inip geldikten sonra her şeyi anında makineye atmadığım, ellerimizin kolonyadan perişan olmadığı günleri bekliyorum.

Hepsinden önce sevdiklerime sarılacağım günleri dört gözle bekliyorum.

Yazabilirim sandım ama işte yine tıkandım görüyorsunuz değil mi? Daldan dala atladım. Duygularımı aktaramadım. Aklım bugün doğum günü olan annemde. Buruk annemde. Yarın da kaybettiği kardeşinin dayımın doğum günü çünkü. Sabah doğum gününü kutlamak için aradığımda konuşamadık ki zaten uzun uzun. “İyi ki” dedim “iyi ki benim annem olmuşsun…”

Neden yazamıyorum cidden bilmiyorum. Sosyal medyada eğlenceli olabilirken iş yazmaya gelince neden tıkanıyorum, çözemiyorum!

Neler yazmayı planlıyorum bilgisayar başına oturunca, ama neler yazdım… İnsan bazen cidden toparlayamıyor demek ki!
Bu da böyle açılış olsun yeniden.

Gerisi güzel gelir.
Evet evet güzel gelecek.
Her şey de güzel olacak…

 

Doğum günün kutlu olsun dayıcım. İyi ki benim dayım oldun. Seni çok seviyorum; bizi duyduğunu biliyorum…

2 Yorum
  1. Melike 4 yıl ago
    Reply

    Güzel yazınız için elinize sağlık gerçekten baya bi ara vermişsiniz. Sizi tekrardan buralarda görmek güzel. Paylaşımlarınızın devamını diliyorum kolay gelsin..

  2. istanbul villa 4 yıl ago
    Reply

    Harika bir annesiniz gerçekten! Severek takip ediyorum sizleri! – Merve

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Devamı

post-image
Biz

Çok içimden geldi…

Yıl 1999, 21 yaşındayım. Sabah Gazetesi’nin Bayan Sabah ekinde köşe yazıyorum. Sunulan fırsata bakar mısınız? (Gerçi herkese sunulmuyordu, kendimi de ezmeyeyim şimdi burada…) Aylarca...
devamı