Cimcirik & Ben

Kendime not: Bir daha bekleme

Bugün, 12 Eylül 2017, tam 44 gün oldu ayağım kırılalı. Dört hafta alçı, sonrasında da benim Robocop dediğim bu bot. Bir hafta daha var. O da bildiğim. Umarım uzamaz süreç…

Her neyse. Amacım ah ah vah vah yapmak değil. Oldu bir kere. En kötüsü bu olsun. Çaresi var,

Bu süreç zarfında hep yatar ya da oturur konumda olduğum için çok yazarım sanmıştım. Yanılmışım. İlk hafta hızlıydım. Sonra kesildi. İçimden blog yazmak gelmediği gibi aldığım kitaplar da elimde patladı. Okuyamadım. Olmadı. Aralarda sosyal medya paylaşımı yaptım. Onun dışında canım Elif’in önerdiği TED konuşmalarını bile izleyemedim. Konsantre olamadım. Tek yaptığım romantik komedi izlemekti. Hatta düşünmek bile istemedim… İyi ki kitabımı erken bitirmişim. Yoksa asla istediğim gibi yazamazdım.

Ne zaman ki alçı çıktı, bot geldi ve hareket özgürlüğüm başladı, yıkanırken bacağıma dokunabildim, su değdirebildim, o zaman biraz daha motive oldum. Kaç gündür ondan yazılar, paylaşımlar. Şu kadarını söyleyeyim, haftada bir yazmam gereken hthayat köşe yazımda bile zorlandım o dönemde.

Bir de herkesin motive olma tarzı farklı. Ben, ürettikçe üretebiliyorum. Yani yazabilmem için, okuyabilmem için, yeni projelere imza atabilmek için sokaklarda olmalıyım, insan görmeliyim. Koşturmalıyım. Durursam eğer, her şeyim duruyor. Hani bir sınavdan 30 alıp hırs yapıp ikinciden 100 alanlar var ya, işte onlardan değilim. Hiç olmadım. 50 alırsam, tamam ama. Sonraki daha iyi olur. Kendime inandıkça başarılı olabiliyorum. Durdukça da kendime inanamıyorum. Bu huyumdan nefret ediyorum ancak ne yazık ki böyle. Bundan tam 4 sene önce, her şeyden vazgeçmişken, “yok artık ben yapamayacağım” demişken bıkmadan usanmadan benimle konuşan, bana eski beni anlatan iki arkadaşım, Semet ve Deniz sayesinde aslında şu an bütün bu yaptıklarım. Umarım okuyorlardır bunları. Okuyorsanız teşekkür ederim. Okumuyorsanız da, hissedin teşekkürü içinizde. İkinizi de çok seviyorum.

Neyse. Aslında bol bol sitem edebilirdim…

Bir zamanlar çok yakın olduğum, seslerini duymayı beklediğim bazı arkadaşlarımdan, hatta inanır mısınız, akrabalarımdan bile ses çıkmadı mesela. Şimdi biliyorum ki benden de onlara ses çıkmayacak. Artık böyleyim ne yazık ki… Çünkü böyle zamanlarda yıllarını beraber geçirdiğin, bir zamanlar ortak paydada buluştuğun insanların sadece bir sosyal medya gönderisine “geçmiş olsun” yazmaları ya da görmezden gelmeleri ya da kinlenmeleri, hırslanmaları, elma ve armutu birbirinden ayıramamaları insana koyuyor. Ama demek böyle yapmak gerekmiş. Onu anladım.

Hani minik bir kız çocuğunun peşinden koşmuştum düşmesin iskeleden diye. En yakın bendim çünkü. Neyse ben yetişemedim, o da düşmedi. Yine olsa yine koşarım da… Gördüler akşam ayak davul gibi. Mesela oteli aradılar bildiğim kadarıyla sormak için. Yanlış anlamadıysam haberleri var. Ne beklerdim? Bir telefon. Annemin arkadaşının, canım Esen Teyze’nin oteli (Avşa – Beyazsaray Otel) diye yazmıştım. Yani orada tüm bilgilerim var. Evet kadıncağız hamileydi, doğurmuştur çoktan. Ama bekledim. Bir geçmiş olsun telefonu bekledim. Yanlış anladıysam, haberleri yoksa da oteli arayıp sormalarını isterdim. Çünkü aynısı bana olsa, biri benim çocuğum için koşarken düşse, arar sorarım. Sonra da koşan kişiye ulaşır, geçmiş olsun dileklerimi iletirim. Gerçekten yaparım. Evet belki de başı kalabalık, düşünecek vakti yok… Zaten ben de düşüncelerimi yazıyorum. Suçlamıyorum. Aman öyle anlaşılmasın. Sonuçta şu anda ne yaşadıklarını bilemeyiz. Gerçekten, umarım her şey yolundadır.

Bu süre zarfında gerek maddi gerek manevi yaşadığım birçok şey sonucunda içim kırıldı birçok kişiye bu gerçek. Bazen içimden öyle gelse de sürekli sitem etmiyorum, fakat kırgınlığımı gizlemiyorum. Eskisi gibi olamayacağımı biliyorum sadece.

Diğer yandan öyle çok arayan arkadaşım oldu ki, yukarıda yazdıklarımı düşünmemeye başladım. Neden kötü şeyleri düşünüp kendimi üzeyim ki iyiler varken? Neden dibimdeki iyilikleri görmeyeyim ki? Boşu boşuna kendimi üzmemin, değmeyeceğini bile bile kendimi yıpratmamın ne alemi var?

Bir de ne gördüm biliyor musunuz? Sadece birkaç senedir hayatımda olan insanların bana ne kadar değer verdiklerini. İyi ki hayatımdalar. Sosyal medyadan tanıştığım arkadaşlarım, kızımın arkadaşlarının anneleri, babaları. Hiç beklemediğim iyilikler yaptılar. “Oh be” dedim, “35 yaşından sonra ne güzel arkadaşlar seçmişim.” Gelebilenler, gelemeyip da arayanlar…. Hepsinin yaptıkları öyle kıymetli ki… Kocaman teşekkür edeyim buradan bir kez daha.

Sonra sizler. Öyle tatlı mesajlar gönderdiniz ki. Tek tek dönemedim hepinize. Çok pardon. her yazdığınız satır öyle değerli ki. Sözleriniz, en çok da varlığınız, bunca zamandır benimle olduğunuz için, bana güvendiğiniz için teşekkür ederim.

İşte ben bu nedenle sitem etmek yerine başka şeylere yönelmek istiyorum. Sahip olduğum her şeye zaten şükrediyordum. Şimdi daha fazla…

Kendimi işe verdim. Çok çalışmak istiyorum. Çok yazmak istiyorum. Başka işlerle çok kişiye dokunmak istiyorum. Kitabımın çıkışını dört gözle bekliyorum. Heyecanlanmak istiyorum. Eskisi gibi heyecanlanabilmek istiyorum.

Araba kullanabilmek, sürekli olmasa da çıkabilmek, toplantılara gidebilmek ne kadar iyi geldi anlatamam. Hele ki kızımla zaman geçirebilmek, onu istediği yere götürebilmek…

İnsan bazı şeyleri yaşamadan anlamıyormuş. Engelliler için sokakların – mekanların yetersizliğini gördüm mesela. Bu konuda hep yazacağım. Çünkü hayat onlara ve yakınlarına zor. Geçici sürede bile zorlandıysam, kim bilir onlar neler yaşıyor?

Bir ne ne gördüm biliyor musunuz? Bazı şeyleri bırakmam gerektiğini. Kızımı kimseye emanet edemeyen ben, arkadaşım alıp bir yere götürdüğünde sevinçten havalara uçtum. Oto koltuğu olmadığı için taksiye bindiremeyen ben, annem alıp da bir yere götürünce keyif aldım. (Kemerli taksi bulmuşlar o ayrı.) Evdeki kontrolü de bıraktım. Gördüm ki, ben bırakınca bir şey olmuyormuş. O zaman neden her şey kusursuz olsun diye uğraşıyorum ki? Bu kontrol deliliği neden?

Diğer bir gördüğüm de “beklememek.” Kendimi çok eleştirdim beklentilerim için. O kadar konuştum, hem de ayna karşısında. Umarım işin “beklememek” kısmını başarabilirim.

Alt tarafı bir bilek kırığı dediğimiz olay bile zorluyormuş insanı. Allah gerçekten gerçek dertlerle uğraşanlara derman versin, derdin çaresizi de uzak olsun evlerden.

Öyle işte. Konuşur gibi yazdım. Affedin. Ama ben kiiiimmmm, içinde tutmak kimmmmmmmmmmmmmmmm…

 

Unutmadan… Böyle kırıldım yazmak kolay, umarım ben de bilmeden kimseyi kırmamışımdır daha önce.

 

12 Yorum
  1. Sinem 7 sene ago
    Reply

    O kadar guzel yazmissiniz ki ancak boyle dule getirilebilir naif dusunceler siz bize cok sey ogrettiniz ama bu beklememek konusunu nasil basaracaksiniz bilmiyorum ama basarirsaniz bizimle de paylasir misiniz

  2. Sinem 7 sene ago
    Reply

    O kadar guzel yazmissiniz ki ancak boyle dule getirilebilir naif dusunceler siz bize cok sey ogrettiniz ama bu beklememek konusunu nasil basaracaksiniz bilmiyorum ama basarirsaniz bizimle de paylasir misiniz

  3. Ayşegül GÜLTEKİN 7 sene ago
    Reply

    Çok çok güzel yazmışsınız.bende her yazınıza bir yorum like yapamasamm da sizi severek eğlenerek takip ediyorum.hele o küçük kutu gibi mutlu evinize bayılıyorum.yazılarınıza daha çok.Çok öpüyorum tekrar çok geçmiş olsun.sizi çok seven var zaten. Aramayana sormayana bi eyvallah çakın🙋‍♀️
    Çok çok sevgiler💞💞💞

  4. Ece Kumkale 7 sene ago
    Reply

    Tekrar geçmiş olsun, bir daha olmasın.Ben beklentilerimi çok düşürdüm çok faydası oldu. sevgiler

  5. Vicdan Sarı 7 sene ago
    Reply

    Harika yazmışssınız belkide yaşadığımız olaylar bize ilişkilerimizi hayatı vs vs herşeyi gözden geçirmemizi sağlıyor hayatımızdaki kişileri olayları alışkanlıklarımızı farkında olmadan yaptığımız herşeyi eleyip üzerinde kalanlarla daha mutlu ve daha gerçek hayatımıza devam etmemizi sağlıyor Not ben yazmayı becerebilen biri değilim ancak bukadar oluyor 😘 Sevgiler size bol bol hareket edip bol bol yazın Vicdan 💕

  6. Özge 7 sene ago
    Reply

    Ben yazsaydım, daha doğrusu böyle yazabilecek kadar cesur olsaydım kırgınlığımu her halde tam olarak böyle anlatırdım

  7. Özge 7 sene ago
    Reply

    Ben yazsaydım, daha doğrusu böyle yazabilecek kadar cesur olsaydım kırgınlığımu her halde tam olarak böyle anlatırdım

  8. yeliz 7 sene ago
    Reply

    Günaydın ,
    Hayatta başımıza gelenler kötü insan olduğumuzdan dolayı değil, değişime kafa tutmamamızdan dolayı bir göstergedir.. Bu yaşadığın tam da ”her şer de bir hayır vardır”
    atasözünü destekler. Olmuş bitmiş bir işi, değiştirmek, engellemek elimizde olmadığına göre hayra yormak gerekir. Böyle yapmak boşuna üzülmemezi ve sıkıntı çekmememizi sağlar. Yaşadığımız bazı olaylarlar başlangıçta çok kötü gibi görünse de, zamanla hakkımızda daha hayırlı olduğu ortaya çıkar. Senin için de böyle olmuş. Senin için başlar da şer gibi görünen olay, kimin dost kimin dost görünümlü düşman olduğunu görmene, artık değişim vaktinin geldiğine, olaylara daha farklı açılardan bakmana sebep olmuş, iyi ki de olmuş bence. Rabbim iyileşmesi mümkün olmayan yaralar açmasın. Öpüyorum.

    • Seda 7 sene ago
      Reply

      Ruh ikizim yine döktürmüşsün kalemine ,yüreğine ,duygularına sağlık haydi o zama sevdiğin şeyleri yapmaya devam …durmak yok yola devam…😉

  9. Tülay 7 sene ago
    Reply

    Şebnem, seni seviyorum 💚 Tez zamanda iyileş, herşey gönlünden geçtiğinden de güzel olsun. Çalışkan, akıllı, içten, sevgi’li, üretken kadın💗🌷💐

    • Şebnem Seçkiner 7 sene ago
      Reply

      Ben de seni canımmmm

  10. Nalan VAR 7 sene ago
    Reply

    Çoğu zaman başımıza gelen kötü olayları neden diye değerlendirirken, aslında hayatın “dur” “yavaşla” demek istediğini anlamaya çalışmak gerek.Siz hayatınızda fazlalıkları sevmeyen birisiniz, bunu arkadaş seçiciliğindede kullanmak çok iyi geliyor. Bakış açısını değiştirme zamanı gelmiş…En kısa zamanda sağlığınıza kavuşmanızı diliyorum.Hiçbirşey eskisi gibi olmayacak.Çünkü çok güzel olacak 😄
    Başka işlerle çok kişiye dokunma hayalinizde yapabileceğim birşeyler olursa yanınızda olmak isterim.

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Devamı

post-image
Biz

Çok içimden geldi…

Yıl 1999, 21 yaşındayım. Sabah Gazetesi’nin Bayan Sabah ekinde köşe yazıyorum. Sunulan fırsata bakar mısınız? (Gerçi herkese sunulmuyordu, kendimi de ezmeyeyim şimdi burada…) Aylarca...
devamı