Sanırım en sinir olduğum cümlelerden biri bu: “Sana yakışmıyor”
Böyle bir hareket sana yakışmıyor.
Bu kadar çok oyuncak almak sana yakışmıyor.
Çocuğuna tavuk yedirmek sana yakışmıyor.
O kelime sana yakışmıyor.
Böyle bir hareket sana yakışmıyor.
Senin gibi bir anneye bu yakışıyor mu hiç?
Senin gibi bir evlada bu yakışmıyor.
Eşinle tartışmak sana yakışmıyor.
Nedir bana yakışmayan?
Ya da şöyle sorayım: “Ben kimim?” Ben kimim ki bana bir şey yakışsın ya da yakışmasın.
Nihayetinde ben de herkes gibi, bunu okuyan her kadın, her erkek gibi hayatını idame ettirmeye çalışan, çocuk yetiştiren, eş olan, evlat olan, üreten, çalışan, çalışmaya çalışan, koşturan bir insanım.
Okumuş olabilirim. Ama olamayabilirdim de. O zaman ne değişecekti?
Çocuğuma çok oyuncak olmak yakışacak mıydı? (Hepsini ben mi aldım ki?)
O söz yakışacak mıydı? (Damarıma basılmış olamaz mı?)
Tavuk yedirmek yakışacak mıydı? (Yediriyorum, ailece çok seviyoruz!)
Yıl 1999, 21 yaşındayım. Sabah Gazetesi’nin Bayan Sabah ekinde köşe yazıyorum. Sunulan fırsata bakar mısınız? (Gerçi herkese sunulmuyordu, kendimi de ezmeyeyim şimdi burada…) Aylarca...
Eğitime bakış açımı, verdiğim önemi hepinizi biliyorsunuz. Çok eskiden beri takip edenler, blogumu okuyanlar beraber büyüttük çocukları. Birbirimizin deneyimlerinden faydalandık. Şu bir gerçek ki...
Bu o kadar soruluyor ki, ben de böyle yazarak anlatmak istedim. Zaman ayırıp okursanız çok sevinirim. Benim için değil, çocuğunuz – çocuklarınız için. Yine...
Komik yazmaya alışkınım , böylesine değil… Ben yazarken gülerdim, siz okurken. Yeniden eskisi gibi olacak. Ama şimdilik içimden de başkası gelmiyor. Az önce koltukta...
gerçekten nedir bu mesele?
bu sınırları kim belirliyor ve bunu yaparken nasıl etki bıraktıklarını neden düşünmez ki insanlar
saygı duymak yerine yaftalamak neden?
NE GUZEL YAZMISSIN YINE:)