Merhaba ben Aliye,
30 yaşında, Adana’da yaşayan, 3,5 yaşında bir kız çocuk annesiyim. Ben kendini bildi bileli okuyan, çalışan, beyaz yakalı bir şehir insanı olmaya güdümlenmiş bir kadınım.
Bana yeten bir gelirim, sosyal yaşamım, zevklerim ve tercihlerim var. Hayatım boyunca kendime yeten, güçlü bir kadın olmayı hedefledim. Hayatımı bu plan doğrultusunda kurgulamaya gayret ettim. Neticede bu bana kendi tercihlerimi yapma ve yaşama konusunda çok yardımcı oldu. Çalışmayı, iş hayatının içinde olmayı her zaman çok ama çok sevdim. Ta ki çocuk sahibi olup da; çalışan bir anne olarak kendimi her şeyi yarım yapıyormuşum gibi hissedene dek.
Bundan tam 3,5 yıl önce kızım Duru’nun gelişiyle anne oldum. Bana Duru’nun doğduğu an ne hissettiğimi sorsanız; sanırım “farkındalık” derdim. Zira o dakikadan sonra hayatımın bir daha asla aynı olmayacağını da, bir daha asla aynı kadın olmayacağımın da gayet farkındaydım.
Bana kalırsa annelik; bir kadının hayatındaki en keskin dönüm noktasıdır. Beyniniz farklı çalışmaya başlar, ilgi duyduğunuz diğer her şey anlamını yitirmiş gibidir. En azından bende aynen öyle oldu. Uzunca bir süre, dünyanın sadece kızımdan ibaret olduğunu sanarak yaşadım. Duru’nun doğumu ile birlikte, o güne kadar sahip olduğum ne kadar sıfat varsa, hepsini rafa kaldırmış ve sadece “anne” olmuştum.
Doğumdan sonra Duru altı aylık olana kadar hep evdeydim. Bu süreçte kızıma yardım almadan tek başıma baktım. Çalışmayı istiyordum, çok da özlüyordum. Fakat, kızıma yeterince zaman ayıramamaktan, ona yetememekten korkuyordum. Hastalandığında ne yapacaktım? Hem ev hem bebek hem iş birlikte nasıl yürüyecekti? Uykusuzlukla nasıl başa çıkacaktım? Kazandığımı bakıcıya vereceksem çalışmanın ne anlamı vardı? Eşim yeterince destek olacak mıydı?
Bunlar gibi daha nice soru kafamda dönüp duruyordu. Aynı zamanda çalışma gerekliliği de giderek kendini hissettirmeye başlamıştı. Tek maaş ile ev geçiniyordu ama açıkçası her ay sonunda evdeki gerilim de yükseliyordu. Derken iyi bir iş teklifi aldım. Çok yakın bir aile dostumuz Duru’ya bakmayı kabul etti. Ben de böylelikle tam zamanlı olarak, haftanın beş günü çalışmaya başladım.
İşte o zaman “çalışan anne” olmanın ne demek olduğuna dair bir fikrim olduğunu zannederek yaşamakta olduğumu, o çarkın içine girince idrak edebildim. O zaman anladım ki çalışan anne olmak; hem bedenen, hem ruhen, içindeki nükleer enerjiyi optimum fayda ile -belki de maksimum düzeyde- kullanmanı gerektiren, en ufak bir tökezlemeyi kabul etmeyen, zaman zaman keyif kaçırıcı, oturup düşündüğünde tatmin edici ama her koşulda yorucu bir serüvendi. Bir yanın kariyer basamaklarını tırmanmak isterken, bir yanın çocuğunun en güzel çağlarını kaçırdığını düşünüp üzülmekti. Kendini sürekli vicdani bir muhasebenin içinde bulmak, iş yerindeyken telefonuna düşen “kızın bugün desteksiz ayakta durdu annesi” mesajı üzerine tuvalete koşup ağlamaktı. Çocuğun hasta olduğunda süklüm püklüm izin istediğin müdüründen “siz bu çocuğa bakamıyorsunuz galiba” lafını duyup, sinirden ve üzüntüden kalbin patlayacak gibi de olsa sessiz kalabilmekti.
Çocuklar için sözcükler, belli bir yaşa kadar, bir erişkin kadar anlam ifade etmez. Çocuk dediğin düzdür, Hatice’ye değil neticeye bakar. Bu sebeple, her fırsatta ona kendisini çok sevdiğini ve önemsediğini de söylesen, o arabaları çarpıştırırken “bammm” diyemiyorsan, uf olunca küçük parmağını öpemiyorsan eksik kalıyor bir şeyler. Bundandır ki çalışan annenin hep bir endişe kemirir içini. “Uf oldu da olabildim mi yanında, öpebildim mi o küçük parmağı?” diye sorgular durur kendini.
Ben de çok sorguladım. Çokça yetersiz ve beceriksiz hissettim. Evde aksayan işler, yeterince destek göremediğini düşündüğün koca ile bitmeyen çekişmeler, uykusuz geceler, iş yerinde öğleden sonraları bastıran dalgın haller ve sürekli düşündüğün “ne yedi, ne kadar yedi, kaç saat uyudu?” soruları ile aklının kaldığı bir çocuk…
Ne kadar çalışan, para kazanan kadın da olsan bizim toplumumuz kadını hâlâ, önce annelik ile tanımlanmayı seviyor. En çok annelik üzerinden yargılıyor kadını ve en çok da annelik üzerinden yüceltiyor. Bunun bir kadın olarak bende yarattığı baskı öyle büyüktü ki; bazen kendimi olmadık insanlara; çocuğuma bakmak varken neden çalıştığımı anlatmaya çalışırken buluyordum. Kızıma dair içimde gelişen suçluluk duygusunu böyle böyle hafifletmeye çalıştığımı çok sonra anlayabildim. Tüm bunlar olurken sanırım yaptığım en büyük yanlış, benim de çalışan bir annenin kızı olduğumu unutmuş olmamdı. Benim annem de kendimi bildim bileli hep çalışmıştı. Fakat ben kendimi hiçbir zaman ne yalnız ne de eksik hissetmiştim. Aksine çok mutlu, çok dolu dolu ve annemin ihtiyaç duyduğum her an yanımda olduğu bir çocukluk geçirdim. Ve görebildim ki bugün olduğum kadın olmamda annemin çalışan bir kadın olmasının çok büyük etkisi var.
Bunun farkında vardığımdan bu yana biz kadınlara dayatılan, kafamızı ve vicdanlarımızı bulandıran, tam zamanlı/ yarı zamanlı annelik kavramları ile kendimizi yormanın bir anlamı olmadığını düşünüyorum. İhtiyaç duyduğumuz tatmini, bizim şartlarımızı bilmeden bize parmak sallayan insanların onaylarında değil de; çocuğumuzun giderek şekillenen karakterinde görmek, onun gözlerindeki mutlulukta aramak sanırım en doğrusu.
Çalışsan da, çalışmasan da, çocuğunu hayata hazırlayabiliyorsan, kısa bile olsa ayırdığın zamanı gerçekten ona konsantre olarak geçirebiliyor, ihtiyaçlarını hissedebiliyor ve karşılayabiliyorsan, aslında tam olarak annesin. Çalışsın ya da çalışmasın; kendi ayakları üzerinde dimdik durabilen, iki değil sekiz kolu varmış gibi her yere yetişebilen bir anne görebiliyor olmak çocuklarımız için bana kalırsa en iyisi.
Sonuç olarak, çoğunlukla zorlu, ama çocuğuna maddi ve manevi her koşulda yetebileceğinin güveni ile güzel şeydir çalışan anne olmak. Her ilişkide olduğu gibi; her anne ve her çocuğun ilişkisi de benzersizdir. Hayat bize ne getirmiş olursa olsun; çalışsak da çalışmasak da unutmamamız gereken tek şey; çocuklarımızın gözünde eşsiz birer süper kahraman ve başkaları ile kıyaslanmayı hak etmeyecek kadar da muhteşem olduğumuzdur.
Sevgiyle…
Görsel http://www.thebump.com/a/working-mom adresinden alınmştır.
Kesinlikle çok güzel açıklamışsınız Aliye hanım. Biz öncelikle çalışan kadınlar oluyoruz, sonrasında da çalışan yoğun anneler oluyoruz. Ben de bu yoğunluğun çıkış noktasını çocuk bakıcısında buldum. Çünkü çalışan yoğun anneler için gerçekten çok önemli kişiler çocuk bakıcıları. Kafam rahat, çünkü güvenilir bir çocuk bakıcısı buldum. Siz de ne zaman ihtiyaç duyarsanız tavsiyemdir https://teyzesizsiniz.com/