Bu akşam bizim tavşan ailesinin menüsü çok zengin.
Oyuncaklar yetmedi, oyun hamuru ile yemek yaptık. Ben en çok mısıra takıldım. 🙂
Bizim tavşan ailesi ziyafet çekti de biz Irmak’a şifa niyetine tavuk suyu çorba, yoğurt, salatayla kapadık geceyi.
Geçen hafta başlayan öksürüğü çeşitli ilaçlarla kesemedik. En son bugün antibiyotik kararı çıktı. Bizim doktorumuz da sevmiyor vermeyi ancak bronşlar dolmuş, kulakta baskı var, geniz dolu. Başka yolu yok gibi. Okul yok zaten kaç gündür.
Evde benimle takılıyor. Ya oyun hamuru oynuyoruz, ya aynısını bulmaca ya da bizim evle zaman geçiriyoruz. Bizim diyorum, çünkü sanırım daha çok sahiplenmiş durumdayım. 🙂 Tabii benim iş yapmam gerekiyor. O zaman ya kendi oynuyor ya TV izliyor.
Ne diyecektim, ne yazıyorum…
Irmak, kendini çok dinleyen bir çocuk. Arkın’a benzemiş biraz. Azıcık ağrısa bir yeri, hemen söyler. Hiç unutmuyorum, 2 yaşında “ateşim var” diye kalkmıştı. Çok daha küçükken kulağının ağrıdığını söylemişti. Bugün, hafif ateşi de çıktığında yanında yatıyordum, onu düşündüm. Bebekken nasıl da panik olurdum ateşlenince. Şimdi bakıyorum da, büyüdükçe derdini anlattıkça daha farklı oluyor. Örneğin ilacın tadını sevmiyor, ama “evet biliyorum mecburum” deyip içiyor. Hatta akşam dayanamadı, çıkardı. Üzüldü sonra kendisi de… Bu büyüme işi hem daha kolay, hem daha zor yani. Hatta başlı başına ayrı bir yazı konusu…
Bir de anlıyor beni… Kemoterapi gören çocuklar için yapığımız bereleri gördü. Elsa olanı gördüğünde “ben de istiyorum” demedi. O da istiyor çocuklar sevinsin. Hatta “anne sen götür ver” dedi, ancak o konuda kendime güvenemiyorum işte. Çok isterim götürmeyi fakat söz veremiyorum ne birine ne de kendime.
Yazı yazmayı deli gibi seven ben, elime şiş aldığımdan bu yana sadece tek yazı eklemişim buraya. Bilgisayar ya da telefon başında geçen gecelerin yerini de örgü aldı. Bir de hep örerken çocukların ne kadar mutlu olacağı geliyor aklıma. Arada uçuk çıkardım aklımdan geçenler yüzünden ama durmak yok, devam, devam… Bereleri nereye göndereceğimiz diğer yazıda. Yani burada. Şimdi hevesle berelerin sahiplerine ulaşmasını bekliyorum. Arada fotoğraflar geliyor tabii bazı şahsi gönderimlerden. Paylaşamıyorum tabii ki onları. O mutlu yüz ifadeleri beni benden alıyor. İşte bu yüzden örmek gerek. Yüzlerini güldürmek gerek.
Ve benimle bu işe girişen, paylaşan, destek olan herkese teşekkür ederim. Hem de kocaman teşekkür ederim. “Kendi reklamını yapıyorsun” diyen birkaç kişiye de buradan cevap vereyim: Sinirimi bozamazsınız. İstediğiniz gibi algılayın. Sizin kararınız…
Girişiminiz çok hoşuma gitti, ben atkı ve battaniye örebilirim. Senyetik yün kullanmadan hemen şimdi başlıyorum. Lütfen benle temada geçin, belki farklı ihtiyaçlar da vardır.
Her ne kadar aklımızı kurcalayanları bir kenara bırakamasak da bazen kaçarak beynimizi kandırabiliriz. Ekim zorladı, Eylül sonu zorladı; kendimi arkadaşımın yanında buldum. Bakmayın arkadaş...
Offf cidden bazen kadın olmak yoruyor beni. Keşke Arkın gibi olsam. En ufak bir sorunda 10 sene önceyi hatırlatmaya başladım. Anneme söylüyordum, ben yapıyorum...
Gecenin bir yarısı, zaten zor uykuya dalıyorum; hoooppp “uyan”… Biliyorsunuz, geceleri uyumakla ilgili sıkıntılarım var. Ne kadar yorgun olsam da o gözleri kapatamıyorum. Sürekli...
Yıl 1999, 21 yaşındayım. Sabah Gazetesi’nin Bayan Sabah ekinde köşe yazıyorum. Sunulan fırsata bakar mısınız? (Gerçi herkese sunulmuyordu, kendimi de ezmeyeyim şimdi burada…) Aylarca...
Girişiminiz çok hoşuma gitti, ben atkı ve battaniye örebilirim. Senyetik yün kullanmadan hemen şimdi başlıyorum. Lütfen benle temada geçin, belki farklı ihtiyaçlar da vardır.