Biz Cimcirik & Ben

Bir dırdır ki sormayın

Bazen, bazen diyorum bence beni denemeye, sinirimi test etmeye çalışıyor evdekiler.

Bu konularda araştıran, bakınan, soran, e-posta alan ben olduğum için, hafta sonu programlarından sorumlu devlet bakanı benim evde. Programı yapıyorum, sevgili ilgili iki kişiye söylüyorum, sonra beraber karar veriyoruz ve harekete geçiyoruz. Evden çıkışı saymayayım. Hani ikisini sanki zorla bir yere götürüyormuşum gibi. Tam giyindik derken, asansör kavgası başlıyor. Evet Irmak birkaç haftadır asansör korkusu yaşıyor ve bu Arkın’la benim kavga etmemize neden oluyor. Çünkü o zorla bindiriyor, ben “istersen merdivenle inelim” deyip, mümkün olan zamanlarda bindirmiyorum. Her zaman değil tabii. Bu korku geçecek biliyorum da, üstüne gitmiyorum. Arkın ise “korkusunu yensin” modunda. Hayır neyi kime ispatlıyor, onu anlamıyorum. Korku azalacağına artış gösteriyor. Bunu çözmek lazım.

Arabaya binişimiz ayrı olay. Arkın başlıyor adres sormaya. Bence, bilse de soruyor. Hani sırf beni denemek için bile olabilir. Araçta giderken telefona bakamayanlardanım, “ama kendin bak” diye diretiyorum. Bir de şu var tabii, bir kez yanlış söylesen ve yol şaşsa, sonrası Allah Allah. 🙂 Bendeki cevap öyle gelince arkadan “Babama yardım et” diyor Irmak. “Hah” diyorum, “Ne yaparsan yap çocuğun gözünde haksızsın ve öyle de kalacaksın.” İçimden “bu babamla benim aramda” desem de dışımdan “Canım bakamıyorum telefona biliyorsun” diyorum. Bu aralar Arkın’la birbirimize “düzgün konuş benimle” demeye de başladık bol bol. Türkçe değil, İngilizce değil, Almanca. İngilizce’yi de anlıyor cimcirik çünkü. İkimizde de bir sabırsızlık hali. Irmak’ta da ergenlik denemeleri başladı sanırsam. Yani yoksa bu kadar itiraz etmesinin başka bir nedeni olamaz. Olamaz değil mi?

Burada yiyelim mi?

Hayır.

Bak bir sergiye daha gidelim.

Hayır.

Atölyeyi beğendin mi?

Hayır. (Ben görmedim sanki yaparken parlayan gözlerini.)

Hadi yıkanma zamanı.

Hayır.

Uyku saati.

Hayır.

Yemek yiyoruz.

Hayır…

Buradan pasta alalım.

Hayır, buradan olmaz.

Arabada baba kız birbirlerine laf yetiştirirken dedim “Siz beni deniyor musunuz? Bu kadın ne zaman çıldıracak, ne zaman o ses kendinden geçecek diye test mi ediyorsunuz.” Kurabiyenin alınacağı pastane yüzünden tartışılır mı? Dolunay varmış, benim zaten kadınsal nedenler söz konusu, bir de ikisinde de Pazartesi sendromu belirtileri başladı, e ben iş yapamıyorum internet yavaş gibi gibi nedenler de var. Zaten aklımız kaçmış gündem yüzünden… Birbirlerine hakaret mesajları atanlar yüzünden… Böyle bir dolanıyoruz ama nasıl dolanmak. Çok şükür, kavgayla değil gülerek döndük evimize. Çay yaptık. Olmasını bekliyoruz. Çayla sakinleşiriz. Sonra ben kaçar kitap okurum biraz… Hadi çocuklar yorulduklarında, uykuları geldiğinde bunu yapıyor da, biz büyüklere ne oldu? Bizim derdimiz ne?

Bugün İstanbul’u dolaştık resmen. Karaköy’de gezindik. Galata Rum İlkokulu’ndaki İstanbul Tasarım Bienali’ne gittik, ardından bizim okula (Avusturya Lisesi) baktık, sonrasında Salat Galata’ya gittik. Sergi gezerken harikaydık, ancak yoldaki diyaloglarımızı görmeliydiniz. Özellikle Karaköy sahilde yürürken baba kızın restoranlar yüzünden tartışması (ikisi de açken asabi oluyor, ortadan toz olmak gerek o sırada) sitcom tadındaydı.

 

 

Mesela bu fotoğraf da bir işaret oldu. Karı-koca yaklaşık iki haftadır birbirimize öyle dırdırlanıyoruz ki, geçmişe gitmek iyi geldi bünyeye. Böyle bir sallandık mesela. İnsan çocuğuna kızdığı zaman 30 saniyede yumuşuyor, unutuyor da aynı şey koca – kadın için neden geçerli olamıyor? Mesela “Irmak ama benimle böyle konuşmamalısın” derken, kocaya neden böyle cümle kurulmuyor? O mesele neden uzuyor? Evlattan karşılık beklemiyoruz da kocadan resmen karşılık beklediğimiz böyle bir ortaya çıkıyor?  Çocuk “yorgunum” deyip koltuğa yattığında “aman dinlensin” derken, kocan yaptığında “sen benim neler yaptığımı biliyor musun da yorgunum diyorsun” cümleleri çıkıyor ağızdan. Yani aynı şey karşı taraf için de geçerli. Arkın şunu sormalı mesela. Irmak yemek yiyeceğimiz yeri beğenmediğinde neden “tamam” deyip durdum da, Şebnem’le tartıştım? Eve gelir gelmez oyun başına oturan Irmak’a sevgiyle izlerken, olmayan internette iş yapmaya çalışan Şebnem’i neden zorladım?

Ay daha yazayım mı?

Yazmayayım.

Gel de bu açılış fotoğrafındaki pozu beyle ver. Mümkün mü canım? Bir deyin bana. Dolunay mı var? Herhangi bir retro mu var? Gezegenler mi şaştı? Burçlar mı sapıttı? Biri içtiğimiz suya bir şeyler mi karıştırdı? Nedir bu sinir hali canım. Aaaaaa. Olmuyor ama…

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Devamı

post-image
Biz

Çok içimden geldi…

Yıl 1999, 21 yaşındayım. Sabah Gazetesi’nin Bayan Sabah ekinde köşe yazıyorum. Sunulan fırsata bakar mısınız? (Gerçi herkese sunulmuyordu, kendimi de ezmeyeyim şimdi burada…) Aylarca...
devamı