Sevgili anne…
Çok mutlusun ama bir yandan da çok yorgunsun değil mi? Eşinle de ilişkinde bir şeyler mi oluyor? Korkma! Yalnız değilsin.
Geçen gün online bir Amerikan dergisinde bir yazı okudum. Doğumdan sonra kocasına aşık olan bir kadın yazmıştı. “Kocama bakıp, bu harika çocuğu birlikte yaptığımızı düşününce ona daha çok aşık oluyorum” cümlesine takıldım. Takıldım çünkü doğumdan sonra bizi düşündüm. Yazıyı tekrar okudum. Başka bir gezegenden biri gibi geldi bana. Filmlerde de izliyoruz, bebek ağlıyor, anne uyanıyor emzirmek için, en şık sabahlık üzerinde, gözlerinin altı morarmamış, hiçbir yerinde kusmuk ve süt izi yok. Emziriyor, yatağına koyuyor, bebek anında uyuyor. Ne gaz sancısı çekiyor ne başka bir şey. O da hemen yatağına, kocasının yanına geri dönüyor. Çocuk da onlar da kendi yataklarında. Adı üzerinde film zaten…
Sevgili Şebnem,
bu kadar doğrudan ve gerçekleri çarpıtmadan yazan kalbine, eline sağlık. Durum budur. Aynısını ve fazlasını yaşadım, yaşıyorum, yaşayacağız. Biliyorum ki yalnız değilim. Geleneksel ve sosyal medyanın ‘çiçek böcek’ yazıları yazan ve fotolarıyla ‘muhteşem ebeveynliğini’ belgeleyen annelere selam olsun. Biliyoruz ki hayat sizin göstermeye çalıştığınız gibi ‘muhteşem’ değil.
canım… sosyal medya konusu pek derin, çok derin… önce çocuklarımız sağlıklı olsun, sonra da onlara bakan bizler diyorum. kocaman da öpüyorum
doğruya doğru, dosdoğru. Herşey zamanla iyileşiyor elbette ama hayatınızı tma ortasına “baaamm” diye inen bir bebeğin ve onun getirdiklerini etkisi yadsınamaz. AYnı şeyleri binlerce, milyonlarca kadın yaşıyor. Bu hem annenin, hem de babanın ne kadar anlayışlı ve ne karakterde olduğuna göre değişiyor ama esas gerekli olan bence, babanın bu dönemde sonsuz anlayışa sahip olmaıs gerektiği. Anne nasıl olsa bir süre sonra toparlıyor:)
Ah lohusa depresyonu ahhh! Bunlar ne ki? Deli gibi aşık olduğum adamı sırf cocuğum hapishanede ya da cocuk esirgemede büyümesin diye öldürmedim o dönemde! Biliyorum, gözüm dönmüş gerçekten ama elimde değildi, onun da değildi, biliyorum. Ama o zaman bilmiyordum! Bence lohusa dönemi için devlet ücretsiz psikolog sunmalı her anneye, ben madden mümkün olsaydı giderdim hiç düşünmeden. En büyük pişmanlığım ise, çocuğum da benimle yaşadı aynı depresyonu. Aylarca uyumadı, ana oğul zombi olduk, ne zaman ben düzeldim o da mışıl mışıl uyudu.
Merhaba Pembe Makyaj Çantam Bloğum taşındı yeni adresimde de takibini beklerim. Sevgiler… blogkizsalseyler
lohusalıkla iglili okudugum en samimi ve en gerçek yazıydı bu.
buna benzer krizleri biz de yaşadık. hem de 2.çocukta bile 🙂
ama bunlar iyi krizler. ilişkiyi güçlendiren, bi durup silkeleyen…
teşekkür ederim…
Gerçekten beyninize sağlık. Daha 3.5 ay önce doğum yapmış taze bir anne olarak bana o kadar tanıdık geldi ki yazdıklarınız. Ben lohusa depresyonu geçirdiğimi düşünmüyordum zamanında ama şimdi dönüp bakınca aslında ne kadar başkalaştığım bir bireye döndüğümü görebiliyorum.
Halen eşimle ev arkadaşı gibi, sıkı çalışan bir ekibin üyeleri gibiyiz. Kadın-koca ilişkisi var mı yok mu ben de bilemiyorum. Ben annelik dışında hiçbir kimliğime özen gösteremediğim için bu ara hangisini halen başarıyorum ondan da haberim yok. Ama bu kadar cesurca yazılmış bir yazı için size ayrıca teşekkür ederim, kafamda dönen deli soruların sahibi bir ben değilmişim. Sevgiler:)
Ben teşekkür ederim… Her evde aynı şeyler yaşanıyor işte… Sakin kalmak gerek.
Merhaba,
İki yaşını yeni bitirmiş bir oğlum var. Evet, sadece çocuk sonrası evlilik sarsıntısı değil, bu aralar aynı zamanda iki yaş sendromu denilen bir bela ile de uğraşıyoruz!! Biz eşimle daha yeni kendimize gelmeye başlamışken bir de üstüne sürekli hayır diyen ve her seferinde de attığı çığlıklarla sabrımızı deneyen minik bir canavarımız var..Sevgi başka, oğluma da eşime de duyduğum sevgiyi sorgulayacak değilim. Biz eşimle uzuuun uzun zamandır tanışıyoruz, birbirimizi iyi biliriz. Hissettiğimiz derin sevgi ve güven her zaman bana kendimi iyi hissettirdi. Ancak yaşanmadan anlaşılmıyormuş ki, anne olunca sanki mantık damarlarından bir tanesi de gidiveriyormuş doğumla birlikte. Ve sevgi yetmeyiveriyormuş bazen…Eşim bir keresinde bana şöyle demişti: “Sırf çocuğu için bir arada duran ve yalnız kaldığında kendi dünyalarına çekilen çiftlerden olmak istemiyorum” Haklı, çocuğum iyi oldukça ben de iyi olacağım doğru ancak ben iyi oldukça da çocuğum daha iyi olacak. Çünkü onun beden ve ruh sağlığı yerinde ebeveynlere ihtiyacı var. Size bir şey diyeyim mi; tüm bu mükemmel anne pozları, doğumda hiç kilo almamış gibi fit duruşlar, harika ebeveynlik hikayeleri, uyuyan bebekler, 2 yaş sendromları, kutsal annelik, hatta doğum sonrası depresyon bile kulaktan kulağa oyununa benziyor. Bizi kendi halimizden uzaklaştırıp, kalıplara sokuyor bazen. Ve sinirimize, öfkemize, bu etiketler yolu ile gerekçe buluyoruz. Örneğin oğlum çığlığı bastığında “sakin ol Suna iki yaş sendromu bu” deyip görmezden gelebiliyorum. Evet, bunu bilmek beni bir nebze olsun rahatlatıyor, en azından bir sebep bulabiliyorum. Ancak zaman içerisinde fark ediyorum ki tüm çığlıklara aynı tepkiyi vererek oğlumun ihtiyaçlarını da görmezden gelebiliyorum…Bu tehlikeye düşmemek gerek. Fazla yazdım kusura bakmayın. Yazınız için teşekkürler, insanın böyle dönemlerde yalnız olmadığını bilmek çok güzel bir duygu. Ben de naçizane son dönemlerde kendi hayatımız için yaptığımız bir değişiklikten bahsedeyim, biz sadeleşmeye karar verdik, sakinleşmeye..Eşim özel sektörde ben de akademide çalışırken ve üstelik sosyal destekten yoksun bir vaziyette hiç sevmediğimiz bir şehirde sevdiklerimizden uzakta yaşarken nasıl olacak bilmiyorum ama şimdilik haftanın bir günü ben oğlumu eşime bırakıp çıkıyorum bir günü de o. Oğlum uyuduktan sonra da nasıl olsa uykusuzuz deyip bazen film izliyoruz. Ama bitiremeyip bir saatlik bir filmi üç günde izlediğimiz oluyor tabi:) Sorunlarımızı sürekli konuşup konuşup derinleştirmektense biraz sakinleşip onlardan uzak durabileceğimizi ve belki de böylelikle aslında sorun olmayıp bizim sorun ettiğimiz şeylerden kurtulabileceğimizi düşündük. Hepinize sevgi ve aşk dolu günler..hem eşleriniz hem de çocuklarınızla….