Biz Seminer

Çocuk doğduktan sonra anne baba ilişkisi

 

stork-with-baby

Arkın’la çok hata yaptığımızı biliyorum. Birbirimizi epey yıprattık doğum sonrasında. Toparladık evet de arada Irmak’ın önünde tartışarak devam ettiriyoruz bunu. Geçen gün Irmak su içerken Arkın onun oturduğu iskemleyi çekti. “Yapma” dedim. “Görmüyor musun?” sonra bir daha tekrarlandı. Ben cadılaştım sanırıım ki Irmak devreye girdi “Anne babam görmüyorsa sen söyleyebilirdin su içtiğimi” diye. Nasıl üzüldüm anlatamam. Okuyorum, araştırıyorum, seminerlere gidiyorum ama insanım ve hata yapmaya devam ediyorum. 10 kere tutuyorsam kendimi, 1’inde bunu başaramıyorum.

Nestle’nin İyi Büyüsün İyi Yaşasın platformunun desteğiyle Uykusuz Anneler’in düzenlediği seminerde dinlediklerimden “doğum sonrası cinselliği” yazmıştım. Sıra, Uzman Psikolog Fatma Tosuntaş’ın anlattığı “anne-baba ilişkisinde.” Keşke bu seminer ben doğurmadan önce olsaydı. Belki o zaman Arkın’la gergin süreçten geçmezdik. Hem semineri yazacağım hem de biraz iç dökeceğim. Uzunca bir yazı olacak. Kusura bakmayın…

Kendini sürekli eleştiren bir anne olarak İlk “yeterli anne” olmakla başlamak istiyorum.

Yeterince iyi anne olduğumu nasıl anlarım?

Anne baba olmak fedakarlık değil, sorumluluktur.  Fedakarca bir şey yapma her zaman karşılığını beklemeye sebep olur. Verdiğim şeylerin sorumluluğun aldığımda verdiğim şey gerçekten o zaman faydalı olur. Yeterince iyi anne, kendi duygu ve sevgilerine güvenen, bebeğiyle bir olabilen, bebeğini tanımaya odaklı, her bebeğin ihtiyaçlarının farklı olduğunun farkında olan, bir sorun oluştuğunda çözüm bulacağına güvenen ve sorumluluk alan annedir!

Yanlış inanışlar nelerdir?

  1. Sağlıklı bebek kilolu bebektir. (Ah şu dış sesler. Ah)

  2. Kilolu bebek annenin çocuğunu iyi beslediğinin göstergesidir. (Irmak kilo olarak hep alt sınırdaydı. Kendime yaptıklarımı bir ben bilirim bir de Allah)

  3. İyi anne çocuğunun her ihtiyacını karşılayan annedir.

  4. İyi anne bebeğini ağlatmayan annedir.

  5. Hemen bebeğe alışmalıyım.

  6. Daha önce hiç anne olmadım fakat en iyisini bilmeliyim ve hiç hata yapmamalıyım.

  7. Mükemmel anne olmalıyım. (Öyle biri var mı acaba?)

  8. Mükemmel ya da iyi anneler hiç sorun yaşamazlar.

  9. Bebek doğduğunda eski düzenimiz aynen devam etmeli. Eğer eski düzeni koruyamazsam, ben yetersiz biriyim.

  10. Bebekle ilgili hiç olumsuz duygu beslememeliyim.

Fatma Tosuntaş’ın konuşmaya başlarken söylediği “lohusalık döneminde erkeklerin eşlerine mutlaka destek olmaları” gerektiği idi. Bir süre kendilerini ikinci plana atıp, eşleriyle ilgilenmeleri tavsiye ediliyor. Tabii ki onlar da sorun yaşıyorlar ancak bir süre anneye destek olsalar fena mı? Çünkü anne hassas, alıngan… Erkeğin dile getirdiği bir sorun, farklı şekilde algılanabilir. Ki biz bunu yaşadık ne yazık ki doğumdan birkaç gün sonra. Doğum muhteşem bir duygu. Bir yandan da neymiş biliyor musunuz? “Bir kriz.” Bu krizi atlatmanın en güzel yanı da şuymuş: Anne bebeği beslemeli, baba da anneyi… Babanın anneyi beslemesi tabii ki duygusal olarak. İşte bu yapılırsa ilk zamanlardaki kaos, gerginlik ortadan kalkıyor. Çünkü hepimizde aynı telaş yaşanıyor: “Hayatım olduğu gibi devam etmeli, değişiklik olmamalı.” Oysa öyle mi? Düzen kurulması zaman alıyor. Bu zamanda da çiftlerin birbirine desteği bir gereklilik.

Alışma süreci

Bizlerin yaptığı en büyük hata ise şu: Gerek uyku saati gerek beslenmesi konusunda hep öğrendiklerimize bakarak karar vermek, onun yapması gerekenleri kafamızda oturtmak.  Mesela “şimdi şu kadar süt içmeli” demek gibi. Oysa bu bizim elimizde değil. Ve biz kafamızda ne kadar plan yapıyorsak ve bu planların dışında ne kadar çıkılıyorsa, bir o kadar artıyormuş endişe seviyemiz. Bu da aynen bebeğe yansıyormuş. Biz bebeğe alışırken bebek de bize bir alışma sürecinden geçiyor aslında. Ve evet ona zaman tanımamız gerekiyor.

Bu “endişe” meselesini çok yaşadım. Hâlâ da devam ediyor. Endişeli bir insanım. Irmak da öyle olmaya başladı. Benden yansıyormuş. Bu kendimi suçlamalarımı daha da artırıyor, itiraf edeyim. Kaygım azaldığı zaman o da daha rahat bir çocuk olacakmış.

Bir hatam da tamamen kızıma yönelmek oldu. Bunu yazmıştım daha önce. Sanki Arkın hiç yokmuş gibi davrandım. 24 saatim Irmak’laydı. Bunda ilk birkaç gün yaşadığımız ve benim sanırım halen atlatamadığım gerginliğin payı büyüktü. Ben Arkın’dan uzaklaştıkça, o da bende  uzaklaştı. Evet, bebeğin anneye çok ihtiyacı var fakat bu süreçte de anne baba birlikte olmalıymış. (Kafamı duvarlara vurmak istiyorum şu an)

Ve güzel bir çalışma yaptık. Tosuntaş bizi ikişerli gruplar halinde oturttu ve “birbirinize bakın” dedi. Biz Elif ile karşı karşıyaydık. Baktım, ama konuşmak istedim, dokunmak istedim. Güldüm. Konsantre olamadım. Bunu eşlerimizle yapmamız gerekiyormuş. “Bakıp onun duygularını anlamaya çalışmak.” Eve geldim, akşam denedik, Arkın bakmadı, bakamadı. Güldü. Konuşmaya çalıştı. Ama bakamadı. Şimdi her akşam deniyoruz. Bebeğimize de bakmalıymışız. Üşüdü mü, doydu mu. “Bakın” dedi Tosuntaş, “korkmadan bakın…”

“Konuşun, isteklerinizi anlatın”

Tosuntaş konuşurken bizim aslında nasıl krizler yaşadığımız çarptı suratıma. Oturduğum yerde gülüyordum ancak aslında ağlamak istiyordum. Çünkü “eşinizin ebeveyni olmayın” dedi. Güzel dedi de ben oldum bile. “Ayakkabılarını kaldırdın mı, Irmak’ın suyunu doldurdun mu, banyonun ışığını kapattın mı? Yeter artık televizyon seyretttiğin çocukla oyna biraz…” O kadar çok anne moduna girmişim ki, resmen ebeveyni olmuşum kocamın. Keza o da. Öyle sormamamız gereken sorularla yaşıyormuşuz ki…

Tosuntaş dedi ki, “Konuşun. Birbirinize isteklerinizi anlatın.” Ve söylediklerine göre birbirimize liste yapmalıymışız istediklerimize dair. Karşılıklı. İki haftada bir de bir maddeyi yerine getirmeliymişiz. Bunu denemek istiyorum, bakalım ne kadarını başaracağız.

Meğer biz ne sorunlar yaşamışız. Benim arada bir durup dururken parlamalarımın altında neler yatıyor, artık az çok görebiliyorum. Evet şimdi idare ediyoruz ancak en kısa zamanda bir çift terapistine gitmek istiyorum. Bizi içten içe yiyen sorunlar büyüyecek ve karşıma çıkacak diye korkuyorum. Ki ben hep anlattım. He konuştum hep söyledim. Ona rağmen ne yokuşlar indik. Arada bir durup dururken “sen bana bunu yapmıştın, affedemiyorum” diyorum. Oturmuş kalbime. Dışarıdan bakınca çok küçük görünen bir şey fakat bendeki izi kocaman. Benim bu yaptığım da hata imiş. “Bana bunu yaptın, şöyle kötüsün böyle kötüsün” demek yerine “kendimi kötü hissediyorum, çünkü…” ile başlayan sakin bir cümle kurmalıymışız. Suçlamadan. Kendi duygularımızı ön plana çıkartarak.

Bana kalsa daha çok yazarım ancak en iyisi yine görsellere bırakayım konuyu. Ancak bir birkaç şey daha var aktarmak istediğim.

  1. Kendimizi affetmek. Suçlamamak.

  2. Çocuğumuzun bedenine hassasiyet göstermek. Çok sıcak suyla yıkamama, tırnaklarını derin kesmemek gibi. Çünkü bazı şeyleri biz unutuyoruz fakat bedenimiz asla unutmuyor

  3. Bebekler ağlatılmamalı. Ağladığı an, annesi-babası yanında olmalı. (Ağlatarak uyku eğitimine sonsuz karşı biri olarak, bence de demek istiyorum.) Bırakın bebekleri, çocuklar da ağlatılmamalı. Ağladıkları zaman sarılmalıyız. O sırada çok sinirli olsak da kendimizi sakinleştirmeliymişiz.

  4. Bir sorunu çözmek çoğu zaman vazgeçmeyi gerektiriyor. Bu vazgeçmeyi sadece olumsuz anlamda düşünmemek gerek.

  5. Çoğu soru gibi görünen konu, gelişimin bir parçası aslında. Yapılması gereken, geçici olduğunu bilmek ve normalize etmek.

Her bir görselde bence harika bilgiler var. Ne kadar okursak, ne kadar eşlerimize okutursak, o kadar iyi bir ilişkimiz olur. Yazı biter bitmez linkini Arkın’a göndereceğim. Akşam geldiğinde sınav var.

Ve yukarıda da yazdığım gibi. En kısa sürede bir çift terapistine gitmek istiyorum. Önemli olan, beyi ikna etmek!

DSC_0045

DSC_0046

DSC_0047

DSC_0048

DSC_0050

DSC_0055

DSC_0056

DSC_0057

DSC_0058

DSC_0069

DSC_0071

DSC_0072

DSC_0073

DSC_0075

DSC_0076

DSC_0077

DSC_0078

DSC_0085

DSC_0086

DSC_0087

DSC_0107

DSC_0108

Kocaya bir not: Bakma sadece kendi hatalarımı yazdığıma. “İşte tüm yaşadıklarımızın suçlusu o” deme. Kendini bildiğini umuyorum sevgilim. Burada sana söz hakkı vermeden hatalarını yazmak hoş olmazdı. Konuşuruz tüm detayları yazıyı okuduktan sonra 🙂

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Devamı

post-image
Biz

Çok içimden geldi…

Yıl 1999, 21 yaşındayım. Sabah Gazetesi’nin Bayan Sabah ekinde köşe yazıyorum. Sunulan fırsata bakar mısınız? (Gerçi herkese sunulmuyordu, kendimi de ezmeyeyim şimdi burada…) Aylarca...
devamı