Biz Cimcirik & Ben Oyuncak & Aktivite

Oyuncak alıyorum, çünkü…

Sosyal medyada gelen yorumları geçtim, annem bile kızıyor bana bazen, çok oyuncak alıyormuşum. Gerçi “çok” kelimesi de “kime göre, neye göre” değişiyor.

Aslında aldığım oyuncaklar belli. Ya kutu oyunları, ya da miniş ve ponyler. Alıyorum çünkü hiçbiri bir köşede durmuyor. Hiçbirini sadece bir arkadaşında gördüğü için istemiyor. Öyle çok oynuyor ki. Her fırsatta da paylaşıyorum zaten sosyal medya hesaplarımda, burada… Hatta oynuyor dersem kendime haksızlık yapmış olacağım, oynuyoruz çünkü. İlkokula başladığı, eve geliş saati değiştiği için oynadığımız süre eskiye göre azalsa da, yine de elimden geleni yapıyorum.

Oyunun gücüne inanıyorum. En yakın örneği de bu oyunlar sayesinde geçen hafta birdenbire başlayan asansör korkusunu yenmemiz. Minişleri asansörde kaldırdık, kurtardık, konuştuk. Ben asansörde kalanı oynattım, o kurtaranı. Sonra My Little Pony girdi devreye… Anahtarla açtı asansörün kapısını. Okula başladığında da “öğretmencilik” oynattığı için gözlemliyorduk sınıfta olan bitenleri. Mesela öğretmeninin onlara “elma şekerim” dediğini bu sayede öğrendim. Oyun, insana çok şey öğretiyor. Bu yüzden de kendime bir şey almak yerine, oyuncak için kullanıyorum bütçemin bir kısmını. Her gün almasam da, her ay yeni bir şey katılıyor evdekilerin arasına.

Sürekli şikayet etmek..

Bunlar sayesinde oynamayı öğreniyor. İzledikleriyle de arkadaşlığı. Örneğin Minika Çocuk’ta yayınlanan “My Little Pony Arkadaşlık Sihirlidir” çizgi filmini kaç kez beraber izledik. Sorunları çözmelerini, birbirlerine nasıl yardımcı olduklarını, iyiliği, sadakati, dürüstlüğü, cömertliği, mutluluğu paylaşmalarını beraber gözlemledik. Bir keresinde Ponyleri konuşturarak sürekli şikayet etmenin ne kadar kötü olduğunu da anlatmaya çalıştım. Bir pony diğerini öğretmenine şikayet etti, o diğeri bozuldu falan… Çaktırmadı ama bir kenara yazdı sanırım.

Bir de oyuncak aldığım için “yaratıcılığını kısıtladığımı” söyleyenler oluyor. Ama bence hiç de öyle değil. Evde benim bile oynamaktan büyük keyif aldığım minik ev takımları olsa da, kağıttan bir şeyler yapması çok hoşuma gidiyor. Ve biliyor musunuz, bunlarla daha da fazla oynuyor. Kendi yaptıkları her zaman daha kıymetli. Bazen de market kataloglarından ürünler kesip oyuncak yapıyor. Saklaması diğerlerinden daha kolay fakat bunların da, “buruştu, ıslandı, yırtıldı” gibi dertleri var. Bu nedenle de kağıt mobilyaları şeffaf bir dosyada saklıyorum. Bizim 70 metrekare evde bunlara yer buluyorum da giderek benim eşyalar azalıyor. 🙂

Filtre de koydum…

Siz de eşlik ediyor musunuz çocuğunuz çizgi film izlerken? Ya da önceden araştırıyor musunuz? Bu arada My Little Pony anne babalar için bir sayfa da hazırlamış. Bir bakın isterseniz.  Buraya  tıklayarak görebilirsiniz. Ben izledim. Çünkü nelerle oynadığını, neleri izlediğini iyi bilince içim daha rahat ediyor. Her türlü filtreyi de koydum mesela tabletteki YouTube uygulamasına. Ponylerle henüz tanışmadıysanız, Youtube sayfalarına da buradan bakabilirsiniz. Ya da isterseniz ben anlatırım. İsimlerini henüz ezberleyemesem de görünce tanıyorum en azından. Henüz izlediklerini kontrol edebiliyorken, yapmak gerek. Hızla büyüyorlar ve belki de ileride ne izlediklerini bile anlatmayacaklar. Yazarken korktum yalnız bundan!

Hahaha… Eskiden kendi dizilerimizi takip ediyorduk, şimdi My Little Pony Arkadaşlık Sihirlidir “Equestria’yı Keşfet”i. Grey’s Anatomy’de duygulanan ben gitti, arkadaşları için bir şeyler çabalamaya çalışan çizgi kahramanları seyreden yeni bir ben geldi. 🙂 İşte yine sen misin büyük konuşan demek istiyorum. Böyle bulursun işte kendini çocuk filmlerinde. Anlatacağım hepsini cimcirik büyüyünce.

 

 

 

 

1 Yorum
  1. Anne Kalbim Blog 8 yıl ago
    Reply

    Oyun oynamakta çok zorlanıyorum ben. Neden bilmiyorum ama çok sıkılıyorum. Vakit bulmak da ayrı bir mesele zaten. Bu konuda çok yeteneksizim. 🙁

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Devamı

post-image
Biz

Çok içimden geldi…

Yıl 1999, 21 yaşındayım. Sabah Gazetesi’nin Bayan Sabah ekinde köşe yazıyorum. Sunulan fırsata bakar mısınız? (Gerçi herkese sunulmuyordu, kendimi de ezmeyeyim şimdi burada…) Aylarca...
devamı