Bu sana mektup olsun. Her ne kadar okumayı yüzde 90 söksen de, şu an ulaşamayacağını düşünüp yazıyorum.
Bak sana ne diyeceğim. Hani geçen hafta hasta olduğun için sadece 2 gün okula gittin ya…
Evde saatlerce oyunlar oynadık. Birlikte uyuduk. Evet ben arada iş yaptım, örgü ördüm. Ama onları yaparken bile oyun halindeydim. Sonra cumartesi aynı şekilde geçti. Bugün kalktık kuzenlerinin doğum günü partisine gittik ikimiz. Baban evdeydi. Uyudu hani. Öğleden sonra anneannenlere gittiğimizde geldi baban. Ondan önce biz birlikte zaman geçirdik. Sonra ben senden 15-20 dakika izin istedim diye bana bozuldun. Baban geldi. Bugün sana aldığım sticker kitabını birlikte yaptığınız için teşekkür ettin ya… İşte şaşırdım teşekkürü duyunca. Sitemler bana, teşekkürler babaya…
Tavşan eviyle oynarken “anneyi sen oynat” dedin. Nedenini sorduğumda “anneler yorgun olur, evde iş yaparlar, yemek yaparlar” dedin. Şimdi mesela biz oyun terapisinde olsak, psikolog sanacak ki, hiç oynamıyorum, hep yorgunum, hep çalışıyorum. Hayır sana sürekli “yorgunum” desem anlayacağım da, demediğim için öylece kalakaldım.
Bazen, bazen gerçekten yetemediğimi hissediyorum hiçbir şeye. Sana, eve, babana, işe, kendime… Hiçbir şeye. Böyle cümleler de en iyi hissettiğim anda bile beni fena vuruyor. Seni mutlu edemediğimi düşünüyorum. Başlıyorum ardından başka şeyler düşünmeye.
Yarın da evdesin. İyice iyileşmeden okula göndermeyeceğim seni. En az 2 saat bilgisayar başında iş yapmam lazım. Yine bana küsecek misin? Diğer bütün oyunları unutacak mısın?
Geçen gün ben iş yaparken “of anne off” dedin, içimden sana “baban ara, neden işe gittiğini sor” demek geldi. Yemin ederim bunu söylemek geldi de daha 6 bile olmadığını hatırladım. Sustum. Kendi kendime konuştum. 🙂 Bazen sen boyundan büyük laflar edince karşımda koca kız varmış gibi hissediyorum da o nedenle öyle cümleler kurasım geliyor. Neyse ki jeton erken düşüyor.
Can kızım. Bal kızım. Seni kendim büyütebilmek, kimseye muhtaç kalmamak için tek mücadelem. Deme öyle. Deme… Büyüdüğünde aslında ne kadar da oyun oynayan bir anne olduğumu fark edeceksin, eminim. Şimdi fark etsen… Çok mu şey istiyorum? Babana düşkünlüğün de harika, bayılıyorum ilişkinize, fakat bazı durumlarda aynen senin dediğin gibi “valla da bozuluyorum, billa da bozuluyorum.”
Seni çok seviyorum böceğim… Çok… Çok… Çok… Ayrıca bugün bana yaptığın, içinden kalp çıkan, arkasında anne yazan uçağı da unutmadım. Saklayacağım onu yıllarca… Öyle alınganlık yaptım, yazasım geldi. 🙂 Oku, gül ve geç… Beni biliyorsun, neden yazdığımı da biliyorsun… Hatta ne düşünerek yazdığımı da…
Bunu trip olarak algılayan tek sizsiniz… Yargılamadan önce genel bir okusaydınız keşke birkaç yazı. Biraz da espri olduğunu anlamak isteseydiniz keşke…
Her ne kadar aklımızı kurcalayanları bir kenara bırakamasak da bazen kaçarak beynimizi kandırabiliriz. Ekim zorladı, Eylül sonu zorladı; kendimi arkadaşımın yanında buldum. Bakmayın arkadaş...
Offf cidden bazen kadın olmak yoruyor beni. Keşke Arkın gibi olsam. En ufak bir sorunda 10 sene önceyi hatırlatmaya başladım. Anneme söylüyordum, ben yapıyorum...
Gecenin bir yarısı, zaten zor uykuya dalıyorum; hoooppp “uyan”… Biliyorsunuz, geceleri uyumakla ilgili sıkıntılarım var. Ne kadar yorgun olsam da o gözleri kapatamıyorum. Sürekli...
Yıl 1999, 21 yaşındayım. Sabah Gazetesi’nin Bayan Sabah ekinde köşe yazıyorum. Sunulan fırsata bakar mısınız? (Gerçi herkese sunulmuyordu, kendimi de ezmeyeyim şimdi burada…) Aylarca...
Bunu trip olarak algılayan tek sizsiniz… Yargılamadan önce genel bir okusaydınız keşke birkaç yazı. Biraz da espri olduğunu anlamak isteseydiniz keşke…